27 Nisan 2014 Pazar

|Gezdiklerim ve Gördüklerim| Mezopotamya'da Bir Günlük Gezi|

|GÖBEKLİTEPE|

12 bin yıl öncesi ait olduğu söylenilen tapınak. "Göbeklitepe/Şanlıurfa". İnsan izine ait ne varsa bir yerde, dikkatini çeker insanın. "Burada bizim gibi olanlar yaşamış" bile dedirtmesi tarihi tefekkür bilincinin başlamasının alameti oluyor. Öylece bakarız. Basiretle yapılan bakış insana hikmet kazandırır. 
Şehre döndüğünüzde olaylara farklı bakıyorsunuz. İç dünyanızdaki sorunlar, tarihi tefekkür etmenin temizleyici yönüyle yok olup gidiyor. Çünkü sizin gibi olan insanlar yaşamışlar ve sadece birkaç kalıntı bırakıp gitmişler bu dünyadan. Kim bilir belki ne kadar da problemleri vardı onların ve onlar da ne kadar inlediler, sızlandılar. Ancak her halükarda bitiyor hayat. 

O halde bu hayatı ne için ve kim için yaşayacağız? Bu tür sorular üşüşüyor bu defa zihnimize ve kalbimize. Yağan dolunun ardarda değmesi gibi değiyor kafamıza/kalbimize. Cevap vermediğiniz sürece delecek gibi oluyor kafanızı/kalbinizi adeta. Bir gün biz de tarih olacaksak "Göbeklitepe" gibi... 

Evet başlıyor bu cümle ile sorular. Ve vuruyor kafanıza kafanıza. Son sözümüz şu: gezelim, görelim ve tarihi tefekkür ederek içimizin temizlenmesini sağlayalım.

|SU KANALLARI|

Kırmızı tarlalar suyla kanallar aracılığıyla buluşuyor ve güneşin verdiği aydınlıkla parıl parıl parlıyor... İnsana düşen ise akan suyu kanaldan alıp tarlaya bırakmak sadece... GAP ile oluşturulan bu kanallar toprağı fıtri dostu olan su ile buluşturuyor... Böylece toprağın ma hulike leh'ine(yaratılış amacına) uygun hareket edilmiş oluyor... 

Pamuk tohumları yeni yeni filizleniyor... Buğday başakları büyümüş ve artık güneşte kızarmayı bekliyorlar... Bazı tarlalar ise boş bir şekilde durmakta. Yol kenarında ise hudanabit otlar ve çiçekler her daim gözlerimizden kalbimize mutluluk gönderiyorlar... Durduk yolun bir kenarında ve açık eflatun renkte olan çiçekleri kopardık... Evde reçel yapmak için aynı zamanda... 

Toprağa ayak basmak, bir ağacın gölgesinde oturmak ve uzaklara bakmak. İnsana güzel duygular veriyor bu bakışlar... ve aynı zamanda sessizlik. Etrafı dolu ve dağınık olan modern insan galiba muhtaç bir atmosfere. Biz insanız ve toprağız. Doğayla bağımızı korumalıyız ve doğayı korumalıyız. Kendi doğamızı da tabi ki. Doğası bozulmuş insanlarla yaşamak öyle zor ki, tıpkı doğal ortamı bozulmuş bir şehrin merkezinde yaşamak gibi... Korna sesi, egzos sesi, bağırma sesleri, reklam sesleri ve görüntüleri, selamsız sabahsız geçiş gidişler. Evet tıpkı bunun gibi. Doğası bozulmuş insanlarla yaşamak.

Su kanalları dedik nerelere geldik. Önce büyük kanallar ile su getiriliyor ve sonra bir seviye küçültülüyor kanallar ve en son olarak daha küçük bir hale gelip tarlaların yanından geçiyor ve suya ihtiyacı olan köylüler hortumlar aracılığıyla tarla ile suyu buluşturuyorlar... Tarlanın bir kısmına bostan eken bir kadın görüyoruz. Bizler mesai saati içerisinde çalışarak para kazanıp binbir stresle ve öylece akşam hormonlu domates almaya gidecekken onlar şimdiden halletmiş oluyorlar ihtiyaçlarını. Bizler de yüreklerimize vahyin kanallarını oluşturmalıyız. Aksi halde vahiysiz kalırsa yüreğimiz, kuru bir toprak gibi işlevsiz hale gelir.
Mustafa Tosun

24 Nisan 2014 Perşembe

FAZLUR RAHMAN: ‘’ŞEFAAT’’


Kuran’ın ‘’kurtarıcılığı’’ (saviorshiip)reddettiğini söylemiştik. Bunun bir gereği olarak Kuran, aynı zamanda ‘’şefaati’’ de reddeder. Hadis kitaplarında peygamberlerin kendi ümmetlerinin günahkarlarına yapacakları şefaatle ilgili birçok atıflar olmasına, özellikle de peygamberimizin kendi ümmetine yapacağı şefaate işaret edilmesine rağmen ve yine halk arasında yaygın olan İslami anlayışa göre,( ‘’veliler’’ o kadar çok şefaat edecekler ki peygamberleri bile geçecekler), Kuran’ın bu görüşlerle pek ilgisi olmadığı sezilmektedir. Bunun tam aksine Kuran, devamlı kıyamet günü Allah’ın peygamberleri kendi ümmetlerinin yaptıklarına bir şahit olarak getireceğinden bahsetmektedir; bir şahit ki, insanlar buna binaen yargılanacak: ‘’Her ümmetten bir şahit ve seni de (Ey Muhammed!) bunlara şahit olarak getirdiğimiz zaman ne olacak?’’ (4/Nisa, 41; ayrıca bkz. 28/Kasas, 75)
Kuran’ın bütün yapısı, aracılığa karşıdır. Çünkü, öncelikle Kuran der ki; ‘’Allah kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez.’’ (2/Bakara, 286); 6/En’am, 152, 7/Araf, 42; 23/Mümimun, 62). İkinci olarak tekrar tekrar belirttiğimiz gibi Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatır. (7/Araf, 156; 40/ Mümin, 7). 2. Ve 3. Hicri yüzyıllarda (8.ve 9. Miladi yüzyıllarda) kristalleşen sünni görüşe göre kafirler ve gayri müslimler için şefaat mümkün değildir. (Yahudi ve Hristiyan olanların geleceği hakkında İbn Teymiyye gibi bazı kelamcılar kesin bir tavır beyan etmemişlerdir.) Ama günahkar Müslümanlar için şefaat, etkili olacaktır. Mutezile ilk önce bu görüşe karşı çıkmış ise de sonraları sünni görüşe yaklaşmıştır. (‘’aracılık’’ ve ‘’kurtarıcılık’’ fikirlerinde çok güçlü bir psikolojik etken bulunmaktadır). Bütün bunlara rağmen Kuran’daki şu ayetler, kesin olarak Müslümanlar için bile şefaatin olamayacağını belirtir:’’ Ey İnananlar! Ne alış verişin, ne dostluğun, ne de şefaatin olmadığı gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan Allah için harcayın’’ (2/Bakara, 254). ‘’Ve öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat de kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz’’ (2/Bakara, 48) ‘’Ve şu günden sakının ki kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez’’ (2/Bakara, 123). ‘’De ki, bütün şefaat Allah’ındır’’ (39/Zümer, 44; yine 39/ Zümer, 23).
Kuran ayrıca, ‘’Allah’ın izin verdiği kimseler hariç’’ başka hiçbir kimsenin şefaatçi olamayacağını belirtir (2/Bakara, 255; ve ayrıca 10/Yunus, 3; 20/Taha, 109; 34/Sebe, 23; 53/Necm, 26). Geleneksel İslam, Allah2ın peygamberimize ümmeti için şefaatçi olmasına izin verileceği varsayımını esas alarak, ‘’şefaatçilik’’ görüşünü bu ayetlere dayandırmaktadır. Ama İbn Teymiyye’nin de belirttiği gibi bu ayetlerdeki izin verme ibaresi basitçe kelime anlamında alınamaz, bilakis bu ayetler sadece merhameti olmaksızın huzurunda herkesin çaresiz ve aciz kaldığı Allah’ın, haşmet ve azametini tasvir etmek için kullanılmış belağatli ifadelerdir. ‘’Ruh ve meleklerin sıra sıra durdukları günü (düşün), Rahman’ın izin verdiğinden başka hiç kimse konuşamaz ve (o da konuşunca) doğruyu söyler’’ (78/ Nebe, 38). Anlaşılamayan yalnız Allah’ın izniyle şefaat etme fikri değildir. Şimdi verdiğimiz ayetin de belirttiği gibi, Kuran’ın sözleri kelime anlamları ile alınırsa, şefaat etmek şöyle dursun Allah’ın izni olmadan zaten hiç kimse konuşamayacaktır. Bu gibi belağatli sözlerle Kuran, Allah’ın sınırsız haşmetini tasvir etmektedir: ‘’Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbine ve çok şefkatli olan (Allah)a hiç kimse hitap edemez’’ (78/Nebe, 37)

23 Nisan Üzerine

23 Nisan 1920'de açılan meclis bu milletin gerçek iradesinin ve İslami temelli düşüncenin yansıdığı meclis idi.. İslam meclisin en önemli unsuru idi.. sonradan kandırdılar, çaldılar, dağıttılar... 
ve kendilerine 2.meclisi açtılar ve din dışı sistemlerini bu meclis üzerine bina ettiler, anadolu insanını dinlerinden ettiler... resmen bir toplumu dönüştürdüler... ama zorla... cebren... yeri geldi dersime bombalar atıldı... yeri geldi şeyh said ve arkadaşları asıldı.. yeri geldi şapka giymeyenler direk asıldı... yeri geldi kuran öğreticileri tartaklandı... böyle kurdular sistemlerini üzerimize... ve şimdi de utanmadan armağan ediyoruz çocuklara diyorlar... yani babalarınızı öldürdük ama sizleri ise seviyoruz... siz de bizi sevin... bu sistem inşaallah miadını dolduracak ve tarihin çöplük kısmında yerini alacak... tıpkı mussolini gibi, hitler gibi...

18 Nisan 2014 Cuma

Firaklar

Firakları görmüyor musun?
Eksik kalmış planları...
Hayallerin çoğunun mezara gömüldüğünü..
Hayatların beklenmedik bir şekilde rota değiştirdiğini..
Bir dakika önce kurduğun planın, bir dakika sonra komik bir hale geldiğini..
Ve habersiz gelen azrailin konukluğunu..
Görmüyor musun?!!
Peki öte aleme olan ihtiyacını neden gizliyorsun?
Fıtratının öteye olan inancını, neden görmezden geliyorsun?!
Bunca ispatlar dolusu hayattan İMAN çıkaramıyor musun hala?!
Hayatın bir Sahibi'nin olduğunu ne zaman kabulleneceksin?!
Tevazuyla O'nun önünde egileceksin ne zaman?!
Bunca hakikatler içinde ebedi hayatını mahvedecek bir körlüğü nasıl satın alabildin?!
Basitlikten kurtul ve hayattan alınacak derslere kulak ver!

15 Nisan 2014 Salı

Güneş Batıyor...

Güneş batıyor
Çiçeklerde yorgunluk ve hüzün..
Gözlerim kısılıyor..
Güneşin rengi kızıllaştıkça
Kalbimin sükutu artıyor..
Coşkun akan duygularım ve düşüncelerim durgunlaşıyor.

Güneş batıyor..
Karanlık misafir olacak bize..
Dünya yerimiz degil biliyoruz..
Mecburuz ey karanlık senle olmaya..
Sadece seninle mi?
Hayır!!
Birçok insi seytanlarla..


Ey güneş!
Batışının bedelini ödeyenler var..
Kalbi duygu üretenler..
Aklı düşünce üretenler..

13 Nisan 2014 Pazar

Muhtelif Sözler

Soguk ve donuk insanlar, insanı kutublarda yaşamaktan beter ediyor...
İnsanla imtihan olmak en zor olanı galiba..
***
Kitab kurbanlarına tanık olmak acı verici...
Elinden kitap düşmez ama kalbinde tık yok..
Hayata dair..
***
'Akıl yaşta degil baştadır'dan sonra 
'aklı başa yaş getirir' gelmesi teraziyi dengelemiş...
Aksi halde ukalalıklara bir pay cıkacaktı...
***
Özgürlük mü dediniz??
Kalbini ve aklını vahiyle inşa edenlere selam olsun!
***
Slogan yetmiyor azizim,
Okumak da yetmiyor..
Hareket! Hareket!
İlle de Hareket!
***
Şeytan mı dediniz??
İnanın ki insan fazlasıyla o boşlugu dolduruyor!!
İç dünyası kötülük kazanı gibi kaynayan ve kokusu dışarıya taşan bir sürü iki ayaklı şeytanlar var...
"minel cinneti venNAS"
aynen de öyle...
Hayat tefsir ediyor bu ayeti hayat....
***
Bir bebegin
gülüşü
yürüyüşü
bakışı
...
kalbi direk vuran eylemlerdir.
***
Süs mü istiyorsunuz?
Şık mı görünmek istiyorsunuz?
Mütevazi olun yeter!!
***
Okumalarınız ya sizi derinleştirir ya da balon gibi şişirir...
İkincisinden sakının...
***
Yığınların etki alanına girmek,
şahsiyetli insanlar için sürekli teyakkuz haline olmaları gereken
bir tehlikedir...
Unutmayın! Nicelik, niteliğe hep mahcub olmuştur....
***
Birileri sanıyor ki üniversite mezunu olup maaslı olmayla ümmete karşı görevini ifa etmiş oluyor..
Cihad bilincinden uzaklaşmış üniversiteli ve maaşlı o kadar insanımız var ki....
Şeytanın bir üniversiteliyi saptırması daha spesifik oluyor tabi..
Birçogu nefsin istikametinde ve cihaddan uzak... 
Uyandırmalıyız onları..
***
Tartışmacı kişilikler, kendilerine yapılan herhangi bir itirazı, saldırı olarak algılayıp böylece sizi 'saldırgan' diyerek etiketleyip fikir tartışmasında su üstüne çıkmayı başarırlar...
***
Tahakküm psikolojisine sahip kişilikler, bir tavsiyelerinin tutulmadıgı zamanlarda var olan sistemin çökmesine bile göz yumarlar. Emek onlar için önemli degildir, tahakküm kuramamanın sıkıntısı gözlerini karartır.
Oysa olması gereken herkesin üzerine düşeni hakkıyla yerine getirmesidir.

***
"Kocası hakkında seninle tartışan kadını Allah işitti..." (mücadile:1)
Allah bizzat bir ailevi problemi çözüyor. İlk aşamada peygamberden bekleniyor bu çözüm. Lakin peygamber çözemeyince Allah devreye giriyor. 
Müslümanlar! Toplumsal, ailesel, bireysel tüm problemler sizler tarafından çözülmeyi bekliyor. Gercek anlamda kafa yorsak, emek versek, çaba sarfetsek ve yine çözemezsek Allah yardımını gönderecektir...
Ama iş önce bizim sorumlulugumuzda!!!

***
İnsan gerçekten cenneti arzuluyor:
1-) Orada kalplerdeki kin atılacak ve kardesçe karşılıklı oturulacak...
2-) Yorgunluk hissedilmeyecek..
Hicr 47-48'de mülhem
***
Kendini beğenip böbürlenmenin alameti:
Cimrilik etmek ve aynı zamanda tavsiye etmek..
(hadid:23-24'ten mülhem)
Toplumun heyelanıdır 'kibir' ve 'cimrilik'...
***




27 Mart 2014 Perşembe

İslam'ın Hakimiyeti

1) İslam'ın hakimiyeti, gönüllü bir vahdet sonucu gerçekleşecektir..

2) İşin formülü vahdeti zedeleyecek, kardeşliği bozacak hissi yaklaşımlardan, tek taraflı tercihlerden, uzak durabilmektir.

3) Ölçü nefsimiz değil, Kitab olmalıdır. Bunun için Kitab'tan iyice haberdar olmalıyız.. Aktif nefsimizi, terbiye olmuş nefse çevirmeliyiz.. Kişisel İHTİRASlar dava-mava dinlemez, yerden yere vurdurur.. Esiri olmamalıyız İHTİRASlarımızın.. Bunun örnekleri mide bulandırıcı kadar fazla..

4) Yahudiler, kendilerine gelen ihtilafa düştüler, aralarındaki İHTİRASTAN dolayı... Ve Allah dedi: "Dinlerini parça parça ettiler."... Korkmalı değil miyiz bu sonuçtan...

23 Mart 2014 Pazar

Evlilikte İletişimsizlik Boşanmaya Sebep - Kıvanç TIĞLI

Aysun Hanım yorucu bir günün ardından eve döner. O günkü duygularını paylaşmak istemektedir. “Yapacak o kadar çok şey var ki. Kendime ayıracak zaman hiçbir zaman bulamıyorum.”
Eşi de: “O işten ayrılmalısın. Bu kadar çok çalışmana gerek yok. Yapmaktan zevk alacağın bir şey bul” der.
Aysun Hanım da: “Ama ben işimi seviyorum. Yalnızca bir dakika içinde her şeyi değiştirivermemi bekliyorlar.”
Eşi: “Onlara kulak asma, yalnızca elinden geleni yap.”
Aysun Hanım: “Öyle yapıyorum. Bugün teyzemi aramayı unuttuğuma inanamıyorum.”
Eşi: “Dert etme, anlayış gösterecektir.”
Aysun Hanım: “Onun şu günlerde neler yaşadığını biliyor musun? Bana ihtiyacı var.”
Eşi: “Her şeyi çok fazla dert ediyorsun. Mutsuzluğunun nedeni de bu.”
Aysun Hanım: (Öfkeyle) “Her zaman mutsuz değilim. Beni birazcık olsun dinleyemez misin?”
Eşi: “Ama dinliyorum.”
Aysun Hanım: “Senle neden uğraşıyorum ki?”
Bu konuşmadan sonra Aysun Hanım kendini içtenlik ve dostluk arayışı içinde eve geldiği zamankinden daha yalnız hissetmektedir. Eşi de nerede hata yaptığını bilememekte, çok sıkılmaktadır. Yardım etmek istemiş, ama sorun çözme taktikleri işe yaramamıştır.
Aysun Hanım’ın eşi, hanımının ihtiyacı olan çözüm önermeden dinlemenin ne kadar önemli olduğunu anlamamıştır. Çözüm önermesi, işleri daha da bozmuştur. Hanımlar, birisi bir şey anlatırken çözüm önermezler.
Eşi, yalnızca Aysun Hanım’ın duygularını paylaşarak onu rahatlatabileceğini bilmiyordu.
Psikolojik danışma seanslarında birbirleriyle doğru iletişim kurmayı öğrendiler.
                   
Artık Aysun Hanım eve yorgun geldiğinde konuşmalar şöyle geçiyor:
Aysun Hanım “Yapacak çok iş var, kendime zaman ayıramıyorum” deyince, eşi derin bir nefes alıp gevşer ve “Zor bir gün geçirdin galiba” der. Aysun Hanım, “Bir anda her şeyi değiştirmemi bekliyorlar. Ne yapacağımı bilmiyorum” deyince, eşi “Hmm.” Aysun Hanım “Teyzemi aramayı bile unuttum.” Eşi: “Sahi mi?” der. Aysun Hanım “Bugünlerde bana o kadar çok ihtiyacı var ki kendimi çok kötü hissediyorum.” Eşi de “Sen çok sevgi dolu bir insansın” der ve hanımına sarılır. Aysun Hanım’ın da içi rahatlar, eşine “Seninle konuşmaya bayılıyorum. Beni dinlediğin için teşekkürler. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum” der.
Aralarındaki farklılığın bu yeni bilinciyle eşi çözüm önermeden dinlemenin akılcılığını, Aysun Hanım da istenmeyen önerilerde ve eleştirilerde bulunmadan işleri oluruna bırakıp kabullenmenin akılcılığını öğrenmiştir.
İlişkilerde en sık yaptığımız iki hatayı özetleyelim;
- Kadın bir şeye üzüldüğünde, erkek onun duygularını dikkate almayan çözümler önererek ruh halini değiştirmeye çalışır.
- Erkek bir hata yaptığında; kadın, istenmeyen eleştirilerde ya da önerilerde bulunarak onun davranışlarını değiştirmeye çalışır.
Kadın erkeğin çözümlerine direndiğinde, erkek becerisinin sorgulandığını düşünür. Sonuç olarak kendini güven duyulmayan, takdir edilmeyen biri gibi hisseder ve o da aldırış etmeyi bırakır. Dinleme arzusu zayıflar.
Ayrıca erkeğin bir derdi olduğunda giderek içine kapanır ve dikkatini soruna odaklar. Kadın ise duyguları üzerine yoğunlaşır ve derdini uzun cümleler kurarak erkeğe anlatmak, paylaşmak ister. Yani sorunları hakkında konuşmak kadınlara iyi gelir.
Erkeklerle kadınlar arasındaki farklılıkları bilerek konuşmak, davranmak eşinizle olan iletişim problemlerini kolayca çözmenizi ve mutlu olmanızı sağlar.
Değerli okuyucular, iki temel iletişim biçimi vardır; açık ve koruyucu. Ne yazık ki eşler arasındaki eşlerin çoğunda egemen olan iletişim tipi koruyucu ilişkidir. Bu tip iletişim ilişkide sıkıntılara sebep olur ve eşlerin her ikisinin de özgüvenini zayıflatır. Koruyucu iletişim kalıpları, ihtiyaçların karşılanmasını ve duyguların ifade edilmesini engellemekle kalmaz, koruyucu bir tepki çemberi oluşturur.
      
Bu koruyucu iletişim pek çok şekilde görülür;
l Yargılayan mesajlar; eşlerden biri diğerini yargıladığı zaman, suçlamakta ve eleştirmektedir. Bu davranış hemen her zaman diğer eşin geri çekilmek veya karşı eleştiriye geçmek şeklinde koruyucu bir tepki göstermesiyle sonuçlanır. Yargılayan mesajlara örnek verelim;
l Eleştirme, isim takma, suçlama (Kafan çalışmıyor, hiç dinlemiyorsun, yalnız kendini düşünüyorsun)
l Sorguya çekme, soruşturma, gerçeği bulmaya çalışma (Bütün gün ne yaptın? Telefonda kiminle konuşuyordun?)
l Övmek veya onaylamak (Yemek harikaydı)
l Yargılama, yargılayan eşin gerçek ihtiyaçlarını ifade etmek riskine girmekten korunmak, karşısındaki kişiyi kendisine bağımlı kılmak için gösterdiği çabadır.
Kontrol eden mesajlara örnek verelim;
l Yöneten, hükmeden, emreden (Sana ne söylersem yapacaksın, aynen benim gibi yap)
l Uyaran, tehdit eden, cezalandıran (Bu konuyu bir daha açmaman için seni uyarıyorum, arkadaşını ziyaretten döndüğünde benim evde olmamı bekle)
l Ahlak dersi veren, vaaz veren (İyi bir anne işe geri dönmez, senin bir hobiye ihtiyacın var)
Eşler kendi zayıf yönlerinin farkında olmalı ve bu konuda açık olabilmelidir. Eşinizi dinlerken göz teması kurarak, bütün dikkatinizi vererek dinleyin, dinlerken başka şeyle meşgul olmayın.
Eşiniz size bir şey anlattığında gereksiz yere soru sormayın. Soru soracaksanız onun konuşması bittiğinde sorun. Eşinize söylediğiniz sözün aslında onun hakkında değil, kendi hakkınızda olduğunu bilin. Eşinizin mesajını, sizinle değil, kendisi ile ilgili olduğunu bilerek dinleyin.
Sevgili Peygamberimiz, eşleriyle iletişim kurmaya  çok önem verirdi,onlara özel kelimelerle hitap ederdi. Ayşe’ye “gözbebeğim” diye seslenirdi. “Konuş, gönlümüz açılsın, yüreğimiz ferahlasın” der, o konuşunca da ferahlar, memnun olurdu.

Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...