Bismillahirrahmanirrahim
Bizi yaratan ve yaşatan Yüce
Rabbimize hamd olsun.
Kendisini bize elçi, rehber ve
önder kıldığı Peygamberimiz Muhammed’e salat ve selam olsun.
Kurban’a Farklı Bakış
İnsan yeryüzüne başıboş yaşasın
diye gönderilmedi. İnsan ünsiyet/bağ kurup hayatında anlamlı yaşamlar inşa etme
çabasıyla yürüyen bir varlıktır. İnsan ve hayatı rastgele oluşmuş değildir. Ki şu alemde
rastgele olan bir şeyin olmaması bile ünsiyet kuracağımız bir çok varlığın
olduğuna delalettir. İnsan, bağ kuran bir varlıktır akıl sahibi
olduğundan dolayı. İnsanın ünsiyet meziyeti onun sosyal bir varlık olduğuna,
akıl nimetine sahip olması da onun düşünsel bir varlık olduğuna delalettir.
Akıl ile hem somut hem de soyut bağlar kurar ve yücelik nimetinin hayrını
görür. Burada kastettiğimiz aklın kalb ile birlikte hareket eden akıl olduğunu
da söylemeden geçmeyelim. Kuru akıl az öteye kadar görse de, kalbe sadık
kalan akıl taa ötelere uzanır. İnsan öteleri bulanık ve karmaşık gördüğü zaman an’ı da anlamsızlaşır, buğulaşır. İşte ahirete iman ve gayba iman bu aşamada
ruhumuzu çamurlaşmaktan kurtarıyor. Bugün modern ve seküler insan Allah’tan
kopuk olmasının sancısını bu şekilde yaşıyor. Öteleri bulanık görerek anını yapay meşgalelerle doldurup şişirmeye çalışıyor ama nafile çalıştığını ömrünün üçte ikisi gidince
daha iyi anlıyor. O halde insanın bağ kurması ve yakınlaşması gereken doğru
hedefleri olmalıdır. Bu hedefleri yanlış belirleyen rezil ve hüsran olmaya
mahkumdur.
Kurban kavramı, q-r-b kökünden
türetilmiştir. Bu kök ise “yaklaşma/yakınlaşma” anlamına gelir. Bu
kökle oluşturulmuş kelimelerin birden fazla anlam boyutu vardır. Rağıp El
İsfehani’nin Müfredatı’nda Kuran’da geçen bir kavram olarak, mekan, zaman,
nispet, mevki/itibar, koruma ve güç anlam kalıplarını dolduran bir köktür. Yani
Kur’an’da bu anlam kalıplarını içerecek şekilde kullanıldığı ifade ediliyor.
Bizim sizlere sunacağımız anlam kalıpları “mevki/itibar ve koruma güç”
üzerinden olacaktır. Diğer anlam kalıpları nötr olarak kullanılırlar. Örneğin
su şayetlerde olduğu gibi; “zinaya yaklaşmayın, yetimin malına yaklaşmayın,
kıyamet yaklaştı…” İrdeleyeceğimiz anlam kalıbı ise “Allah’ın kullarına
yakınlığı, kulun Allah’a olması gereken yakınlığı, başka şeylere olmaması gereken yakınlığı ve kulun Allah’a
ne ile yaklaşması gerektiği (kurban) üzerine olacaktır inşaallah.
Allah Kuluna Yakındır.
Karibdir.
Yüce Rabbimiz kendine ait olan yakınlığı yerine getiriyor. Adem ile Havva’yı cennetten aşağılara indirdi ama bizi yalnız
bırakmadı. Bize evvela kendisini yakın tuttu ve ardından Kitap ve Elçi ile bu
yakınlığını seviyemize indirdi. Allah hiçbir zaman yarattıklarının düşmanı
olmadı ve onlara tabiri caiz ise yüz çevirmedi. Kaf suresinde ki o eminlik
veren ayet bunu bize öğretiyor:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ
وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ
حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Doğrusu insanı yaratan Biziz
ve iç beninin ona neler fısıldadığını iyi biliriz: zira Biz insana
şahdamarından daha yakınız.”
Bu ayette gördüğünüz üzere vurgu
yaptığımız kelime “eqrebu” kelimesidir. Kurban ile aynı kökten gelen bu kelime
ile Yüce Rabbimiz yaratmış olduğu insana yakın olduğunu ifade ediyor. Bu
yakınlıktan elde ettiğimiz fayda nefsimizin tutsağı olmamızı engellemeye
matuftur. Yüce Rabbimizin murakabesinin farkında olmak ve O’nu kendimize yakın
hissetmek, iç benliğimizin ayarsız tuzaklarına düşmekten bizi koruyacaktır.
Yüce Rabbimizin bize yakın olması
ile ilgili bir diğer ayet ise şöyledir:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي
قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ
بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Eğer kullarım sana Benden
soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım: Bana dua edenin
çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve
Bana tam güvensinler ki, hak yoluna yöneltilsinler.”
Rahmet ifadelerine bakar mısınız?
“Soracak olurlarsa…” derken yani
adeta “sormazlarsa şayet beni onlara dayatarak anlatma” der gibi. Yasin
suresinin 11. ayetinde geçen bir ayetin hakikati gibi: “Sen ancak, zikre
(Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku
duyan kimseyi uyarıp korkutursun. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir
ecirle müjdele!” Ancak Yüce Rahman’a haşyet duyan O’nu sorar, O’nu merak
eder. Kulluğun özü olan duanın yüksek kulluk bilinci olduğunu böylece daha iyi anlıyoruz. Yerden biten insan, dua ile yükselir Yüce
Rahman’a ve yakın olur böylece kendisine yakın olana…
Rabbimiz yarattıklarına yakındır. O, insanı yeryüzüne “fırlatmamıştır”, bilakis cennette “acemice” bir
davranışının sonucu, daha da iyi pişmek için, eğitilmek/terbiye edilmek için
yeryüzüne gönderilmiştir. Yaşama dair her türlü maddi manevi nimetleri ise
emrimize sunmuştur. Rabbimiz kullarının iyiliğini diler.
Kurban kavramına bir atıf yaparak
şunu ifade etmek istiyorum. Kurban, “kendisiyle yaklaşılan şey” demektir. İnsana dair “kurban” kavramını irdeleyeceğiz
ama peki Rahman’ın kurbanı nedir? Bunu sormamızın bir sakıncası var mı acaba?
Kendini kuluna yakın olarak belirten Yüce Rahman bu yakınlaşmayı neyle, nasıl
yapmıştır, diye sormamız abes olur mu? Bence olmaz. Bugüne kadar bu tarz bir
soruyu hiç görmedim ve duymadım. Ondan dolayı ürkek ama samimi bir şekilde
soruyorum. Yüce Rahman en başta sınırsız nimetlerini bize kurban etmiş değil
mi?! Ardından Kitap ve Elçi’yi aklımıza ve kalbimize kurban etmiş değil mi? Yani
bunlarla bize yaklaşmış değil mi? Bizlerin aklına kurban denince kanın ve etin gelmesi bu kavramın anlam deryasını kuru bir göle dönüştürülmüş olması demek olmaz mı? إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ “Şu kesin ki
Rabbin her zaman ve mekanda herkesi gözetleyicidir.”(Fecr:14). إِن كُلُّ نَفْسٍ لَّمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ “Bütün
nefslerin üzerinde mutlaka muhafız (gözleyici ve koruyucu) vardır.” (Tarık:4) كِرَامًا كَاتِبِينَ وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ “üstelik
üzerinizde gözetleyip hafızaya kaydediciler olduğu halde; değerli
kaydedici(ler)” (İnfitar:10-11). Gördüğünüz gibi Yüce Rabbimiz kullarına birçok
açıdan yakın… Bu, kullarına değer verdiğinin işaretidir. Kullarına kurbanlar verdiğinin
işaretidir. Evet, şimdi o soruyu sormanın zamanı geldi sanırım. Allah kuluna bu
kadar çeşit çeşit kurbanlarla yakın iken kullarının kurbanları nedir? Kulları
O’na ne kadar yakın? Ne kadar bu yakınlığın derdinde? Kullarını yaratan ve
türlü türlü nimetleriyle bu yaratışı devam ettiren ve onlara darusselamı
hazırlayan Yüce Rahman’a ne kadar yakınız?! Adetleşen kurban bayramı ve
akıttığımız hayvan kanı ile bu yakınlık otomatikman sağlanmış oluyor mu?
Bunları sormamız gerekir. İnsan, tarafını iyi belirlemelidir. Allah’a yakın
olmayan ve olma çabasına girmeyen neyine güveniyor şu uçsuz bucaksız alemde?!
Kendilerinden daha zengin kimseler her şeylerini burada bırakıp gitmişken insan
neyine güveniyor. Kurban bulmalı kendine insan! Kurban olmalı kendi için insan!
Ve sunmalı Allah’a en değerli kurbanını. Habil gibi mukarrebinlerden olmalı.
Kabil gibi “şeytan”lardan (uzaklaşanlardan) ve”racim”lerden(taşlananlardan)
olmamalı… Hasbinallah… Hasbinallah…
Mü’min Allah’a Yakın Olmak İçin Çaba Sarfeder
Yüce Rabbimiz bir ayette melekler
ve cenneti hak etmiş mü’minler için “mukarrebin” kelimesini kullanır.
لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْداً لِّلّهِ وَلاَ الْمَلآئِكَةُ
الْمُقَرَّبُونَ وَمَن يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ
إِلَيهِ جَمِيعًا
“Ne İsa Allah'a kul olmaktan
kaçınacak kadar gurura kapılır, ne de kendisine yakın melekler. Ve
Allah, kendisine kul olmaktan kaçınacak kadar küstahça bir gurura kapılan
herkesi, Hesap Günü kendi katında toplayacaktır.” (Nisa:172)
Bu ayette yanlış hedefe
yaklaşanların düştüğü durum bir anlamda ifade ediliyor. Ne İsa ne de melekler
kendisine yaklaşmaya hedef olacaklar değildir. Onlar da var güçleriyle Allah’a
yakınlaşma çabası içindeler. Dini anlamda sapmalar gördüğünüz gibi daha
gizlidir. İsa’ya aşırı yücelten hristiyanlar onu peygamber olmaktan çıkarıp
ilahlaştırdılar ve yüce Allah’ı göz ardı ettiler. Bununla birlikte bir kısım
insanlar da melekleri sözde kendilerince yüceltmiş olarak Allah’a
yakınlaştıklarını düşündüler. Bu da değil. Yakınlaşmanın yöntemini nasıl’lığını
Allah’tan öğrenmez isek şirkin dibini buluruz ama “dindar görünen şirk” olduğu
için farkına bile varamayız.
Yine şu ayette İsa aleyhisselam
için “mukarrebin” kelimesi kullanır:
إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ
مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ
وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
“O zaman melekler demişler di
ki: "Ey Meryem! Allah sana adı Meryem oğlu İsa Mesih olan, dünyada da
ahirette de gözde ve (Allah'a) yakınlardan biri olacak kendi katından
bir kelimeyi müjdeliyor!” (Al-i İmran:45)
Kur’an peygamberler için çok
rahatlıkla Salihun, Sabirun, Mukarrebin, abdun, Sadikun, Muhsinin, Muhlis sıfatlarını kullanır… Bu
gibi sıfatlar, eylemsel sıfatlardır. Yani peygamberler böyle olmayı
başarmışlar. Yüce Allah da onları Mustafa (seçilmiş) kılmıştır. Olan biten bunlar
iken hristiyanlar İsa peygamberi tanrılaştırdılar, Yahudiler peygamberlerin
mesajlarını saptırıp/tahrif edip onları dışladılar/küçümsediler, Müslümanların
bir kısmı ise Muhammed aleyhisselamı melekleştirme çabasındalar. İşte peygamber sıfatları yukarıda. Onları bu sıfatlarla tanıyalım.
Fatır suresinin 10 ayetinde yüce
Rabbimize yaklaşmak için son derece önemli bir formül dile getiriliyor. Tamamen
insanı kuşatan bir formül. İnsanın ellerini ve dillerini kuşatan. İşte o ayet:
“Kim kalıcı şeref ve itibar
arıyorsa, iyi bilsin ki bütün bir şeref ve itibarın kaynağı Allah'tır. O'na
sadece güzel sözler yükselir, o sözleri yücelten ise imana uygun eylemlerdir.
Gizliden gizliye çirkin entrikalar tasarlayanlara gelince: onları şiddetli bir
azap beklemektedir; bu gibilerin tuzakları da hiçe çıkacaktır.” Güzel söz
ile kalkış ve salih amel ile hedefe varış. Ayette “yerfeu” geçiyor. Yani “yükselir”.
Yükselmek elbette ki yakınlaşmak demektir.
Bununla birlikte şu ayeti görmek
denklemi tam çözmemize yardım edecektir. Denklemimiz neydi?! Allah’a yaklaşmak
neyle ve nasıl olmalıdır? Evet Hac Suresinin 37. Ayeti bizi Allah’a yaklaşma
konusunda çok önemli bir şekilde uyarıyor: “Onların ne etleri, ne de kanları
Allah'a ulaşır; fakat sizden O'na ulaşan yalnızca O'na karşı gösterdiğiniz
derin sorumluluk bilincidir(takva). Böylece onları sizin yararınıza
amade kıldı ki, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ın yüceliğini layıkıyla
takdir edesiniz; ve (sen Ey Peygamber,) iyileri (O'nun rızasına ermekle)
müjdele!” Yapılan işin ruhunu kaçırmak. Ay’a değil parmağa bakmak, zarfı
alıp mazrufa hiç bakmamak… Bu ayet tam da idrak edeceğimiz kurban bayramı ile
yakından ilintili. Kurban kesmek yüzyıllar boyu uygulanan tevhidi bir gelenek.
Ancak diğer tevhidi eylemler gibi kurbanın da içi boşaltılıp kabuğu bırakılmış.
İşte bu ayet Allah’a bizi yaklaştıracak olan şeyin, takva olduğunu
vurguluyor. Kurbanın alınıp satılması, kesilip yenilmesi işin kıyıda köşede
kalan tarafıdır, elbette ki o da olmalıdır. Ama asıl olan kurbanı niçin kestiğimizin
farkında olmaktır. Bunun adı da takvadır.
Kurbanın özellikle fakirlere dönük yönü de anlamını daha da
perçinlemiştir. Hac suresinin 36. Ayetinde fakirlere de dağıtma vurgulanıyor.
Müminlerin Allah’a ulaşma, yakınlaşma, vasıl olma konusunda Kehf suresinin 110.
Ayetini buraya taşıyarak Allah’a yakınlaşmak için kurbanlarımızı daha iyi
tespit edebiliriz: “De ki: "Elbet ben de sizin gibi ölümlü bir insanım:
Bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık kim Rabbine
kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah'ı razı eden imanına layık işler(salih
amel) yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O'na ortak
koşmasın!" O halde Allah’a yaklaşmanın en önemli yolu tek kelime ile
ifade edilmek istenirse rahatlıkla “salih amel” diyebiliriz. Yani yapacağımız
salih ameller bizim kurbanlarımız olmuş olacak. Yoksa sadece keçi, deve değil…
Habil Allah’a Yaklaşan Oldu,
Kabil İse Allah’tan Uzaklaşan Oldu.
Adem aleyhisselamın çocukları
üzerinden Yüce Rabbimiz bize dersler sunuyor. Kurban bilincimizi taa ilk
insanlar üzerinden inşa ediyor. İnsanoğlunun değişmez benliğinin bin yıllar öncesinden
yansımasını sunuyor. Hasbi iman ve hesabi imanın örnekleri kurban kavramı
üzerinden sunuluyor. Kabil Allah’a inanıyor ama O’na inanmış olmak yetmiyor.
Önemli olan Allah’a sunacağımız kurbanın kalitesi. Yanlış anlamayın semiz ve
etli olması değil benliğimizdeki yansımasının rengi… Siyah mı?! Gri mi?! Beyaz
mı?! Kurbanımız takvalı mı, yoksa hesaplı mı?! Yoksa sadece kasap, et veya
kebap keyfi mi? Bizim bu gibi hallerimiz Ali babanın pazardan odun alırken 5
alana 1 bedava hesabı üzerinden gidip o bedavayı almak istemesi gibi. 5’i
almadan 1’e talip olması. Ali babanın mantığı öyle çalışıyor. Bizler de 365 günün
içinde kurban bayramını geçirip diğer günleri kurbansız geçirmek gibi bir
yaklaşım içerisine giriyoruz. Yukarıda kurbanın genel bir isim olduğundan
bahsettik, örfi olarak her ne kadar kesilen hayvanlara verilen bir ad ise de
lugavi olarak bizi Allah’a yaklaştıracak her şey, örneğin yapacağımız salih
ameller, dualar, infaklar(tevbe:99)… Kısaca Allah davası uğruna
elimizden/dilimizden/cebimizden/ yüreğimizden gelebilen her meşru eylemi icra
etmek… İnsanı Allah’a yaklaştıran şeylerden biri de uzaklaşmalardır.
Şeytanların adımlarını takip etmemektir, zalimlerden olmamaktır. Bu da bir
çeşit kurban eylemidir. O halde anlıyoruz ki kurban bilinci aslında bir kulluk
bilincidir, kurban bilinci hayatı kuşatan bir imani bir hamledir. Adem’in
çocuklarının hikayesini işte burada hatırlamamız gerekiyor: “Ve onlara
Adem'in iki oğlunun kıssasını gerçek bir amaca matuf olarak anlat: Hani, ikisi
de birer kurban sunmuşlardı ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul
edilmemişti! (Bunun üzerine) O (diğerine) demişti ki: "Çaresi yok, seni
öldüreceğim!" (Öteki) cevap vermişti: "Allah, yalnızca sorumlu
davrananların kurbanını kabul eder!” (Maide:27) Buradan hemen anlıyoruz ki
kurbanın kabul şartı “muttaki” olmaktır. Allah’a yaklaşmak yani kurban vermek
için aktif bir şekilde muttaki olmak gerekir. Habil kurbanının maddi olarak ne
olduğu peki önemli değil, önemli olan Habil’in yüreğinde ve eylemlerindeki
takva bilinci…
Son olarak, Yüce Allah’a yanlış
yollardan yaklaşma çabası içinde olan Mekkeli müşrikleri Zümer Suresinin 3.
Ayetinde net olarak görüyoruz. Maalesef bu konuda Muhammed ümmeti de özellikle
tasavvuf üzerinde bu yakınlaşma hatasını yaşamaktadırlar. Allah dostları
diyerek kendilerince statü verdikleri kişileri kendilerince yüce mertebelere
çıkararak Allah ile aralarında aracı kılarak sözde yakınlaşma çabası içerisine
giriyorlar. Bu konuda kardeşlerimizi uyarmak zorundayız. Zümer 3’te de لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى şeklinde
ifade edilerek yine q-r-b kökünden gelen fiille belirtilmiştir. O halde
yukarıda da vurguladımız üzere bu denklemi Kurani formüllerle çözmeliyiz. Bu
formüller salih amel, dua, takva, infak olarak tespit ettik. İşte bizi Allah’a
yaklaştıracak temel kurbanlar bunlardır. Bunun yanında cihad, salat(namaz) da
elbette ki vardır.
Bu yazımızda kurban bilincini
ortaya koyma çabasında olduk. Bu bilince vakıf olduktan sonra hayvan pazarına
gidip hayvan alıp Allah’ın adıyla kurban kesmek daha anlamlı ve daha oturaklı
olacaktır. Bu kadar kısa satırlar üzerinden kurban bilincinin tam olarak
işlenmesi mümkün değildir. Kurbanın
İbrahim’e ve İsmail’ bakan tarafı var. Kurban’ın hacca bakan tarafı var. Bunlar
başlı başına işlenecek yönler. Tevhid dini olan İslam’ın kurban üzerinden
insanın büyük bir sapmasını düzelttiğini de unutmamalıyız. Putperest dinler de
özellikle çocuklarını sahte ilahlara kurban edecek kadar sapan bir geleneğe
ilahi müdahale İbrahim peygamber üzerinden yapılıyor. İnsan sapmaya görsün, bir
sapınca şirk ve zulüm beraberinde nasıl da geliyor. İşte elçileri ile biz
kullarına yaklaşan Yüce Rahman’ın rahmeti karşısında secde etmemiz gerekmez mi?
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ
السَّاجِدِينَ
Öyleyse Rabbinin adını anarak O'nun yüceliğini
hamd ile dile getir ve (hep) O'nun huzurunda secde edenlerden biri ol!
(Hicr:98)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder