Eğitim,
hayati bir ihtiyaçtır. İnsanoğlu için ekmek ve su ne kadar önemli ise eğitim de
o kadar önemlidir. Bu ifademiz basit bir güzelleme olarak algılanmamalıdır.
İnsanlık tarihini ve yaşanan bugünü derin sorgulamalarla analiz ettiğimizde
eğitimli olmanın ne kadar önemli olduğunu çok net anlarız. İnsanın birbirine
hayat hakkı tanımadığı veya hakkının bir kısmını gasp ettiği fesada dayalı
kronik yaşam süreçleri eğitimin ne kadar elzem olduğunu bize çok net gösterir.
Eğitim Nedir? Niçin Gereklidir?
“Eğitimli
insan” terkibi açılıma muhtaç bir terkiptir. Kimdir eğitimli insan veya nedir
eğitim? Eğitimin kelime kökenine dair etimolojik kazılar yapılarak çeşitli
anlamlar üretilmiştir. İlk gözlemimiz bu kelimenin eğ- kökünden geldiğini
gösterir. Bunun eski Türkçe’de farklı kök ifade tarzları (ig- ve ik-) üzerine
değerlendirmeler yapılmış olsa da biz bu kök (eğ-) üzerinden bir değerlendirme
yapmak istersek, bu kök kaba tabirle bir şeyin “eğilmesi, bükülmesi” anlamına
gelir. İnsan için kullanıldığı zaman ise insanın eği(ti)lmesi şeklinde
anlaşılabilir. Ancak üstün körü bakarsak bu anlamı olumsuz değerlendirebiliriz.
Nitekim İngilizce’de eğitim anlamına gelen “education” kelimesinin kök anlamı
olan “dik durmak” ile kıyaslayıp böyle değerlendirenler de olmuş. İnsanın
eğilmiş, bükülmüş bir yapıya getirilmesi ilk anlamda olumsuz olarak
değerlendirilse de kanaatimce taş gibi katı, odun gibi sert olmamaya ya da ham
bir maddenin işlenerek kullanılır bir hale getirilmesi durumuna bir atıf olarak
algılarsak, eğitimin anlamını olumlu bir zemine oturturuz.
Nihayetinde kelimeler insanların kullanımıyla
ve hayat içinde şekillenir ve insanlar, kendi bakış açılarına göre
anlamlandırabilir. Ancak biz, eğitimin insan için bu kadar elzem bir kavram
olduğunu ifade ettikten sonra onu negatif bir anlama hapsetmemeliyiz. Tabi ki menfaati
ve bencilliği uğruna eğilen, bükülen insan tipi meydana getirmek değildir
eğitim, bilakis bireysel ya da toplumsal hayatta meydana gelen kaos, kargaşa,
stres, problem v.s. sorunlar yumağına karşı tek tip bakış açısı yahut tek tip
bir algı ile değil, yeri gelince esnek olabilecek ve böylece farklı bakış
açılarına uzanabilecek bir eğilme/bükülme yetisine sahip bir insan tipi
yetiştirmektir. Şunu da vurgulayalım ki, eğitimden kasıt ideolojilerin, tek tip
kalıplarına göre insan yetiştirmek de değildir. İnsanı kendi iç dünyasının
farkına vardırıp böylece doğru eylemler üretmek için içten harekete geçmesini
sağlamaktır. Eğitimin insana kazandırdığı tüm özellik ve hareketlilik pozitif
yönde olmalıdır. Eğer insan eğitim adı altında bilgilenme süreci yaşayıp bunu
hayatta negatif bir yönde kullanırsa biz bu insana eğitimli insan diyemeyiz. Bu
nedenle hemen ifade edelim ki, eğitim, insanı salt bilgi ile buluşturmak değildir.
Elde edilen bilgiyi, yaşama pozitif katkı sunacak bir davranış ürününe
dönüştürme süreci olarak tanımlarsak eğitimi daha da yerli yerine oturtmuş oluruz.
Özellikle günümüz bilgi çağında yani herkesin bilgiye rahatça ulaşabildiği bir
çağda meydana gelen olumsuz insan tiplerini ve hayata yaydıkları negatif
davranış ürünlerini görmemiz, eğitimin salt bilgilenme süreci olmadığını
bilakis hayra, barışa, ıslaha dayalı pozitif davranış örnekliği ortaya koyma
süreci olduğunu daha iyi anlarız. O halde, Türkçe bir kavram olarak eğitimi,
insanın zihinsel ve duygusal zeminde, doğru bilgiye dayalı olarak
yetiştirilmesi ve bunun sonucunda doğru davranışlar üretmesidir. Bu bir süreçtir
aynı zamanda. Zira insanoğlunun eğitimini oldu-bitti olarak algılamamız
gerçekçi ve doğru değildir. İnsan son nefesine kadar davranış ortaya koyma
potansiyeline sahip ise eğitimin de son nefese kadar devam etmesi gerekir.
Yüce Rabbimiz
şöyle buyurur: “Allah, sizi annelerinizin
karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme,
görme (duyularını) ve gönüller verdi.” (Nahl:78). Bu ayetten hareketle
insanın dünyaya geldiği andan itibaren eğitilmeye, terbiye edilmeye ne kadar
muhtaç olduğunu anlarız. Eğitimin insan hayatında gerekli olduğunun ontolojik
ifadesidir aynı zamanda. Ayetten anladığımıza göre Allah’a şükretme eylemini
ortaya koymak için bilgilenmek ve bilinçlenmek gerekir. Bilgi ve bilinci elde
etmenin yolu da işitme, görme ve hissetme duyularımızın hakkını vermektir.
Buradan eğitimin elde edilme yollarını öğrenmiş oluyoruz. Yani insana sadece
işiterek, gördürerek yahut duygusal olarak hissettirerek değil, bu üç
bilgilenme yolunun hakkını vererek
insanı eğitilme sürecini sağlıklı yürütebiliriz. Bu üç yolu, şu şekilde de
formülize edebiliriz: İşitme ile geçmişte olan biteni öğrenme, görme ile bugüne
dair deney ve gözlem yaparak bilgiye ulaşma, gönül ile de sezgi ve manevi
halleri yaşama. Hasılı eğitim insanın tek yönden gelişmesi olarak algılarsak bu
algı eksik bir algı olur. Bu eksik algı ile insanı kırpmış ve daraltmış oluruz.
Kur’an’da
geçen Adem’in iki oğlu kıssasında bir kesit üzerinden de insanın her daim
eğitime muhtaç olduğunu anlayabiliriz. “Derken,
Allah, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir
karga gönderdi. 'Bana yazıklar olsun' dedi. 'Şu karga gibi kardeşimin cesedini
gömmekten aciz miyim?' Artık o, pişman olmuştu.”(Maide:31) Bu ayet elbette
ki beşerin insanlaşma sürecinin ilk sahneleridir. İnsanın tabiat ortamında bir
hayvandan bile öğreneceği şeylerin olduğunu görerek aslında bize şu an basit
gelen bu olay karşısında nasıl da tıkandığını ve bilmeye, öğrenmeye muhtaç
anlarız. Elbette ki Adem’in oğlu kendi zamanına göre değerlendirilmeli biz de
kendi zamanımıza göre. Sonuç olarak çıkarımımız şu ki, insan işitme, görme,
hissetme duyularını kullanmazsa her daim eğitimsiz kalmaya mahkumdur. İçine
düştüğü girdaplardan çıkamayacaktır.
Eğitimin
ne olduğuna dair açılımlar yapmak
zorundayız. Zira bu kadar hassas bir kavram, beşeri/ideolojik müfredatlarla
sınırlandırılamaz. Eğitim, insanın doğru davranış üretme süreci ise şayet,
günümüzde bildiğimiz formal eğitim bunun çok gerisinde kalmaktadır. Kısacası
okullarda verilen eğitim insanın davranışını pozitif yönde dönüştürmede son
derece yetersizdir. Türkiye özeline bakarsak, resmi ideolojinin dayatmalarıyla
şekillenen müfredat ve bu müfredatla yetişen öğretmenle yürütülen formal eğitim,
aslında fasid bir döngü meydana getirmektedir. Bunun yanında mevcut formal
eğitimde, deney ve gözleme dayalı öğrenmenin yetersizliği de eğitimin davranış
üretme sürecinde önemli bir eksikliktir ve en önemlisi de gönle, duyguya hitap
etmeyen bir eğitim tarzı ve anlayışı da formal eğitimde büyük boşluklar meydana
getirmektedir. Gönül dediğimiz manevi olgu ise aslında insanın inancını/vicdanını
barındırdığı yerdir. İnsanların inancı ne olursa olsun, gönülde olana dayatma
yaparak bir eğitim anlayışı inşa etmek kaos ve çatışmadan başka bir şey
üretmez. Bu nedenle eğitim müfredatları ve anlayışları, inancı ezip geçen bir formatta
olmamalıdır.
Eğitim ve
Kitap Okuma
Kitap okuma
şuuruna sahip birey, informal eğitimin zirvesindedir. Eğitimli insan olma
sürecinde kitap vazgeçilmez araçtır. Ancak kitap, kişinin aklına ve kalbine
etki etmesi şartıyla önemlidir. Eğitimin davranışa dönüşme sürecinin en temel
kriteri zorlama ve bir baskının olmamasıdır. Kitap okumanın, kişinin kendi istek
ve iradesiyle gerçekleşmesi eğitimin sürekliliğini sağlamada en önemli adımdır.
Okumak, insanın zihnini aktif tutar ve asla bilgi ezberleme süreci değildir.
Beyin, kendisine göre bir planlama ve bilgiyi tutma programına sahiptir.
Tekrarlı bilgi, elbette ki beyinde tutulma ihtimali fazla olan bilgidir. Ancak
eğitimli insan, bilgiyi beyninde tutan insan değil, onu gönül süzgecinden
geçirerek bir bilinç haline getirip cesurca davranışa döken insandır. Bu
nedenle kitap okumayı sadece bilgiyi akılda tutma ameliyesi olarak asla
görmemeliyiz. Zaten okuma şuuru elde etmiş kişi, bir tane kitap okuyup oturmaz
yerine, bilakis son nefesine kadar okuma azmi içerisinde olur. Böylece eğitim
sürecini daima besler. Bu nedenle kitap okuma formal eğitimin üstünde olan
değerli bir eylemdir. İnsanın eğitimini sürekli kılar ve insanı toplumda salih
amel üreten bir pozisyona taşır. Formal eğitim, içinde barındırdığı disiplin ve
sistematikle insanın mesleki hayatına bir temel sağlasa da bu temel insan
hayatının bir parçasını oluşturur sadece. Ancak biz eğitim derken asla salt
formal süreçleri kastetmiyoruz. Bilakis hayatın tamamını kuşatan özgüvene ve
kararlılığa dayalı salih eylemler üretme sürecini kastediyoruz. Eğitimli insan,
hayatın kendi karşısına çıkardığı asıl imtihanları hakkıyla verecek şekilde
kendini yetiştiren insandır. İnsanlar arasındaki problemlere hakk üzere çözüm
üreten ve bu konuda kararlı olan insandır. Kitap okuma eylemi bu anlamda
önemini gösteriyor. Kişi farklı türden kitaplar okuyarak zihin dünyasını
zenginleştiren, farklı ufuklara uzanabilen, kritik düşünerek hayattaki
problemlere çözüm üretebilen, saplantılardan kendini kurtarabilen, insanlara
aklını kiraya vermeyen, adaleti, merhameti tesis etme gayreti olan bir şahsiyet
olmaya çalışmalı. İşte eğitimli insan olmanın kendini gösterdiği zemin
burasıdır. Formal eğitimi tamamlamış kişiler de kendini yeterli görmemelidir.
Kitap okumyı hayatında sürekliliği olan bir eyleme dönüştürüp son nefesine
kadar eğitimli olma çabasını gütmelidir.
*
Sonuç olarak
eğitimli insanın hayata katacağı anlam ve huzur hesab edilirse eğitimin ne
kadar önemli olduğunu anlarız. Tabi tersten düşünürsek cahil insanın ve
cehaletin hayata verdiği zararı, anlamsızlığı, kaosu, karanlığı, huzursuzluğu,
çatışmayı hesab edersek yine eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlarız. Bu
sebeble herkesin bir şekilde eğitim seferberliğinde olması lazım. Aslında
dikkatle bakarsak bizi yaratan, yaşatan, eğitimin iki üssü aklı ve kalbi bize veren
Yüce Rabbimiz Allah Azze ve Celle bizlere Kitap (Kur’an-ı Kerim) ve Muallim
(Muhammed as) göndererek aslında bu eğitim seferbeliğini başlatmış olmaktadır.
Tabi insanlık için düşünürsek ilk insan ve ilk peygamber Adem as ile bu süreç
başlatılmıştır. Peygamberler aslında tevhide dayalı eğitim anlayışının
temsilcileridir. Bunun yanında filozofların da eğitim seferberliğinde haklarını
teslim etmeliyiz. Elbette ki pozitif anlamda katkı sunanlar için.
İnsan kendisi
ve evladı için eğitimi ekmek ve su kadar önemli görmeli ki hayatın anlamını
kavrayacak kıvama ulaşsın. Bu kıvama ulaşmayanlar yetki ve gücü de ele
geçirince dünyayı yaşanmaz hale getiriyorlar. Bu nedenle her fert, kendini ve
zürriyetini insanlığın selameti uğruna eğitimli hale getirmenin çabası içinde
olmalıdır. Bu, insanlık ve kulluk görevidir. Bu görevi ihmal edenler “insanlığa
karşı ihanet içerisindedir” dersek abartmış olmayız. Zira 21. asırda meydana
gelen kaos, terör ve savaşları göz önüne aldığımızda (tabi ki olumlu
gelişmelerle birlikte) gerçek anlamda eğitimli insanların meydana getirdiği bir
dünya oluşturmanın ne kadar zaruri ve insani bir görev olduğunu anlarız.
2020 yılının
ilk aylarında dünyada baş gösteren korona virüsün etkin olduğu bir zaman
diliminde bu yazıyı yazıyor olmanın dipnotunu da düşmüş olayım. Bu çağın
insanının hiç alışık olmadığı karantina günlerinde yaşananları derin
tefekkürlerle analiz ederek, eğitim ve korona virüs ilişkisini göz önüne alarak
değerlendirmenizi tavsiye ederim. Selam ve dua ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder