Bizleri yaratan ve yaşatan Yüce Rabbimize hamd olsun.
Kendisini bizim için örnek kıldığı Rasulüne salat ve selam olsun.
Toplumsal istikametin sürekliliği, nesillerin istikamet
doğrultusunda yetişmesine bağlıdır. Bu döngü ise aynı zamanda her neslin
omuzunda şerefli bir yüktür. Kuşaklar “emaneti” birbirine dosdoğru bir şekilde
taşımak zorundadır. Bu konuda gevşeklik göstermek sapmakla eş değerdir. Geçmiş
nesilden alınanları gelecek nesle bozmadan, eklemeden çıkarmadan taşımak tüm
kuşakların sorumluluğundadır. Bunun için ufku geniş olmak ve günübirlik
hengamelerin içinde boğulmamak gerekir. Rabbimizin Kerim Kitabı’nda nesillere
dair iki ayeti vurgulayarak üzerinde tefekkür/tezekkür/tedebbür etmeye
çalışacağız.
وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Onlardan sonra gelenler şöyle yakarırlar: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olanları bağışla! İman edenlere ilişkin gönlümüzde en küçük bir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphe yok ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr:10)
فَخَلَفَ مِن بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا
“Derken onların ardından öyle bir kuşak geldi ki, ibadetin içini boşalttılar ve dünyevi zevklerin peşine düştüler; işte bu yüzden gelecekte olan derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar.” (Meryem:59)
Bu iki ayet-i kerimenin bize verdiği mesajlarda gelecek
neslin inşasının kodlarını görebiliyoruz. Gelecek neslin veyahut gelmiş olan
neslin ruh dünyasını bu ayetlerdeki hikmetlerle mayalamalıyız. Yani ruhun,
kıvamına (ehsene teqvim) ulaşması için daha doğrusu bu kıvamın süreklilik
kazanması için, ayetlerdeki hikmetleri bizler de bu dünyada nesillerimize
üflemeliyiz. Yüce Allah bizi yeryüzüne selim bir ruhla gönderdi, bize düşen ise
nesillerimizdeki bu selim ruha süreklilik kazandırmak. Kullanacağımız malzeme
elbette ki vahiy olmalıdır. Kendisinde hikmetleri barındıran vahiy. Yüce
Rabbimiz vahyindeki hikmetleri yakalama cehdimizi kavi kılsın, daim kılsın.
Hayat bu hikmetlerle akar ve ahrete doğru ilerler. Hikmetsiz yaşayanlar bu
hayatta donakalırlar. Zaman bitmeden onlar biter. Hayat bitmeden onlar
sürelerini sıfırlamış olurlar.
Haşr suresindeki ayette yüce Rabbimiz, gelmiş olan bir kısım
nesillerdeki şu özelliğe vurgu yapıyor: “Kendilerini ve kendilerinden önce
iman etmiş olanları bağışlama isteği” Sübhanallah: Nesil, gözlerini “estağfirullah”
diyerek açıyor. Üstelik bu istiğfar, kendisi başta olmak üzere iman etmiş olan
önceki kardeşleri için. Nesil de bir bağ var: İman Bağı. Tarihini iman
bağı üzere tecessüm ettiren ve böylece tarihin zindanından böylece kurtulan bir
nesil. Kan bağı üzere tecessüm eden bir tarihin dar alanından kurtulan ve kendisinden önce iman etmiş olan bir
topluluğun bu emaneti taşıdığını bilen, bu emanetin ise şu an kendi omuzunda
olduğunun farkında olan bir nesil. Öyle ki hem kendisi için hem de kendinden
önce iman etmiş olanlar için ta baştan “istiğfar” isteğinin şuurunda olan bir
nesil. Tıpkı Nasr Suresi’nde “İnsanların Allah’ın dinine fevc fevc girdiğini
gördüğünde Rabbini hamd ile tesbih etmesi ve ardından istiğfar dilemesi
istenen” nebi’nin durumu gibi. Gelecek neslin inşasında istiğfar bilinci
taşıyan ve tarihinin başlangıcını kanla/ırkla değil imanla başlatma
bilinci kendini apaçık gösteriyor.
Gelecek neslin veyahut gelmiş olan neslin yani bugünkü neslin
ruhundan yer etmesi gereken şeylerden birinin iman etmiş olan kardeşlerine
KİN beslememesi. Oysa ilahi
yansımadan kopuk tarih, ard arda gelen nesiller üzerinden hep kin taşımıştır.
Nesillere bırakılan şey adeta kin dolu bir geçmiş olmuştur. Buna dikkat
etmeliyiz. Nesiller istiğfar bilinci ile donanmalı ve kinden uzak durma
şuuruyla kendini ilerletmelidir. Onlardan sonra gelenlerin özellikleri bunlar
olmalıdır. Neslin inşası tarihsel bir sorumluluktur. Kuran, nesilleri takip etmiştir,
izlemiştir. Haşr Suresi’nin 10. ayetinde “olumlu nesil” profili çizen
Rabbimiz, Meryem Suresi’nin 59. Ayetinde ise “onlardan sonra gelenler…”
diyerek sonraki neslin kendinden öncekine nazaran “olumsuz profilini”
çizmiştir.
Meryem Suresi’ndeki nesil örneğinden kendimize dersler
çıkarabiliriz. Nesil inşa etme derdine/tasasına düşen cehd sahibi insanlar
elbette bunun uzun soluklu bir ameliye olduğunu bilirler. Yeşeren nesiller
olduğu gibi kuruyan nesiller de olabiliyor. Ancak umutsuzluğa düşmeden yeşeren
nesillerin üzerine eğilmek ve onların boy vermesi için gece gündüz demeden
çalışmak gerekir. Aslında şunu da ifade etmeden geçmek istemiyorum.
Aktif/şuurlu bir nesil inşa etme derdine düşmeden önce, zihinsel ve duygusal
bir olgunluk da gerekiyor. Nesil inşa etmek, basit bir temenni değildir.
Kaygılarla dolu bir hayat bekliyor olacak insanı. İlgilendiğiniz gençlerin
şeytanlar tarafından alıkonulmaması için insanın içine düşeceği kaygı bile
saçları ağartmaya yeter. Evet nesil inşası, saçları ağartan bir süreçtir.
Gam yüklü zamanlar ile birlikte yetişen nesillerin ürettiği salih ameller
birlikte olacak, yani her zorlukla beraber bir kolaylık olacaktır inşallah.
Meryem Suresi’nin 59. Ayetine dönersek şunu göreceğiz: “Onlardan
sonra gelenler…” ifadesiyle vurgulanan neslin, salatı terk
eden/kaybeden/içini boşaltan ve bununla birlikte şehvetlerine tabi
olanlardan olduğu anlaşılıyor. Kaybedilmiş neslin özellikleri işte bunlar. Salatı
terk etmek/kaybetmek ve şehvetlerine tabi olmak. Allah yolunda insan
yetiştiren rabbaniler bu iki negatif duruma dikkat etmelidirler. Salat[1],
İslam’ın emrettiği eylemlerin temel kavramlarından biridir. Özelde namaz
anlamıyla meşhur olmuştur ancak genel olarak da İslami şahsiyeti ayakta tutan,
canlı tutan eylemlerin tamamını kuşatır. Salatı sadece namaz olarak
algılamadığımız da kavramın taşıdığı anlamın ağırlığı daha da iyi anlaşılıyor.
Kuşatıcı bir anlama sahip olan bu kavramın ameli boyutunun hayattan çekilmesi
hayatın çökeceği anlamına geliyor. Salat, en genel anlamıyla bağlılık
vurgusu taşıyor. Kime? Yüce Allah’a. Namaz ibadetinin salatla ifade
edilmesi ise namazın önemine işaret ediyor. Günlük olarak Yüce Allah’a bağlılık
ve teslimiyet göstergesi olan namazın ifası, bilinci ve bedeni sürekli
teyakkuzda tutmaya matuf bir amaç taşır. Günde beş defa Allah’ın huzurunda
kıyamda, rükuda ve secdede durmak bilincin/imanın güncellenmesi demektir. Bunu
kaybeden nesiller elbette ki “kaybedilmiş nesiller” olarak tarihe
geçecektir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu ayette de bunu ifade etmiyor mu? Salâtın
toplumsal destek boyutu, toplumun sorunlarına çözüm arama girişimleri de nesil
inşasının en önemli buutlarından biridir. Kafasını ve gönlünü yaşadığı toplum
için feda etmeyen, toplumda olup bitenlere bigane kalan bir nesil kaybedilmiş
bir nesildir.
Günümüz Müslüman toplumların karakteristik özelliklerinden biri
de “suya sabuna dokunmama” deyimiyle kendini net ifade ediyor. Bir kere
suya ve sabuna dokunmasan kirli kalırsın, ne biçim ifade bu?! Toplumsal
sorunlara çözüm bulmazsan yani bu sorunları suyla/sabunla-bilinçle/eylemle
temizlemezsen sen de bu sorunların meydana getirdiği kokuşmuşluğa maruz kalırsın.
Çünkü sen de bu toplumun içindesin. Basit düzeyde ele alırsak arabada giderken
yola çöp atan birinin bu eylemi seni rahatsız etmiyorsa salatı
kaybetmişsin demektir. Bu basit örnek üzerinden toplumdaki bütün olumsuzluklara
karşı kayıtsız kalmanın insanı nereye götüreceğini tahmin edebilirsin.
Salatı
yani toplumun topluca ilahi mesaja yönelmesi uğrunda gösterilmesi gereken
çabayı terk edenler şehvetlerinin esiri olacaklardır. Ayette vurgulanan
kaybedilmiş neslin ikinci özelliği ise “şehvetlerine ittiba” etmiş
olmalarıdır. Şehvet kelimesinin nötr anlamı, nefsin istediği şeye
meyletmesidir.[2] Şehvetin
çağrışım yaptığı olumsuz mana, zihinlerde yer tutar. Çünkü nefsin yaratılış
itibariyle meylettiği meyletmesi gerektiği istekler vardır. Bunlar da şeriatın
kontrolünde gerçekleşir. İşte olumsuz mana bundan sonra başlar: yani şeriatın
kontrolünün dışına çıkarak isteklere meyletmektir. Nefsin doyumsuz isteklerinin
esiri olmak, ona kilitlenmek ve şehveti/hazzı hayatta gaye edinmek “kaybedilmiş
nesillerin” belki de varacağı berbat bir sondur. Bunun için çocukluk
döneminden itibaren nesilleri koruma altına almamız gerekiyor. Belki de anne
karnından itibaren. İnsan, alışkanlıklarının çocuğu olarak tanımlanır. Salat
bilincine ulaşmamış ve şehvetine tabi olmuş nesiller, bu berbat
hallerini alışkanlık haline getirdiği zaman bu berbat durum kök salacaktır
nesillerde. Bundan dolayı nesillerin inşasının dönemsel olarak geç başlamaması
gerekir. 15 yaşına kadar çocuğunun tv’lerde neleri izlediğini, kimleri takip
ettiğini umursamayan anne babalar belki de işte bu “kaybedilmiş nesillerin” mimarlarıdır.
İşte tam buradayken anne babaların “nesil inşasında” ne kadar önemli bir
konumda olduklarını bilmemiz gerekir. Bu ayetin günümüze yansımasını fark etmek
pek de zor olmayacaktır. Çünkü Batı merkezli pozitivist düşünceden peyda olan
Kemalizm ve onun farklı varyantları bu topraklarda nesillerin köküne adeta kibrit
suyu dökmüştür. Ortaya salatı terk etmiş ve şehvetlerine tabi
olmuş bir nesil çıkmıştır. İşte bu noktada Rabbanilere düşen, vahiyden ve
nebevi uygulamalardan güç alarak nesli düştüğü bu durumdan kurtarmaktır. Salat
kavramının Allah’a bakan yönü, insanın kendisine bakan yönü ve topluma bakan
yönü vardı. Bu üç yönü kaybeden nesil elbette ki şehvetinin dizginlerini
tutamayacak ve onun esiri olacaktır. O halde bizlere düşen fıtrata uygun eğitim
yöntemleriyle, gönüllere girecek bir tarzla nesillerimizi içlerine düştüğü bu
bataklıktan kurtarmaktır. Ve bizler arkamızdan, kendileri ve kendinden önce
iman etmiş olan kardeşleri için istiğfarda bulunacak ve kardeşlerine karşı
kalbinde kin duymayacak nesiller bırakacağız inşallah. Bu hedeften
saparsak bizler de salatı terk edenlerden oluruz.
Nesillerin inşası terkibi, söylemden ziyade eyleme
ihtiyaç duyan bir terkiptir. Bunun iyice farkında olmalıyız. Planlı programlı kurumsal
çalışmalarımızı daha güçlendirmeliyiz. Anne babaları bilinçlendirmek,
nesillerin inşasında yapılması gereken elzem girişimlerden biridir. Toplumun
şuurlanması uğrunda kurumsal çaba gösteren yapılar ailelere yönelik
çalışmalarını güçlendirmek zorundadır. Anne ve babanın evde çocuklarıyla nasıl
ilişki kurdukları bizim için en temel meseledir.
Yukarıdaki iki ayette anlamaya çalıştığımız mesele nesillerin
inşasında olması gereken özellikleri tespit etmek ve aynı zamanda olmaması
gerekenleri de. Bunları madde madde ortaya koyarsak;
1) İstiğfar Bilincine Sahip Bir Nesil
2) İman Etmiş Kardeşlerine Karşı Kalbinde Kin’e Yer Vermeyen
Bir Nesil
3) Kendinden Önceki İman Etmiş Olanlarla Tarihsel
Birlikteliğin Farkında Bir Nesil
4) Salatı Kuşanan, Ayakta Tutan, Kaybetmeyen Bir Nesil.
5) Şehvetine Esir Olmayan ve Şeriatın Kontrolünde Olan Bir
Nesil
**
Not: Öncü Tefekkür dergimizin nice hayırları beraberinde
getireceğine inanıyorum. Kardeşlerimizin bu girişimlerini toplumsal değişimde,
salat uygulamada önemli bir araç olarak görüyorum. Dergiler, fikirlerin
kaleleridir, önemlidir. Özellikle genç nesillere ulaştırılması gereken fikirler
açısından önemli bir araçtır ve aynı zamanda yine genç nesiller için kendilerini
ifade edebilecekleri bir zemindir. Rabbim daim ve kaim etsin.
Mustafa TOSUN
tosun.mustafa16@gmail.com
[1] صلو:[salv]: İsim
olarak “uyluk, sırt” , صلو[salv],
“insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası; bacağın, diz
ile kalça arasındaki bölümünü” , fiil olarak sözcük; “uyluklamak,
arka çıkmak, sırtlamak, destek istemek(dua,dua etmek; destek istemek için
yalvarma, yakarış; konuşma, söylev, nutuk, övgü, methiye), desteklemek, uğrunda
çalışmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak, topluma destek olmak, bacağın, diz
ile kalça arasındaki bölümünün uyluğun yatay duruma getirilerek bir yükün
altına uzatılması şeklinde bir hareket, yakından takip etmek, izlemek, uymak,
bağlı kalmak; irtibata geçmek veya irtibata geçilmek; hayvanın kuyruğunun
çıktığı yer, but. ilk atın peşinden bir burun farkıyla giden ata el-musalli,
bağlılık, söze, ahde, anlaşmaya, misaka bağlılık. (http://dersvekuran.blogcu.com/salat-kavrami-detayli/9903989)
[2]
Müfredar, Rağıp El İsfehani, Ş-h-v maddesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder