ışığında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ışığında etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2012 Çarşamba

Tevhidi Gerçekliğin Işığında - Atasoy Müftüoğlu

- Batı Bloku sadece Doğu Bloku ile olan ilişkilerinin gerginleştiği dönemlerde kullanmak üzere İslam unsurunu yedekte bir araç olarak değerlendirmektedir. (31)

- Gerek Batı'lı ve gerekse Doğu'lu müstekbirler şemsiyeleri altına alınmış bulundukları Müslüman toplulukları, Allah'ın dini İslam'ın bütün dinamikleriyle ortaya çıkması ihtimaline karşı sürekli olarak uyarıyorlar. (31)

- İstiyorlar ki bu İslam, krallara, emirlere, başkanlara ve bunların her tür uygulamalarına karşı sesini yükseltmesin. Yine bu çevreler istiyorlar ki krallı, kraliçeli, emirli, şeyhli, şahlı İslamlar olsun, ancak İmamlı bir toplum örneği vücut bulmasın. (31)

- Emperyalistler için dünyada İslam'ın geri dönmesinden başka korku yoktur. (31)

- Kafirlerin sürüp giden saldırılarından ciddi bir şekilde etkilenen kimi çevreler İslam'ı bir sözcük olarak bile kullanmaya cesaret edememekte, sağcılığın, muhafazakarlığın, gelenekçiliğin, görenekçiliğin, milliyetçiliğin ve mukaddesatçılığın şemsiyesi altına sığınma ihtiyacı duymaktadırlar. (32)

- Mekke'li hanifler içinde iman şahsi ve özel bir durumun ifadesiydi. Bu bakımdan Haniflerle müşrikler arasında ciddi bir sorun çıkmıyordu. (34)

- Bugün de, kimi Müslüman topluluklar, kendi zihinlerinden düzmece mazeretler nedeniyle imanlarını saklı tutmakta, tevhidi bir tavır sergileyememekte, imanın kendilerine yüklenmiş bulunduğu sorumlulukları açıklamak üzere daha müsait mevsimler beklemektedirler. (34)
- Her mü'minin asli görevi hayatın içinde her olguyu tevhidi perspektifle değerlendirmektir. (34)
-Realitelerin baskısına karşı duramayanlar, tevhidi mücadelenin günümüzdeki yansımasını ya hayalcilikle ya da romantizmle suçlamaktadırlar. (35)

- Allah'a kulluğu çok soyut bir ilgi halinde, kullara kulluğu ise çok somut bir ilgi halinde yaşayarak tevhidin rahmet ve bereketine ulaşılamaz. (35)

Allah'ın velisi ve dostu olmak, Allah'ın hukukunu korumakla kabildir. Allah'ın velisi ve dostu olmak, Allah'ın ve O'nun yasalarının düşmanlarına düşman olmakla kabildir. (36)

- Belirsiz tavırlar kaçınılmaz bir azabı haber verirken, belirgin tevhidi tavırlar bir kurtuluşu haber vermektedir. (37)
- İslam'ın geçmişteki başarılarını konuşmak gelenek haline gelmiştir. (38)
Yığınlar nazarında İslam yalnızca ahiret hayatıyla ilgili kıymetler manzumesi olarak hatırlanmaktadır. (38)
Bir yandan siyasal düzenlerin fiili baskısı, diğer yandan modernizmin psikolojik baskısı sonucu Müslüman topluluklar, bu baskıları tümüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan tavırlar ortaya koymak yerin, bu baskı unsurlarıyla uzlaşarak baskıları hiç değilse asgari sınırlar içerisinde tutabilecek tavırlar geliştirmişlerdir. (39)
Hayatın içindeki rolünü tevhidi duyarlılığa göre belirleyen Müslümanlar için, ne doğuculuğun, ne batıcılığın, ne sağcılığın, ne solculuğun bir değeri yoktur. (39)
Bir insan hem müslüman, hem laik, hem liberal, hem demokrat, hem kapitalist, hem marksist olamaz. İnsan bunlardan ancak biri olur ya da olmaz. (41)
Müminler namazla bütün putları ve putçu eğilimleri ayakları altına alır. (44)
Zekat, insanı eşyaya ve mala kulluktan, bireycilikten ve cimrilikten kurtaran, toplumla ilişkimizi kardeşlik hukuku içinde tanzim etmemizi sağlayan, müslümanların birbirlerini bütün yönleriyle paylaşmasını temin eden kutlu bir vecibedir. (44)
Beşeri yasalar kötülükleri ortadan kaldırmak yerine, onları sosyal realiteler olarak kabul ediyor. (44)
Sinenizde maraz yoksa her türlü kimlik sorunuyla başa çıkabilirsiniz. (45)
Allah'la ilişkileri dürüst ve düzenli olan, Allah'la ilişkileri sürekli ve içtenlikli olan Allah'ın himayesine mazhar olmuş demektir. (45)
Müslümanlar şu ya da bu kabileye, sınıfa ve renge, şu veya bu mezhebe ve ulusa bağlı bulunmakla değil, sadece İslam'a bağlı bulunmakla şöhret kazanır. (45)
- Kitabı Kerim zulme, isyan ve tuğyana başkaldırmayı emrederken, saltanat kültürü müslüman yaftasını taşıdıkça zalim, asi ve baği de olsa sultanlara itaat edilmesi gerektiğini uyulması zorunlu bir disiplin haline getirmiştir. (52)
- Tavrımız geçmişten gelen bütün köprüleri atmak olmadığı gibi, geçmişten gelen bütün köprüleri asabiyetle korumak da olmamalıdır. (53)
Geçmişten bize intikal etmiş bir eserin mutlaklaştırılması, bir alimin ya da fakihin mutlaklaştırılması, bir şeyhin ya da müçtehidin mutlaklaştırılması, atalar mirasına bağlı ve ancak onunla kayıtlı bir dini hayatın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. (53)
Hiç bir muvahhidin modern hayat hayat tarzının getirdiklerinden olumsuz bir yönde etkilenmesi düşünülemez. (56)
Günümüzde insan, modern teknolojinin ürettiği aygıtlar eliyle bilgilendiriliyor. Bu aygıtlar paketlenmiş bilgiler üretiyorlar. Paketlenmiş bilgiler de paketlenmiş çağdaş insanlar üretiyorlar. (57)
Her hangi bir sorunu çıktığında Kitabın hükmü budur, Resul'ün buyruğu budur tarzında bir tavır seçmek yerine, filan veya falan alimin ve de fakihin tavrı budur gibi bir yol seçiliyor. (58)
Dinini aslına ilişkin, tevhidin aslına ilişkin bir hassasiyeti canlı tutmak yerine, biçimsel kimi tezahürler yaşatılmak istenmektedir. (58)
Hicret, müşrik bir toplumda müslümanların karşılıklı ödünler almak ve vermek suretiyle içiçe yaşayamayacaklarının en açık kanıtıdır. (59)
- Allah'ın müdahalesine izin ve imkan verilmeyen bir ortamda yaşamaya yol bulanlar için hicret bir uyarı ve bir modeldir. (60)
Hicret, müşriklerin egemenliklerine razı olmamanın, onların egemenliklerini paylaşmamanın ilk göstergesidir. (61)
Bilindiği gibi Peygamberimiz Efendimizle hicret etmeyip Mekke'de kalan, imanlarını açıkça izhar etmedikleri için müşriklerle bir arada görünen müslümanlar Kuran'ı Kerim tarafından takbih edilmişler ve nefislerine yazık eden müslümanlar olarak anılmışlardır. (62)
Cahili hayat tarzı içinde ve bu hayat tarzına bağlı olarak yürütülen bütün arayışlar beyhudedir. (63)
Çağdaş ilişkiler, İslam'da Müslüman arasına aşılması güç barikatlar koymuş bulunmaktadır. (76)
- Muvahhidlerin Rabbani ve Rahmani tüm melekelerini bir ahlak haline getirerek karşı karşıya bulunduklarını kişilik zaaflarını gidermeleri tevhidi bir ibadettir. (76)
İslam kendisini seçen herkesten, her durumda bu seçimini en önde ve en başta tutmasını istemektedir. (76)
Ulusal ve laik ideolojilere dayalı düzenlerin gündeminde iki tür İslam bulunmaktadır. Bunlardan birincisi dost bir İslam, ikincisi ise düşman bir İslam'dır. Dost İslam ilgili düzenlerin her alandaki uygulamasını büyük bir teslimiyetle kabul eden, düşman İslam ise bu uygulamalara karşı çıkması ihtimali düşünülerek sürekli olarak baskı altında tutulan ve resmi dilde 'irtica' olarak yaftalanan bir İslam'dır. (77)
İslam dünyasından askeri varlıklarını geri çeken sömürgeciler, kültürel varlıklarıyla bu ruhu canlı ve etkin kılmaya devam etmektedirler. (77)
Sağcılık, solculuk, muhafazakarlık ve devrimcilik her hangi bir batı toplumunda o toplumun kendi sisteminin mantığı içerisinde bir değer ifade edebilir. (79)
Biz burada, tevhidi gerçekliğin bilincine varmış her  müslümanı sağcılığın ve muhafazakarlığın her türlüsünden tenzih ederiz. (79)
Tevhidi bilincin ve tavrın bütün boyutlarıyla yaşatılamadığı toplumlarda sapma daha geniş ve daha derin boyutlara ulaşmaktadır. (80)
- İslami kişiliğini yitirmemiş ya da kazanamamış bir toplumda Müslümanlar, siyasal, kültürel ve sosyal baskılar sonucu, bu baskıların yoğunlaştığı noktaların dışında, baskı unsurlarının gözüne batmayacak zeminler üzerinde çalışmalar yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. (81)
- İslam şu  veya bu sistemin yaralarını sarmak, şu ya da bu sistemi ıslah etmek için kullanılamaz. İslam şurada veya burada ortaya çıkmış kimi boşlukları doldurmaya memur edilemez. Dünyevi her hangi bir modelde İslam bir katkı maddesi olarak kullanılmaya elverişli değildir. İslam'a ait her ilke ve değer ancak kendi sistemi içinde bir aktivite belirtir. (81)
Sentez fikri de ne kadar iyi niyetlerle getirilmiş olursa olsun, sonuçları itibariyle bir güvensizliğin ve umutsuzluğun nişanesidir. (82)
İslamı, tevhidi bir görüş manzumesi içerisinde kabul edenler için tavırlarını Doğu'ya ya da Batı'ya göre belirlemek değil, Allah'a göre belirlemek vardır. (82)
İman ve İslam'ı tevhidi bir sevda haline getirenlerin önünde hiç bir kuşkunun ve kuruntunun bir yeri bulunamaz. (82)
Gerek geleneksel olanın ve gerekse modern olanın tevhidi bağlamda sorgulanmamış olması, giderek bunlarla uzlaşma sorununu gündeme getirmektedir. (83)
Rahmani gerçeklik kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmekte, şeytani gerçeklik de kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmektedir. İki gerçekliğin birbirleriyle yardımlaşması söz konusu olamaz. (83)
Allah'a itaatın vücut bulmadığı her ortamda anarşi vücut bulur. (84)
İslam yazdıklarımızla ve söylediklerimizle olmaktan çok yaptıklarımızla vücut bulacaktır. (85)
- Kalbinde ve vicdanında helal kazanma kaygısını büyütenleri kuşkusuz Allah koruyacak, gözetecektir. (86)
- Cahili düşüncelerin şemsiyesi altında yaşamak, insanı bütünüyle dini hazlardan, coşkulardan uzaklaştırır. İlk dönemin Müslümanları, bilgiyle olduğu kadar aşkla, aşkla olduğu kadar coşkuyla da donanmış bulunuyorlardı. (87)
Kişiliğini Allah'ın eliyle bulmamış bir topluluğun izzetinden söz edilemez. (88)
İslam'ın yalnızca bir mezhebin imkanlarıyla açıklanması, ya da yalnızca bir mezhebin ilkeleriyle kuşatılmak istenmesi de Müslümanlar arasındaki farklılaşmayı derinleştiren etkenler arasında bulunmaktadır. Öncelikle bilinmesi gereken husus şudur ki, her hangi bir mezhebin ilkeleri din bütünü olarak algılanamaz. (91)
Tekelci zihniyet, dünyasını her şey bizimle kaim, her şey bizimle mümkün anlayışı üzerine bina etmektedir. (91)
Psikolojik iklim şartları sürekli olarak müslümanların aleyhine işletilmektedir. (93)
Müslümanlar başkaları tarafından belirlenen program ve yöntemlere bu bunları uygulamaya memur ve mahkum edilemezler. (93)
Müslüman topluluklar için din, yani İslam, bütün unsurlarıyla yaşanılabilir bir gerçeklik olmaktan çıkmış, yalnızca ideolojik bağlamda yaşatılabilen bir kültür ilgisi haline dönüşmüştür. (94)
Issızlarda İslami özlemleri dile getirenler, kamuoyu önünde sağcı politikaların uygar mümesilleri olarak hayatlarını devam ettirebilmektedirler. (94)
Zihni düzlemlerde Rahman'ın yasaları geçerliliğini korurken, pratik hayatın içinde Şeytan'ın yasaları yürürlüğe girmektedir. (95)
Müslümanlar geçmişi kavmi duyarlıkla değil, tevhidi bir duyarlılıkla irdelemelidirler. (95)
Bilinmelidir ki soyut tartışmalar Müslümanları birbirinden uzaklaştırmakta, bereketi ortadan kaldırmaktadır. (97)
Tevhidin ruhunu kavramak demek, kainatta her şeyin varlığının ancak Allah'ın iradesi eliyle mümkün olacağını kavramak demektir. (101)
- Tevhidi gerçekliği ruhunda bütünüyle yaşatamayan insanın bütün ibadetleri boşa çıkabilir. (101)
Tevhidi düşünceyi sadece soyut bir gerçeklik halinde tutan toplumlarla, onu bir harekete dönüştürmüş toplumlar arasında büyük farklar vardır. (103)
Modern kültür değerleriyle yoğrulmuş bir çevrede de İslami değerler ve davranış biçimleri bütünüyle yadırganmakta ve hayret nazarlarıyla karşılanmaktadır. (104)
Vahye dayalı bir sistemle, insan zihninin ürünü bir sistem arasında bir yakınlık kurulamaz. Bu iki sistemden de birbirleriyle uyuşmaları beklenemez. (104)
Bir düşünce ancak fonksiyonlarının tezahürleriyle hayatını sürdürebilir. Fonksiyonlarını yerine getirme imkanı bulamayan bir düşünce zamanla taşlaşma durumunda kalacaktır. (105)
Allah bir topluma neye layık bulunuyorsa onu veriyor ama sürekli olarak da her toplumu uyararak asıl layık olduğu şeyi hatırlatıyor. (106)
Taklit olgusu neredeyse bütün Müslüman halkların ayırd edici özelliği haline gelmiş bulunmaktadır. (106)
Din'i yalnızca toplumsal kültürün bir parçası olarak alan toplumlarda da müzmin bir durgunluk ve umursamazlık gözlemlenmektedir. (107)
Yığınların ruhi ve zihni melekeleri, uluslararası siyasetin en etkin aracı, haberleşme aygıtlarıyla iptal edilmektedir. (107)
Fikri temellerden yoksun her davranış yok olmaya mahkumdur. Fikri dayanaktan yoksun heyecanlar anlık hassasiyetlerin yansıması olacak kalacaktır. (109)
Pek çok ilke gibi İslam kardeşliği ilkesi de sözde yaşatılan ilkeler arasında girmiştir. Öteden beri Müslüman halklar üzerinde uygulanan ulusalcı politikalar nedeniyle İslam kardeşliği ilkesi bütünüyle tahrip edilmiş bulunmaktadır. (109)

23 Kasım 2012 Cuma

Tevhidi Gerçekliğin Işığında 3

Modern değer sistemleri eliyle sorunlarını çözümlemiş tek bir modern toplum örneği gösterilemez. (22)
***
Zihni ve ruhi değerlerden soyutlanmış bir toplumun zenginliği hiçbir şey ifade etmemektedir. (23)
***
Bir muvahhidin iki dünyayı birbirinden tamamen farklı iki dünyayı birlikte yaşaması ve bunları bütünleştirmeye çalışması düşünelemez. Cahili her tür değer sistemine karşı onurlu bir savaşım verilmek isteniyorsa, bunun için İslam'ın gerçeğine dönmek ve onunla buluşmak gerekmektedir. (23)
***
Amentüyü yalnızca dillerde tekrar edilmek üzere değil, zihinlerde gönüllerde ve davranışlarda tekrar edilmek üzere kuşanmamız üzerimize yüklenen bir vecibedir. (24)
***
İman dairesi dışında kalan her şey koyu bir belirsizliğe mahkumdur. (25)
***
İman, insanda her şeyi yalnızca Allah'a bağlayan nihai bir emniyet duygusudur. (25)
***
...bir şükran borcudur, insanın kendisine hayat veren Rabbine bir cevabıdır iman. (26)
***
İnsanın insan olması nedeniyle sahip bulunduğu bütün yetileri kendi işlevleri doğrultusunda bir düzene koyan iman keyfiyetidir. (27)
***
Bütün bilimlerin, düşüncelerin ve sanatların en zengin tezahürleriyle vücut bulduğu günümüzde, bütün bu disiplinlerin insana ve insani değerlere katkısı ne ölçüdedir, bunlar objektif bir zemin üzerinde tartışılabilmelidir. (27)
***
Seçme bilincinin bulunmadığı bir bünyede iyilikle kötülüğü, helalle haramı bütünleşmiş görürsünüz. (27)
***
Şirkin, ilhadın, fesadın, tuğyanın, nifak ve şikakın bütün boyutlarıyla bağlıları tarafından açıklandığı bir dünyada, iman sahiplerinin imanlarının icaplarını saklı tutmaları hiç bir mazeretle açıklanamaz. (29)
***
Tevhidi imanın bireysel boyutları olduğu gibi toplumsal boyutları, toplumsal boyutları olduğu gibi evrensel boyutları da vardır. (29)
***
Bugün geçmiş kavimleri helake sürükleyen nedenler modern toplumlar için bir iftihar vesilesi sayılmaktadır. (30)
***

18 Kasım 2012 Pazar

Tevhidi Gerçekliğin Işığında 1

Müslümanlar, niteliği ilahi kudret eliyle belirlenmiş bir düşüncenin varisleridirler. (9)
***
Kitabı kerim nihai bilginin yollarını ısrarla vurguluyor. Nihai bilgiye götüren araçlar arasında da, bir ilişki ve bütünlük var. Ne yalnız başına okumak, ne yalnız başına düşünmek, ne yalnız başına tefekkür etmek, ne yalnız başına aklı kullanmak, ne yalnız başına basireti kullanmak, ne de yalnız başına kalbi kullanmak nihai gerçeklik için yetmiyor. Nihai bilginin yolları, bütün bu imkanları birbirleriyle ilişkilerini kollayıp gözeterek açılabiliyor. (10)
***
Akidemizin her türlü kirden arınmasıyladır ki, yeniden hayat dönmemiz söz konusu olabilir. (11)
***
Bilindiği gibi, bir toplumun islam toplumu olarak nitelendirilebilmesi için bu toplumun İslam'dan kimi izler ve biçimler taşıması yeterli olmamaktadır. (13)
***
İslam yalnızca yığınların ruhsuz gövdelerine yakıştırılan bir etiket olmuştur. bugün nerede olursa olsun Müslümanları yargılayanlar işte bu etiketlere göre hükümler vermektedirler. (14)
***
Allah'ın aziz dininin hiçbir durumda statükoya tabi kılınamayacağı gerçeği bütünüyle unutulmuş ve unutturulmuştur. (15)
***
... şartlara boyun eğmeyi şiar edinmiş bir adin anlayışı bu durumda gelene ağam, gidene paşam zihniyetini bayraklaştırmaktadır. (15)
***
Teslimiyetçi zihniyet her yerde din'in mantığına göre değil, zamanın mantığına göre işlemektedir. (15)
***
Müslümanların yaşamakta bulunduğu pek çok toplumda islam kendi asli kimliğiyle olmaktan çok, tarihi kimliğiyle tanınmaktadır. (16)
***
Bugün müslümanlar ya din dışı bir hayatın ya da hayatın dışında bir dinin kurbanları haline gelmişlerdir. (17)





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...