Edip Yüksel, ummu'l kur'a ibaresini "başkent" olarak çevirmiş.. Ne güzel..
Siyasi şuur dediğin böyle olur
//
Benim de dikkatimi çeken şey şu;
Kur'an kendi gündemini kendi belirliyor. Roma ve pers başkentleri belki o günün en göz alıcı yerleridir. Ama Kur'an İbrahim'in de izlerinin olduğu bu şehri, Pers ve Roma şehirleri gibi görkemli yönü olmasa da "ummu'l kura" olarak niteliyor. Yani bana göre göz alıcı yahut anlamlı şehir burasıdır diyor, zira tevhid önderi İbrahim'in şehir burası... Kur'an kendi değerler sistemini belirliyor.
Mesela müşriklerin umurunda bile olmayan ahiret günü, kıyamet saatine "nebeul azim" diyor. Yani büyük haber... Size göre değil bana göre olan önemlidir ve merkezidir, diyor zımnen Kur'an ve tabi Rabbimiz..../mt
///
Kimi karakterler trübünde olmaya yatkındır, alkış tutar, yuhlama yapar, sonra da oturur. Kimi karakterler de sahada oynar, düşer, kalkar, yorulur, terler, faul yapılır, gol atar, gol yer.
Tamam futbolda sayı 22 ile sınırlı ama hayatta öyle mi? Futbolda tribünde olmak masum, ama peki ya hayatta tribünde olmak?
Seçim sizin/bizim.
Tabi ne kadar başarabilirsem. Bu nedenle somut sorunlara karşı umarsız kalamıyorum. Çözüm üretmek için elimden az ya da çok ne geliyorsa yapmak istiyorum. Bu arada tabi tribünde olanlar beni yıldıracak, korkutacak, geri durduracak telkinler de yapmıyor değil.. Yani çoğu "ya ben sana demedim mi" demeye hazır halde beklemede sanki... Düşünün onlar demiyor ki, yahu ben de gücüm yettiği kadar hakkı haykırayım ama benim gibilere "ben sana demedim mi" demek için öylece beklemede. Buna sabrı var, ama hakkı ikame için söz-eylem üretmede sabrı/direnci yok...
Unutmayın, tribündekilerin en önemli özelliği "ben sana demedim mi" sözüdür. Bir yerde ara sıra alkış ya da yuh çekmek... sonra da oturmak.. Dediğim gibi maç biter eve gidilir, ama hayat bitince nereye gidilir, onu da bilmek lazım!!!!/mt
///
Fuat Sezgin Hoca anlatıyor:
Avrupa'da da büyük alimler var ama Müslüman âlimlerin çalışma tarzları başka, onların çalışma tarzları başka. Biruni çok daha tedbirli ve çok daha derin çalışan bir insan. Avrupalılarda, kusura bakmayın ama biraz atılganlık var. Bu kelimeyi söyleyeyim mi bilmiyorum ama biraz şarlatanlık var. Hepsinde öyle değil tabi ki ama bu durum var.
Mesela Kepler'le İbnu'l Heysem'i mukayese etmek istesem... Heysem çok derin çalışan bir insan. Kendisinde tekamül duygusu ve tekamül kanunu fikri çok derin olan bir insan. Çok uzun yürüttüğü çalışmalarından sonra yeni bir fikri ortaya atma çabasında bir insan. Kepler ise daha aceleci, daha çok gösterişçi! Yani böylesi farklar gözüme çarpıyor.
Ama Kepler'e de hürmetim var, İbnu'l Heysem'e de...
(Bilim Tarihi Sohbetleri)
Bu kitabı her müslüman okumalı ve tabi ki müslümanları sürekli aşağılayan yeni yetmeler de..
Geçmişini bilmeyen geleceğine yol alamaz. Önce bize geçmişimizi unutturdular ve bizi asalak lanse ettiler.
///
Fuat Sezgin Hoca anlatıyor:
İbn-i Sîna'nın taş'a dair bir kitabı, 20. yüzyıla kadar Aristo adı altında tedavüldeydi. Bir başka bilgin bunu keşfetti.
Müslümanların, aldıkları kaynakları belirtmek hususunda hadis ilminin büyük tesiri var.
Geçmişi sürekli aşağılayarak karanlık gören, müslümanları ezeli olarak tembel miskin gören, batılılara karşı aşağılık kompleksine giren, bilumum kemalist ve geçmişi sürekli geri gören bazı modern müslüman arkadaşlar lütfen bu kitabı okuyun. önyargılarınızı yıkın. müslümanlara karşı medeni olun. sürekli kötü örnekler vererek algı oluşturmayı bırakın. Bu kitabı okuyarak vicdanınızla yüzleşin)/mt
///
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder