34 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
34 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2021 Perşembe

Cennete Girenlerin Söyleyeceği Cümle - Fatır 33-34

Yüce Rabbimiz fatır 33-34'te, adn cennetine koyacağı kullarına altın bilezikler, inciler ve ipek elbiseler vereceğini buyuruyor. Bir sonraki ayette ise cennete giren mü'minlerin

12 Ekim 2016 Çarşamba

Cennet Salt Bedensel Haz Yurdu Değildir



وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ

"Ve diyecekler ki: "HÜZNÜ/TASAYI bizden gideren Allah'a hamdolsun; gerçekten de Rabbimiz, tarifsiz bir bağışlayıcıymış, Kendisine yapılan şükre hadsiz hesapsız bir karşılık verenmiş."

(Fatır Suresi 34. ayet)


**
        Cennet konusu Kur'an'ı Kerim'de vazıh bir şekilde beşer düzeyine indirilmiş gaybi bir konudur. Cennetteki nimetlere sürekli vurgu yapılır. Geleneksel algıda Cennet "hurilerle" meşhur olmuştur ve özellikle bu konuda aşırı ve abartılı ifadeler dillendirilmiştir. Allah için canını veren, dünyalar kadar sıkıntılara katlanan mücahidler ve şehidler sanki sadece "hurilere" kavuşmak için canlarını feda ettikleri iması yapılır. Bu da işi trajikomik durumlara götürmektedir. Oysa cennet ayetleri tümüyle okunduğu zaman "huri" mevzusuna birkaç atıf yapılıp geçilir. Bir ayette de cennetten de yüce olanın da "Allah'ın rızası" olduğuna vurgu yapılır. 

        

        Bununla birlikte yukarıda verdiğimiz ayette cennete girenlerin hamd etmesinin gerekçesinin kendilerinden "hüznün/tasanın" giderilmesi olarak dile getirilmiştir. "yeme-içme" ve "huri" gibi nimetlerle mukayese edildiği zaman, cennete girenlerin en çok rahata kavuştuklarının ifadesi bunlar değil, "hüznün ve tasanın giderilmesi" olduğunu görüyoruz. Çünkü bu dünyada var olan hüzün, bedensel nimetleri bile anlamsız hale getirecek çaptadır. Öyleyse, cenneti daha çok bedensel haz mekanı olarak lanse etmek eksik kalır ve hatalı da olur. 

 

       Kur'an, cennet yurduna şu ismi verir: "Darus'Selam" (Barış ve Esenlik Yurdu). Değil mi ki bu dünyada nimetler içerisinde yüzsek bile şayet "Barış ve Esenlik" ortamı sözkonusu değilse arzulanan hazzı elde etmemiz akamete uğrayacaktır. O halde cenneti anlamlı hale getiren bedensel hazlardan daha büyük nimetler vardır, cennet vurgusu çoğunlukla bunlara yönelik olmalıdır. 

 

        Yine başka ayetlerde cennette "yalan sözün" ve "boş söz"ün olmayacağı yönündedir. Evet, insanın aslında şu dünyada en çok muzdarip olduğu konularda biri de bu değil midir: yalan ve boş söz. Ne kadar nimetler içerisinde yüzersek yüzelim şayet yaşadığımız toplumda bu iki kötü özellik (yalan ve boş söz) varsa, nimetlerin tadına varılabilir mi? 

 

        O halde cenneti bu manevi nimetlerle anmamız daha gerçekçi ve daha çekici olmaz mı? Bunları söyleyerek asla bedensel haz nimetlerini boşa çıkarma çabasında değilim. Onların da olması son derece doğaldır. Gayem sadece işi dengeye getirmek. 

 

        Cihad dendiği zaman insanın aklına gelen ikinci kelime "Huri" olmamalıdır. Hem dünyada yaptığımız cihadımızda gayemiz cariye elde etmek değil ki keza, ahirette de salt huri elde etmek değildir.. Yüce Rabbimiz zaten, "hariran" ifadesiyle bir görüşe göre özgürlük nimetini de vereceğini ifade buyuruyor. (Kimileri "ipek" olarak anlıyor). İki görüşü birlikte ele alarsak ipekler içinde özgür bir yaşam. Bu da en derin arzularımızdan biri değil midir? 


        Hasılı;, cennet, salt bedensel hazza hitap eden, insanı sadece mide ve uçkura indirgeyen bir yurt değil, bilakis bunlarla beraber (ki bunlar bu dünyada da var) daha yüce nimetleri içerisinde barındıran bir yurt olacaktır. Aslında insanların şu an dünyada ızdırabını çektiği durum hazların eksikliği değil, yüce erdemlerin eksikliğidir. Cennet özlemimizi kamçılayan durum, bu dünyada tesis edilemeyen yüce erdemlerdir. Bunun için cenneti arzuluyoruz. Barışın olduğu, kinin olmadığı, tasa/hüzün/kaygının olmadığı, boş ve yalan sözün olmadığı, kıskançlık ve tuzak kurmanın olmadığı bir yurt özlemi içerisindeyiz ve kendimizde yüce hasletleri kesb ederek bu yurda layık hale gelme çabasındayız. 

 

        Cennet salihlerin yurdudur. Salih insanları bu dünyada bulmak zor ise şayet (ki zor), o halde cennet gibi bir yurdun olması duygularımız, arzularımız açısından da zaruri oluyor ve Yüce Rabbimizde salihlerin bu özlemini giderecek bir yurt hazırlamıştır, bunu vahiyden öğreniyoruz. O halde bizim de son sözümüz şu olsun: "Salihler için Barış Yurdu hazırlayan Yüce Allah'a hamd olsun"

 


18 Ekim 2014 Cumartesi

Kadınlara Dayak Meselesi: Nisa34 ayetinin tefsiri

"ERKEKLER kadınların koruyup gözeticisidirler; çünkü Allah erkeklerle kadınlar farklı alanlarda üstün yeteneklerle donatmıştır; bir de erkekler servetlerinden harcama yapmaktadırlar. Dürüst ve erdemli kadınlar hem (Allah’a) itaat eden, hem de Allah’ın koruduğu (iffeti eşlerinin) yokluğunda da koruyan kadınlardır. Sadakatsizlik etmelerinden çekindiğiniz kadınlara gelince: onlara önce öğüt verin, sonra yataklarında yalnız bırakın, (ille de dövecekseniz) bunlardan sonra DÖVÜN*. Bundan böyle yola gelirlerse onları incitmekten sakının. Allah, gerçekten yücedir, büyüktür."
* Veya darabe’nin alternatif anlamıyla: “ayırın”; yahut “ısrarcı olun”. Darabe Kur’an’da “getirmek, gezmek, mühürlemek, itmek, mahkûm etmek” anlamlarında kullanılır. Darabe fiili, darabe’d-dehru beynena örneğinde olduğu gibi Arapça’da “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamında da kullanılır (Tâc). Kur’an’da vurmanın tüm türleri yer alır, fakat bunların hiç birinde darabe fiili ve türevleri kullanılmaz: “yanağa tokat”, sakket (51:29); “yumruk” vekezehu (28:15); “kamçılamak, çırpmak” ehuşşu (20:18); “boynunu vurmak” kata’a (69:46). Rasulullah hiç kadın dövmemiş ve dövülmesine de izin vermemiştir: “Siz eşlerinizi köle döver gibi dövmekten hiç utanmıyor musunuz? Gündüz dövüp gece birlikte oluyorsunuz öyle mi?” (Buhârî, (67) Nikah, 93) “Allah’ın hizmetkarlarını hiçbir zaman dövmeyiniz.” (Ebu Davud, Nesâi, İbn Mace, Ahmed b. Hanbel), Rasulullah’ın eşlerinden bazlar maddî sıkıntılar gerekçe göstererek şiddetli geçimsizliğe sebep olunca, Hz. Peygamber onlar dövmeyi hiç düşünmemiş, Kur’an da bu durumda “dövmeyi” değil fakat “boşamayı”, bir başka ifadeyle “ayrılmayı” önermesini tavsiye etmiştir (Bkz: 33:28-32). Ayetin nüzul sebebi konusunda birçok farklı rivayet vardır. Taberî’ye göre bu âyetin iniş nedeni, kocası tarafından tokat yiyen bir kadının (Habibe bt. Zeyd) Rasulullah’a başvurması üzerine Rasulullah’ın aynı şiddette bir tokadın da kadın tarafından kocasına atılması hükmünü verince inmiştir. Bu âyet inince Rasulullah “ben bir şey diledim, Allah ise başka bir şey; şüphesiz Allah’ın dilediği daha hayırlıdır” demiştir. Kur’an Rasulullah’ın hükmünü onaylamamıştır; fakat burada dikkat çekici olan, Rasulullah’ın, kocasından yediği bir tokada karşılık, bir kadına aynı şiddette tokat atma hükmünü vermiş olmasıdır.

Hayat Kitabı Kur'an 
Mustafa İSLAMOĞLU





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...