şiar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2015 Salı

Dinî Bir Şiar Olarak Kurban

Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(I)
Arap dilinde kurb, karâbet, kurbiyyet, tekârub, tekarrub gibi çeşitli türevleriyle gerek
maddî gerek manevî anlamda yakınlık ve yakın olmayı ifade eden kurban kelimesi,
dinî ıstılahta genel olarak Allah’a yakınlaşma vesilesi olan şeyi, özelde ise
ibadet maksadıyla belli vakitte belirli cinsten hayvanları kesmeyi ve bu maksatla
kesilen hayvanları ifade etmek için kullanılır. Bununla birlikte, fıkıh ıstılahında kurban
farklı türlerine göre farklı kelimeler ve terimlerle anılır. Mesela “udhiyye” kelimesi
hac ve umre yapmayanların kurban bayramı dolayısıyla kestikleri kurban için
kullanılır. Hac ve umre yapanların kestikleri kurbanlar ise genel olarak,
“sevk edilip gönderilen, hediye edilen şey” manasında “hedy” yahut hayvanın büyükbaş
ya da küçükbaş oluşuna göre “bedene” ve “dem” diye adlandırılır. Öte yandan
genel çerçevede “ibadet” anlamına gelen “nesîke”, “nüsük” ve “mensek” kelimeleri de
özelde kurban manası taşır.

Batı dillerinde, ”bir nesnenin tanrıya sunulmak suretiyle kutsal kılınması” anlamındaki
 “sacrifice” kelimesiyle ifade edilen kurbanla ilgili farklı uygulamaların tarihi erken
paleolitik çağa kadar uzanır. Dahası, antik Yunan’dan kadim Mısır medeniyetine,
eski Mezopotamya’daki dinî kültürlerden Zerdüştîliğe, Japon dini Şintoizmden
Hinduizme kadar hemen her din ve kültürde kurbanla ilgili farklı ritüeller ve kültler
mevcuttur. Diğer taraftan Musevî gelenekte bazı hayvanların veya yiyeceklerin
Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak ve aynı zamanda O’nun lütfuna erip affına
mazhar olmak niyetiyle bir mezbah üzerinde tamamen veya kısmen yok edilmesi
şeklinde bir içeriğe sahip olan kurbanın tarihi Hz. İbrahim’e kadar götürülür. Eski
Ahit’te “manah” (vermek) ve “minha” (bağış, vergi) gibi kelimelerin yanında “yaklaştıran
şey” manasında “gorban”, “boğazlanan şey” manasında “zebah” ve “günahı ortadan
kaldıran dinî tören” manasında “hattah” gibi çeşitli kelimelerle karşılanan kurban
Musevîlikte farklı türlere ve detaylı hükümlere sahiptir. Hıristiyan ilahiyatında ise
Hz. İsa’nın haçta kurban edildiği yönündeki inanç Eski Ahit’teki kurban sistemini asıl
mecrasından çıkarmış ve hatta iptal etmiştir. Diğer bir deyişle, “Tanrı kuzusu” İsa
geleneksel Hıristiyan teolojisine göre ilk ve son kurban olması hasebiyle başka hiçbir
kurbana ihtiyaç yoktur. Bu sebeple İsa artık terk edilmesi gereken Eski Ahit’teki kurban
sistemini kaldırmıştır.

İslam hukukunda vacip veya müekked sünnet hükmünde bir ibadet olarak kabul edilen
kurban, “belli vakitte belirli hayvanların şer’an belirlenmiş usul dâhilinde Allah için
kesilmesi” şeklinde tarif edilir ve bu tarif kurban bayramında kesilen udhiyye kurbanına
karşılık gelir. Bunun dışında yine ibadet niyetiyle kesilen ve İslâmî literatürde özel
isimlerle anılan başka kurban çeşitleri de vardır. Bunlardan biri, kişinin dînen
mükellef olmadığı hâlde Allah’a bir vaatte bulunarak kendi üzerine vacip kıldığı adak
(nezr) kurbanıdır. Çocuğun doğumunun ilk günlerinde Allah’a bir şükür nişanesi
olarak kesilen kurban ise “akîka” diye adlandırılır. Kıran ve temettu’ haccı yapanların
kestikleri kurban “şükür kurbanı”, hac ve umrede vacibin terkine veya ihram yasağının
ihlaline mukabil ceza niteliğinde kesilen kurban ise “kefaret kurbanı” adını taşır.

(II)
Kurban, cahiliye devri Arap toplumunun dinî hayatında çok önemli bir yere sahipti. Bu
dönemde çocukların, köleler ve esirlerin Uzzâ, İsâf ve Nâile gibi bazı putlara kurban
edilmesi şeklinde bir uygulamanın izlerine rastlanmakla birlikte yaygın gelenek
 hayvanların putlara kurban edilmesi şeklindeydi. Cahiliye Arapları belli zamanlarda
veya önemli kabul ettikleri hadiseler vesilesiyle gerek Kabe ve Mekke’deki gerekse
Mekke’nin dışındaki putlarının yanında deve, sığır, koyun, ceylan gibi hayvanları
keserler, böylece hem mabede yönelik saygılarını hem de putlara bağlılıklarını
gösterirler ve aynı zamanda onlara yakınlaşma gayesi güderlerdi. Yine onlar kestikleri
kurbanı parçalayıp dikili taş şeklindeki putların üzerine bırakır, yırtıcı hayvanların ve
kuşların yemesini beklerlerdi. Öte yandan, yarar sağlayacağı zannıyla ölen kimsenin kabri
başında da kurban keserler, kimi zaman da kurban kesme işini cinlerden korunmak
maksadıyla gerçekleştirirlerdi.

Cahiliye devrindeki en meşhur kurban ritüellerinden biri receb ayıyla ilgili olup recebiyye
adıyla maruftu. Hem dört haram aydan biri hem de İslâmî gelenekteki üç ayların ilki
olan receb ayı İslam öncesi dönemde de kutsal/haram kabul edilir, dolayısıyla bu ayda savaştan, baskınlardan uzak durulur, özellikle ilk on gününde oruç tutulur, umre ziyaretleri yapılır ve putlara recebiyye denilen kurbanlar sunulurdu. Araplar özellikle sürülerinin çoğalmasıyla ilgili dileklerinin yerine gelmesi hâlinde receb ayında kurban
olarak bir koyun kesmeyi adarlardı. Fakat dilekleri yerine gelince bazen cimrilikleri
tutar, koyun yerine bir ceylan avlayıp onu keserlerdi.

Receb ayında kurban kesme geleneği İslam’ın ilk yıllarında da korunmuştur. Çoğunluk
ulemanın kanaatine göre bu gelenek Hz. Peygamber’in, “[İslam’da] atîre de fera’ da
yoktur” hadisiyle kaldırılmıştır. Bazı âlimler ise atîrenin meşru olduğuna işaret eden
birtakım hadis rivayetlerine dayanarak recebiyye kurbanının müstehap/mubah
olduğunu söylemiş ve Hz. Peygamber’in bu geleneği tamamen ilga/iptal etmeyip
sadece zorunlu bir ibadet sayılması niteliğini kaldırdığını, ayrıca kurbanın putlar için
değil Allah için kesilmesini vurguladığını belirtmişlerdir.






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...