DİA’da Halil İnalcık’ın Yazdığı “Mehmed II” maddesine (28/395-407) baktığınızda İstanbul’un fethi, saray içi “güç odakları”nın çekişmesiyle oluşan konseptte paşalardan bir grubun adeta “entrika” ile iktidarı sağlamak adına verdikleri mücadele sonucu yapıldığı gözüküyor. Geleneksel kültüre/ halk dindarlığına baktığımızda ise bunun, hadis formatında aktarılan bir müjdeye müstahak olmak niyetiyle yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hadis formatında aktarılan söze baktığımızda rivayet metninde ilk halkada sahabe olarak bulunan râvînin meçhul olduğu anlaşılmaktadır. Cerh ve tadil kurallarına göre ise râvînin tanınmaması, rivayetin sıhhatine halel getirmekte ve hatta reddini gerektirmektedir.
Ortada fetih açısından 1). saray gerçeği, 2.) bu gerçeğe rağmen halk dindarlığında Hz. Peygamber otoritesi ile fetih ve komutanının takdisi ve 3). bu takdisin dayanağı diye sunulan rivayetin zaafiyeti.
Zaafiyetle oluşturulan kutsiyetin gerçeği örtmesine akademik açıdan meydan vermemek gerektir.