28 Şubat darbesi, adını Milli Güvenlik Kurulu’nun toplantı gününden alıyor. Yani 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK’nın toplantı yaptığı gün. O günden Refah-Yol hükümetine yönelik yaptırım kararları çıkacak ve laik rejimin elden gitme tehlikesine binaen çeşitli yaptırımlar ortaya koyacaktı. Nitekim 9 saat süren bu toplantıda seçimle işbaşına gelmiş bir hükümete askerin zorla uygulamaya sokması beklenilen kararlar çıkarıldı. Ancak bilinen o ki, Refah-Yol hükümeti başbakanı Necmeddin Erbakan bu bildiriyi imzalamadı. Ancak o günün atmosferi doğrultusunda bu bildiri imzalanmış gibi bir atmosfer oluşturulup çeşitli süreçlere girildi.
Özellikle ordunun içerisinde olan katı laik subaylar, irtica
olarak nitelediği Müslüman kesimin kamusal hayatta rol almasını Pkk’dan daha
tehlikeli gördüklerini ifade ettiler. Askerin görevi vatanı düşmanlardan
korumak iken, sosyal ve siyasal hayata yönelik cebri müdahaleleri oldu.
Dindarların medyada yansıya her haberlerinin altından bir şeyler çıkarıldı ve
sansasyonel haber şeklinde piyasaya sürüldü. Asker niyetini bozmuş ve hükümeti
yöneten dindarları alaşağı etmeye kendini şartlandırmıştı. Medya bu süreçte
askeri gören gözü işiten kulağı olmuştu. Bahane üretme makinası olmuştu adeta.
Aczmendilerin birkaç görüntüsü, (ki aczmendiler, Müslüman toplum içerisinde
etkin olmayan küçük bir grup), Kudüs Gecesi görüntüleri, benzeri haberlerle kamuoyu üzerinde gulyabani gibi
lanse edilen bir irtica görüntüleri piyasa sürüldü. Niyet, kökten devirmek ve
sindirmekti, yoksa dindarlar içerisinde bir ıslah süreci başlatmak değildi. 28
Şubat sürecinin aktörleri Kur’an ve Sünnetin hayata hakim olmasına karşı
idiler. Oysa Müslümanlık kitabı ve elçisi gereği asla sadece camiye veya kandil
gecelerine hasredilecek bir yaşam biçimi değildi. Laik, seküler subayların
yapmaya çalıştığı tümüyle dindarların sindirilip siyasi hayattan
uzaklaştırılmasıydı. Buna uygun bahaneler, gerekçeler üretildi veya kamuoyu
nezdinde abartılarak bire üç katılarak sunuldu ve zemin oluşturulmaya
çalışıldı. Neyin zemini? Refah-Yol hükümetinin seçim dışı süreçlerle devrilmesi.
Oysa laik kesimlerin dillerinden düşürmediği “demokrasi” kavramı vardı ve şimdi
rejim tehlikesi bahanesiyle gözlerine düşman ilan ettikleri dindarları alaşağı
etmeyi kestirmişlerdi. Nitekim bunu başardılar, Erbakan hoca istifa ederek
görevi doğal olarak Tansu Çiller’e devrederken, araya giren Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel’in başbakanlığı Mesut Yılmaz’a vermesiyle subayların
başlattığı, medyanın olgunlaştırdığı kaos ortamı son olarak da cumhurbaşkanının kendi demokrasi putlarını
yemesiyle kemale erdi. Refah-Yol hükümeti tümüyle etkisi hale getirildi. Yerine
ANASOL-D hükümeti kuruldu.
Kısaca izah ettiğimiz bu darbe süreci öncelikle halka
yapılmıştı. Halkın seçtiklerine yapılmıştı. Müslüman halka yapılmıştı. Bu
süreçte özellikle Müslüman olarak kabul edilen Feto grubu da 28 Şubat darbesini
savunmuştu ve Erbakan’a kendi manşetleri üzerinden gitmeleri gerektiğini
söyleme küstahlığına da girmişlerdi. Yani anlayacağını Feto, dindarlardan
ziyade o dönemde laik, Kemalist güruhla birlikte hareket etti.
Anasol-D hükümetinin başa geçmesiyle imam-hatiplerin hemen
önü kesildi, Müslüman kadının tesettürünün simgesi olan başörtüsü kamusal
hayatta yasaklandı. Çok sayıda kaliteli insanın önü kesildi. Çok sayıda
Müslüman öğrencilerin eğitim hayatı sekteye uğratıldı. Birkaç görüntü karesi
ile tüm Müslümanlar öcü ilan edildi. Özellikle imam-hatip katsayı problemi ile
dinine bağlı, şuurlu, bilinçli Müslüman gençler üniversitelerin farklı
bölümlerine giremedi, böylece sosyal, siyasal ve bürokratik hayatta şuurlu Müslümanlar
yer alamadı, onun yerine tavizkar, kolay değişen ve dönüşen fırıldak tipler
bahsettiğimiz alanlarda ilerledi. Kimisi Müslümanlık görüntüsü ile arz-ı endam
etti. Ama mevki ve makam hırsı daha baskın olan bu tipler, dini şuuru ve
kaliteyi ortaya koyamadılar ve kötü örneklik ürettiler. Bununla beraber
Müslüman kadınlardan da dini şuuru yüksek olanlar başörtüsü yasağı sebebiyle
okullarını devam ettiremediler. Ettirenler ise dini bilinci zaman içinde
zayıfladı.
28 Şubat askeri-medya-laik kurumların bu darbesi Müslümanların
üzerinden silindir gibi geçti. Teşkilatları dağıttı. Özeleştiri yapmalarına
bile fırsat kalmadı. Daha sonra Ak Parti'nin 2002 ile iktidara gelmesi ile
başlayacak olan özgürlük süreçleri yine de 28 Şubat'ın yüreklerde ve zihinlerde
bırakan olumsuz etkisini yok etmeye yetmedi. Müslümanlar bireysel yaşamı
önceledi. Cemaat ruhu yara aldı. Birbirine karşı sorumlu Müslüman toplum yerine
kimsenin kimseye hesap soramadığı ve başına buyruk süreçler oluştu. Bu şekilde
ilerleyen süreçte Müslümanların çocukları elbette İslami eğitim ve ortamdan
mahrum yetişti. Aileler de dirayetli olmadı. İmam hatiplerin nesli kesildi,
hatta öğretmenler sırf imam hatip okulları kapanmasın diye köylere kadar gidip
öğrenci topluyorlardı. Müslüman grup ve cemaatler sindirildi, yıllarca hapis
yatanlar oldu ve maalesef halen yatmaya devam edenler var.
Yaşanan tüm bu süreçlerde elbette ki Müslümanların
hatalarından bahsedilebilir, Müslümanlar açısından hatasız bir süreç denilemez.
Ama laik-kemalist rejim bekçisi subay-medya ve bürokratlar o kadar zalimane bir
yok etme sürecine girdi ki, bu sürecin asla bir ıslah süreci değil tam tersine
bir yıkım süreci olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hak-batıl sürecinin bir
yansıması diyebiliriz. Allah’ın kamusal hayatta aktif olmasını inkar eden bir
güruhun Müslümanların önünü kesme süreci diyebiliriz.
Özellikle genç nesiller bu süreçleri iyi öğrenmeli ve
geleceği daha sağlam adımlarla inşa etme adına birlik olmanın önemini bilmeleri
gerekmektedir. Bu nedenle mezhepçilik ve cemaatçilik gibi sosyla hastalıkların
tedavi edilmesi gerekmektedir.
*
28 Şubat sürecine Dair: (2020)
28 Şubat'ın her yeni senede içimizde oluşturduğu boşluğu daha
iyi anlıyoruz. İyilerimizin çoğu sindirildi, korkutuldu, sosyal hayattan
el-etek çektirildi. Meydan, çoğunlukla içimizdeki menfaatperestlere kaldı..
*
Dava bilinci dumura uğrayan insanlar bir mevki ve makama geldiğinde halkı hidayete yöneltici örneklik sergileyemedi.
*
Feto darbesi, kim ne derse desin, 28 Şubat'ın devamı oldu. Zaten onlar da 28 Şubat'ı desteklediler. O açıdan 28 Şubat'tan sonra bazı kazanımlarımız olduysa da Feto darbesi 28 Şubat gibi kabus oldu ve kazanımları tehlikeye attı. Şimdi kemalist-milliyetçiler maalesef iktidarda söz sahibi oldu onlar yüzünden.
*
28 Şubat ve feto gibi darbe süreçlerinden dolayı gençlik sahipsiz ve başıboş kaldı. Dava adamlarının tedrisinden geçemediler, taşeronlaşan cemaatlerin eline düştüler ya da dünyevileşme ile erken tanıştılar.
*
28 Şubat sonrası cemaatler, kardeşliği pekiştirecekleri yerde kelami tartışmalara boğulup bir çuval inciri berbat ettiler, siyasilerin de işini zorlaştırdılar. Kazanımlar, bu defa cemaatlerin tahakküm yarışına döndü. Feto bunun zirvesindeydi ve hala benzer tahakkümler devam ediyor maalesef. Aşmalıyız bunu. Ümmet çapının aşağısına inmemeliyiz.
*
28 Şubat iyilerimizi sindirdi, maalesef sonrasında kaht-ı rical dönemi başladı. Kazanımlar elde ettiysek de menfaatperest asalak ruhluların elinde heba oldu. Hidayet yerine dalalet saçmış oldu bizden dediğimiz menfaatperest asalak ruhlular. (kişi veya cemaat)
/*
Dava bilinci dumura uğrayan insanlar bir mevki ve makama geldiğinde halkı hidayete yöneltici örneklik sergileyemedi.
*
Feto darbesi, kim ne derse desin, 28 Şubat'ın devamı oldu. Zaten onlar da 28 Şubat'ı desteklediler. O açıdan 28 Şubat'tan sonra bazı kazanımlarımız olduysa da Feto darbesi 28 Şubat gibi kabus oldu ve kazanımları tehlikeye attı. Şimdi kemalist-milliyetçiler maalesef iktidarda söz sahibi oldu onlar yüzünden.
*
28 Şubat ve feto gibi darbe süreçlerinden dolayı gençlik sahipsiz ve başıboş kaldı. Dava adamlarının tedrisinden geçemediler, taşeronlaşan cemaatlerin eline düştüler ya da dünyevileşme ile erken tanıştılar.
*
28 Şubat sonrası cemaatler, kardeşliği pekiştirecekleri yerde kelami tartışmalara boğulup bir çuval inciri berbat ettiler, siyasilerin de işini zorlaştırdılar. Kazanımlar, bu defa cemaatlerin tahakküm yarışına döndü. Feto bunun zirvesindeydi ve hala benzer tahakkümler devam ediyor maalesef. Aşmalıyız bunu. Ümmet çapının aşağısına inmemeliyiz.
*
28 Şubat iyilerimizi sindirdi, maalesef sonrasında kaht-ı rical dönemi başladı. Kazanımlar elde ettiysek de menfaatperest asalak ruhluların elinde heba oldu. Hidayet yerine dalalet saçmış oldu bizden dediğimiz menfaatperest asalak ruhlular. (kişi veya cemaat)
28 Şubata Dair (2021)
28 Şubat zulmünü genç nesillere anlatmalıyız ki, onlar da önlemlerini alsınlar ve ülkenin yönetimini asla "beyaz türklere&kürtlere" teslim etmesinler. Onlar da daima aşağılama ve yok etme var.
*
Dün akşam ki programımızda ve önceki gece başka bir programda bu zulmü yaşayan büyüklerimizden Şükran Taşdelen hocanın yaşadığı zulümler.. Okullarda müfettişlerin ve işgüzar müdürlerin yaptığı alçaklıklar insanın dehşete düşürüyor
*
Ben ise imam hatibe gidemeyerek yaşadım bu zulmü. Tabi sonradan farkettik.
*
Şunu da dipnot olarak düşelim. Tüm zamanların zulümlerine itiraz bilincimiz olmalı. Bizden dediklerimizin olsa da...
/