İslam ümmeti
olarak, ulusçuluk zehri ile 150
yıldır malul haldeyiz. Bir türlü kurtulamadık bu mikroptan. Önce Türkler,
ardından ise Araplar zehirlendi. Elbette bu zehri zerkeden birileri vardı. Ama Müslümanların
da Kur’an ve Sünnetten kopması paralelinde bu
mikroba karşı yenik düşmemiz kolaylaştı. Coğrafyamızda olan savaşların
en önemli tetikleyicisi işte bu ırkçılık(dayatmacı
etnik aidiyet) mikrobu oldu. Hele bir de bu mikrop siyasal iktidara
bulaşmış ise hastalığı daha katmerli bir hale getiriyordu. Sorunlarımızın can
alıcı noktası burasıdır. Müslüman halkların bu yönden rehabilite olması
gerekmektedir.
Barış Pınarı operasyonunun 4.
günündeyiz. Her ne kadar sıcak bir çatışma ortamı varsa da bizler gerçek ve
kalıcı tedavi üzerinde kafa yormalıyız. Türkiye cumhuriyeti Adnan Menderes,
Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve R. Tayyip Erdoğan yönetimleri ile güçleri
yettiği oranda mezkur dayatmacı etnik milliyetçilik
mikrobunun etkisini kırma çabası gösteren yöneticilerdir. Ancak bu mikrop diğer
halklara da bulaştığı için birisi iyileşmeye çalıştığı zaman diğerinin
hastalığı nüksediyor, öteki iyileşme emaresi gösterdiği zaman diğerinin ki…
Araplar ve Türklerden sonra çok rahatlıkla diyebiliriz ki kürtlere de sirayet
etti. Ancak “kürtler zorunlu olarak benimsedi” dersek yanlış demiş olmayız
galiba. Zira çevresindeki 4 ülkenin de bulaşmış olduğu bu hastalıktan korunmak
zor olsa gerek. 1000 yıldır ortak bir kader inşa etmiş halklar maalesef bu
mikropla birbirlerine düştüler ve bu düşme hala devam ediyor. Şunu da dipnot
olarak belirteyim, dayatmacı etnik
milliyetçilik mikrobuna karşı iman aşılı olup da kendisini korumul olan her
halktan Müslümanlar mevcuttur. Zaten hastalığı da tedavi edecek olanlar
bunlardır. Bu açıdan mesuliyetleri çok fazla.