27 Kasım 2020 Cuma

Annem Babam ve Kürtçe


28.11.2017

Annem babam bize geldi. Onlarla konuştuk, sohbet ettik. #Kürtçe konuşurken kendilerini, duygu ve düşüncelerini çok iyi ve net ifade ediyorlar. Ama başka bir dil ile konuşunca ise ilkokul seviyesine iniyorlar.

Bunu ülkemizdeki tüm anne babalar için düşünürsek ve 50 yıl sonrasını düşünürsek kürtçe dili ve ma'ruf olan kültürü antika olacak. #Fıtratın çeşitliliği yok edilecek. Sözü uzatmak istemiyorum. Ben anne babamla #kürtçe konuşmaya çalışıyorum. Daha doğrusu onlar konuşurken #kürtçe konuşun diyorum. Önemli anlatılarına ses kaydı yapıyorum. Babama da en kısa zaman kürtçe ilahi ve türkülerin olduğu bir cd hazırlayıp dinlemesini sağlayacağım. İnsanı kökünden kültüründen koparmak veya kendi toprağında garip duruma düşürmek zulümdür.Ayrıca modernizme ve kapitalizme karşı bir duruş sergileme bilincini de çıkarabiliriz anne babalarımızın hayata bakış açılarından.. Çünkü onlar o konuda temiz.. 

**

Kim ki bu anlattığıma ırkçılık olarak bakarsa o #FITRAT #HAİNİDİR..

*

[Daha önce yazdığım bir notu da ekleyeyim buraya] 

Bu coğrafyalarda kürt sorunu yok.. 

Bilakis kürt bölgesi, kürdistan var.. 

Kürt dili, kürtçe var.. 

Kürt kültürü var..

Kürtlerin ekserinin teslim olduğu İslam var..

Diğerlerinin de olduğu gibi türk, arap, fars..

Olmayan ve olmaması gereken şeyler ise ulusçuluk, ünitercilik, tektipçilik, ırkçılık, sekularizm, batıcılık, mezhepçilik ve benzeri şeytanlıklar...

Kısa ve öz..

25 Kasım 2020 Çarşamba

Müslüman Güven Ortamı Oluşturur - Tevbe 6

 Allah'ın kelamını dinlemelerini sağlamak..

Bu amaca yönelik vizyonumuzu geliştirmeliyiz.

**
Baskı, şiddet, zorlama, dayatma, lobi oluşturup engelleme...
Bu gibi şeylere evvela Müslümanım diyen "Hayır" demeli...
Müslümanın en büyük salih ameli GÜVEN ORTAMI OLUŞTURMAK olmalı...
Sizce de öyle değil mi?
ELbette bunun için salihlerin birliği gerekli, zira zalimler güven ortamlarını daima bozarlar ellerinde güç olduğu için...
Bu nedenle müslümanlığın bireysel bir iş olmadığını daha iyi anlamamız lazım..

Siyer (Sünnet) Meal'in Sigortası (Mı?)

Evvela şunu vurgulayalım, siyerden kastımız önümüze gelen her rivayet değil. Mütevatir derecesinde sahih bilgiler ve pratize edilerek yaşama taşınmış Nebevi sünneti kastediyorum. Uydurma hurafeleri zaten reddetmeliyiz.

Kur'an meali, Peygamberimizin siyerinden bağımsız okunduğu sürece insanın düşünce dünyasında nesneleşmekten kurtulamaz. Kur'an, düşünceler içinde boğulur. Kur'an, düşünceyi terbiye edeceğine, çağa göre şekillenen düşünce, onu kırpar, keser, modifiye eder. Modern ve postmodern zihnin Kur'an'a olan yöneliminde artık bunu çok net görüyoruz.

Burada aslolan şudur ki, Kur'an'ı pratize eden peygamber ve ilk nesil var. Yaşanan bu süreçleri çok iyi belleyerek Kur'an'ın asıl maksadını anlamaya çalışmalıyız. Yoksa sadece lafızlarla uğraşarak yahut lugat atraksiyonları yaparak değil.

Kur'an ilk nesil üzerinden yaşamı tüm yönleri ile inşa etti. Bu bilinen bir gerçek. Elbette ki zamanın tağayyürü de var. O halde Kur'an diyorsak şayet nebevi pratiklere (sünnete) de vakıf olmalıyız.

Aksi halde çağa göre şekillenen düşüncelerimiz, Kur'an'ı yönlendirir ve Kur'an çağın şekillendirdiği düşüncelerimize mahkum olur. Oluşan bu durum aslında bizim geleneği eleştirdiğimiz durumun ta kendisi...

O halde peygamber Kur'an'ın sigortasıdır diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz...

24 Kasım 2020 Salı

Duyguların Psikolojisi Kitabından Kesitler - Nevzat TARHAN

Edison'a en büyük icadı sorulmuş. Verdiği cevap: "En büyük icad ottur, bizim yaptığımız icat ve
keşifler mevcudu göstermektir. (önsöz)

*67 yaşında atöylesi ile birlikte her şeyi yandığında ertesi gün ailesini toplayıp "Bütün hatalarımız yandı" diyebilmiş ve üç hafta sonra da fonografı icad etmiştir. (önsöz)

*1990'lı yıllarda duyguların bilimsel bir kategori olduğu ve duyguların ihmal edilmesi sonucu insanların başarılı ama mutsuz oldukları anlaşıldı. (önsöz)

*Tüketerek mutlu olan Batı'nın, paylaşarak mutlu olmayı hedefleyen Doğu'dan alacağı çok dersler vardır. (önsöz)

*Descartes, 'cogito, ergo sum' yani 'düşünüyorum o halde varım' diyerek duyguların maddesel varlığını ve yaşam üzerindeki etkisini yok saymıştı. (giriş)

*Duyguların aktarılması, düşünce bilgisinin duygu bilgisine dönüşmesi için zihinsel malzemeler gerektiğini gösteriyor. Bu malzemeler de serotonin, noradrenalin, dopamin gibi kimyasallar, hormonlar ve enzimlerdir. (19)

*Duygusal zeka tanısını yaşamın temel becerisi olarak popüler psikiyatriye katan Daniel Goleman şunu söylüyor: "İki ahlaki tavra ihtiyacımız var: Kendine hakim olmak ve şefkat göstermek." (21)

*Duygusal zekası olanlar, kendi duygularıyla birlikte diğer insanların duygularını da okuyabilen, bağımsız davranan, uzlaşmayı başaran kimselerdir. (22)

*Bizi kültürümüzde ilim ve irfan birbirinden ayırt edilmiştir. İlim sahibi olup, irfan sahibi olmayanlar, sırtına kitap yüklemiş ama adam olamamış kişiler olarak tanımlanır. Çok bilgili, ancak sosyal ve duygusal becerileri zayıf olan bu kişiler çok sevilmez ve çoğunlukla yalnız kalırlar. Başarısız olduklarında çevrelerinde kimseyi bulamazlar. (23)

*Modernist bakış, özgürlüğü dürtüleri serbest bırakmak olarak tanımlarken; duygusal zekanın keşfiyle, gerçek özgürlüğün "dürtülerden özgür olmak" olduğunu kabul görmeye başladı. Aslında bu, geçmişin yeniden keşfidir. (23)

21 Kasım 2020 Cumartesi

Ümmeten Vahide:Tek Ümmet... Ve Korksun Parçalayanlar: Enbiya 93 94


 

Yüce Rabbimiz Enbiya suresinde 

İbrahim, Lut, Nuh, Davut, Süleyman, İsmail, İdris, Zülkif, Zünnun, Zekeriya, (Yahya) Meryem (oğlu İsa) isimlerini "hatırla" diyerek haklarında kısa kısa bahislerden sonra yukarıdaki 92. ayette şöyle buyurur:

"İŞTE SİZİN ÜMMETİNİZ BUDUR, TEK ÜMMET VE BEN SİZİN RABBİNİZİM BANA KULLUK EDİN"

Mesele bu kadar açık net. Ümmetin oluşumu akidenin dışında Ne etnik aidiyete dayanıyor ne de başka şeye... 

Ortak birlikteliğin merkezi akidedir. Akideyi belirleyen kaynak ise Vahiydir. Vahyin özü de "Ene Rabbukum"dur yani "Ben Sizin Rabbinizim"... 

Bir sonraki 93. ayette ise bu ümmeti parçalayanlardan (veteqettehu) bahsediliyor. 

Kanaatimce bunlar da modern yahut gelenekçi mezhepçiler ve kavmiyetçilerdir. Korksunlar bu iki grup Allah'ın azabından. Vallahi korksunlar.. Ümmeti Parçalayanlar büyük vebal altındadır. 

Davranış Bekçiliği Değil Bilinç İnşa Edicisi Olmak

İnsanların davranışlarının bekçiliğini yapacağımıza bari bilinçlerinin bekçiliğini yapalım. Yani illaki bekçilik yapacaksak. Aslında en doğru tabir bilinç inşa edicisi olmak.

Ne demek istiyorum?

- İnsanların davranışlarının başına dikilip bekçi olup, "şöyle değil böyle, öyle değil şöyle... Haydi şimdi sıra bunda.. Onu öyle yapma.." gibi sözlerle davranış bekçiliği yaparsak insanları ancak robotlaştırırız. Madem bir efor sarfediyoruz. O eforu insanın bilincine sarfedelim. Yani insana fikir verelim, bilinç verelim. Zihninde aşamadığı zorlukları aşmasına yardımcı olalım. Bunu böyle yaparsak o kişinin davranışları başında bekçi olmak zorunda kalmayız. Kişi, biz olsak da olmasak da düzelttiğimiz bilince göre zaten hareket edecektir. Davranış dıştan değil içten yönetilecek. 

20 Kasım 2020 Cuma

Yirmi Beşinci Saatini Arayan Kadın

[malatya günlüğümden bir kesit]

Yirmi beşinci saatini arayan kadın..

Zavallı kadın..

Yorgun ve bitkin..

Varoluşunu fıtrat dışına taşıyan..

Erkeğe rakip olarak yaşayan..

Modernizmin baş aldatılmışı olan..

Yirmi beşinci saatini arayan kadın..

Yirmi dört saati elinde uçup gitmiş olan..

Ekonomizme sırtını dayayıp,

Böylece varoluşunu arzı endam eden..

Yirmi beşinci saatini arayan kadın..

Dişiliğini fıtratına düşman eden..

Toplumu çökerten, duygularına tapan..

Ailesi olmayan, ailesi çevresi olan ama kendisinden olmayan..

Yirmi beşinci saatini arayan kadın

Zavallı kadın..

Yorgun ve bitkin..

Varoluşunu fıtrat dışına taşıyan..

Tüm gücünü dışarıda tüketen 

Eşine ve çocuklarına sıfır olan..

Modanın esiri, tüketimin abidi..

Kapitalistin silahı ve maktulü olan..

Yirmi beşinci ssaatini arayan kadın..

Ruhsuz... Tatsız... Cansız... Yorgun ve bitkin...

Ve son olarak

Hain ve alçak erkek... Kadını kullanan ve sonradan kadına yenilen...

Fıtratına düşman etti kadını ve şimdi de baş edemiyor...

Avamın En Belirgin Özelliği

 Avamın bir özelliğini tespit ettim.

Avamı avam yapan şey, kendisinin ve çevresindeki muhatapların gelişip ürün ortaya koyabilecegine inanmamasıdır.. (kabul edememesidir, yakıştıramamasıdır)

Kendisine inanmaması kendisini bağlar.. Ama çevresindeki muhatapların gelişip ürün ortaya koyabilecegine de inanmaması ise toplumu çökertecek bir durumdur.. Berbat bir ruh halidir bu.. Kirli duygular üretir sürekli...

Bunun ilk tedavisi şu olabilir: Muhatabınızı herhangi bir gelişimi durumunda TAKDİR etmek, gerilemesi durumunda da motivasyon anlamında TENKİD etmek... Genelde avam şöyle yapar: Muhatabının gelişimi anında tenkid eder, gerilemesi anında ise susar. Muhatabını uyarmaz. Çünkü kendisi başta olmak üzere muhatabına ilerlemeyi yakıştıramaz. Gerilemesini de normal görür.

***

Halkların Çarpık Psikolojisi A'raf 94 95

(başlarına gelen olayları düz mantıkla değerlendirmeleri) 

"Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

*

Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: 

'Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refah ve genişlikler dokunmuştu' dediler. 

Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik."

Araf:94-95

18 Kasım 2020 Çarşamba

"Din Günü" ifadesi Üzerinden Ayetin Ayetle Açıklanmasına Bir Örnek



"Din gününün sahibidir" (fatiha 3) 

"Evet, Din günü nedir bilir misin?

O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır." İnfitar (17,18)

*

Fatihada geçen "din günü" ifadesi İnfitar suresinde de geçiyor. İnfitar suresinde bu terkibin açılımı veriliyor. 

Kur'an'ı Kerim'i dikkatle okuduğumuz zaman birbirini açıkladığı yerleri keşfedebiliriz...

16 Kasım 2020 Pazartesi

Bizi Aşağılık Kompleksine Sürükleyenler

 Geçmişteki müslümanların bilim ve sanat konusunda hangi seviyede olduklarını biri konuşacaksa;

lütfen Seyyid Huseyn Nasr ve Fuat Sezgin okusunlar. Okumadan konuşmasınlar. Ehli hadis ve tasavvuf ekolüne eleştiri yapıyoruz diye geçmişi sürekli aşağılayacak değiliz. Nitekim tarih okumalarımızda gayet güzel örnekleri de biliyoruz. Var olan kötü örnekleri gözümüzün içine sokup bizi aşağılık kompleksine sevkeden ve batı medeniyetine teslim olmayı alttan alta aşılayan kişilerin Batı'nın barbar yüzünden haberi var mı? 


Hiç haberi yoksa bile şu an dünyada neler yaptığına baksın...

14 Kasım 2020 Cumartesi

Fıstık Bahçeleri ve Mülkleriniz Dünya ve Ahirette Cehenneminiz Olacak! - Yaşanmış Hikayeler

    Yine Yetim Malı Yiyen Zalimler (Amcalar, Dayılar)

    Evet bir acı haber daha...
    Babaları ölmüş. Birkaç yetim geride kalmış. Anne ise çocuklarını alıp kardeşlerinin yanına gelmek zorunda kalmış. Zira kocasının tarafında hayır yok.
    Kız öğrencime sordum:
- Peki ya babana düşen fıstıklar?
    Kızın verdiği cevap:
- Bize hiçbir şey vermediler. Sizin burada bir hakkınız yok, dediler...
    Kardeşlerinin yardımı ile şehre gelen anne ve yetimleri, haklarından mahrum bir halde yaşamaktalar. O zalimler ise sözüm ona mülk sahibi olacaklar. Halbuki Allah'ın belalarına tutuluyorlar ve tutulacaklar da..

    İşte o zalim dayı ve amcalara Allah'ın ayeti:
    "Haksız şekilde yetimlerin mallarını yiyen kimseler, ancak karınlarına ateş doldurmuş olurlar. İşte onlar, yakında kızgın alevli ateşe atılacaklardır." (Nisa10)
    "Müslümanız", diyen bir toplumda bu gibi olaylar öyle fazla ki. Yüreğim şişiyor.
    Bu gibi aileler için dernek kurulmalı ve o zalimlerin üzerine gidilmeli. Bu gibi olayları gündemine almayan Müslümanım diyen insanlar nasıl rahat durabiliyorlar anlamıyorum. Nasıl bir fantezi ki, gerçek sorunlarla ilgilenme yerine hayal dünyalarında dolaşmayı tercih ediyorlar.
    
    Bana göre Urfa'nın asıl gündemi bu. Bu fıstık tarlaları birçok kişinin cehennemi olacak gibi. Yaşanan olaylar bunu işaret ediyor. Allah'ın azabı mahvedecek bunları hem dünyada hem ahirette. Nitekim ediyor da.. Görenler görüyor..
*
    Yaşanan bir olay daha duydum. Ne çok bahçe zulmü varmış bu coğrafyada.
    Bu defa miras dağıtılmış. Üstelik aradan yıllar geçmiş. Evin büyük abisi evin küçük erkeğine diyor: "Sana düşen ağaçlar iyi bize düşenler kötü, sen bize biraz vereceksin". Adam şok oluyor, "yahu ben buraya bir sürü masraf ettim, ağaçlara baktım, nasıl olur sana veririm?" dese de adamın büyük oğulları ve sürekli baskısı küçük kardeşi iyice bezdirmiş ve "Al istediğini ama seni Allah'a havale ediyorum" diyerek resmen yetişkin ağaçları vermiş büyüğüne. Tabi bu süreçte başka yerlerden gelen arazi cinayetleri de bu kararı tetikliyor.
    
    Bu zulümleri işleyen evin büyükleri namaz kılan, oruç tutan tipler aynı zamanda ama bilmezler ki zalimin ta kendisi olmuşlar. Allah bunun hesabını elbet soracaktır onlardan ve o ibadetler yüzlerine çarpılacak.
*

    Bir başka olay daha... Üstelik bu cinayetle de sonuçlanmış.

    Sözde akrabalar. Herkesin sınırı belli. Herkes birbirinin sınırını biliyor. Ama buna rağmen sözde okumuş biri tapu hilesi yaparak diğer akrabalarını yerinden etmeye çalışıyor. Birkaç yıl sürüyor bu baskı. Zayıf olan adam eninde sonunda bu işin sonu ölüme varacağını hissediyor. Zira karşısındaki akrabalar azmış, mal için köpekleşmiş hale gelmişler. Bunu da görüyor.

    Zayıf adamın evinin etrafındaki tarların bile ekin ekmesi engellenmeye çalışılıyor. Kala kala sadece adamın evinin yeri ve küçük bahçesi kalıyor. Adam günün birinden evinin etrafına tarlasını sürerken o azgın ve sözde okumuş adam küçük kardeşini şeytani vesveseyi veriyor: "Git onu vur ve ben hapse düşmemen için her şeyi yaparım ne kadar para gerekirse veririm" diyor. Büyüğüne taparcasına bağlı olan ahmak küçük kardeş silahı alıyor ve gidiyor. Evinin dibinde olan adamcağıza silahı doğrultuyor, diğer zayıf adamı vuruyor öldürüyor. Orda bir hamle ile vuran adam da vuruluyor. Kısacası ölmesini beklemedikleri adam da ölüyor. Böylece iki kişi mezara gidiyor, bir kişi hapse.....

    İşte insi şeytanların bu güzelim memleketi getirdiği yer burası. Cennet gibi topraklarda insanca ve hakça yaşamak yerine birbirlerine hayatı zindan ediyorlar. Ömür boyu süren kahırlar ekiyorlar yüreklerine. Çoğusu akraba sözde. Ve sözde müslüman. İslam davetçileri bu topraklarda hakkıyla ve gerçek daveti yapmalıdırlar sadece namaz ve oruçla yetinmemeliler.
*
    Galiba bu sayfa böyle kötü haberlerle dolacak. Duyduklarımı sizlerle paylaşacağım. O la ki okuyan biri böyle bir zulüm işleme ihtimali varsa bu yazılardan ders alır da vazgeçer.

13 Kasım 2020 Cuma

Mutedil İtaat Kültürü: Ne Robotik Toplu Yapı Ne De Ukalaca Bireysellikler

 Katı, dogmatik gruplarda aklı devre dışı bırakacak kadar olan itaat kültürüne nasıl itiraz ediyorsak, aklın şımartılması sonucu oluşan ukalalık ve sözüm ona kimseden emir almam mantığı ile itaat kültürünün dumura uğramasına da itiraz etmeliyiz. İşlerimizin ciddi yürümesi açısından itaat kültürünü mutedil hale getirmeliyiz her iki taraf açısından…

Birinci gruptaki katı itaatçiler robot hükmündedir. Bu evvela Allah’a karşı yapılan bir saygısızlıktır, hatta şirke kadar yolu var.

İkinci gruptakiler ile de uzun soluklu, tertipli, düzenli, halkın içine girecek kadar bir vizyona sahip olunamaz. Bir hizmet ve davet birlikteliği oluşturalamaz. Böyleleri ukalalığın gayyasında bireysel kalmaya mahkumdurlar. Kollektif çalışmanın bir parçası olamazlar. Entelektüel atraksiyonlarla yerlerine çakılı kalıp eylem yerine sürekli söylem üretirler.  

11 Kasım 2020 Çarşamba

Deprem Ulusalcı Değil

 Deprem doğal olarak sınır tanımıyor, sınır ötesinden kaçak (!) olarak gelmiş..

Bari biz de sınırları tanımayıp kardeş olabilsek.... 

**

Aslında bu depremler ulus mantığı ile örülmüş zihinlerde olmalı ki, yapay tel örgüleri paramparça etsin...

Firavun Neden "En Büyük Yaratıcınızım" Demedi

 Firavun "En büyük Rabbiniz benim" dediği zaman, "en büyük yaratıcınız benim" demek istemedi. 

"Şu gördüğünüz nil benim değil midir"deyip mülke ve güce dayanarak "sizi ben yönetirim ve benim dediklerimi dışına çıkamazsınız ve değiştirilmesini teklif dahi edemezsiniz", demek istemişti.


Musa peygamberin ilk gündemi "İsrailoğullarını zulümden kurtarmak" idi, yoksa firavuna "abdest nasıl alınır"ı öğretmek değildi.


Bu kadar sosyal, adil ve zulme karşı duran peygamber kıssaları okuyanlar birçok sosyal ve adil olmayan olaylarda "dut yemiş bülbül" rolünü oynuyorlar.

NEBEVİ DAVETTE ÖZGÜVEN: paşa keyfiniz bilir(!)

Bu defa Nuh, "Ey kavmim!" dedi, "Peki ya ben Rabbimden gelen kesin bilgiye/vahye dayanıyorsam ve
bana Rabbim tarafından peygamberlik verildiyse... Bu durumda akibetinizi hiç düşündünüz mü?! Hal böyle iken sizin bir türlü anlayıp kavramak istemediğiniz gerçeğe ille de inanın diye niçin kendimizi yoralım ki?!"

Hud:28

*

Kısacası Paşa keyfiniz bilir.

Tabi bunu böyle diyen Nuh Peygamber gece gündüz demeden davetini de hiç aksatmadı. Bu sözler daha çok inatçı kafirler için...

Davetin en bariz özelliği inanılan şeyde kararlılık ve özgüvendir. Daha kendi kalbinin kanaat getirmediği şeyi başkasına nasıl anlatıp, nasıl inandıracaksın?!

7 Kasım 2020 Cumartesi

Allah Zalime Peygamber İle Müdahale Ediyor

 Hani senin Rabbin Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git. 

Firavunun kavmine...

Hala sakınmıyorlar mı?"

(şuara:10-11)


Allah peygamberleriyle zalimlere müdahale ediyor.

Peygamberler bu yönleri siyasi kişiliklerdir diyebiliriz çok rahatlıkla. Dindarlık zulme karşı duruş bilincidir. Peygamberler kuru vaizci değillerdir.

Bir Müslüman İçin Tarihin/Geçmişin Önemi

 Geçmişi ile bağını hep kavga üzerine kurmuş, geçmişini sürekli negatif hayal eden ve tarihsel
bütünlüğünü koruyamayan biri güçlü motivosyonunu kaybetmiş ve bugüne/geleceğe güçlü, uzun soluklu ışıktan mahrum kalmış olacaktır. 

*

Rabbimiz, özellikle önceki peygamber kıssaları ile Hz. Muhammed'e hem tevhid inancının bir geçmişinin olduğunu hem bu inancın geçmişte de müntesiplerinin olduğunu hatırlatarak ona tarihsel bir dayanak ve moyivasyon vermiştir. Bu çok güçlü bir dayanaktır. 

*

O halde günümüz müslümanları geçmişe sırtını dönmemeleri ve geçmişlerini külliyen kötü görmemeleri gerekir. Tarihindeki iyi olan örneklikleri öğrenmesi gerekir. Aksi halde büyük bir motivasyondan mahrum kalır. Dayanaktan mahrum kalır. Köksüz ağaç konumuna düşer.

*

Bundan dolayı ben tarih ile ilgili araştırmalarımı daha da arttıracağım.

6 Kasım 2020 Cuma

Mütref (Şımarık Zengin) Psikolojisini Yansıtan Ayet


 Zenginler kendilerine dikkat etmeli. Gerek bu dünyada gerek öte dünyada kendilerini garantide görmemeli. Eğer böyle bir psikoloji varsa hemen ilahi kitap ve elçinin yaşamına bakarak nefs terbiyesine girmeleri gerekir.

Zira zenginlik geçicidir. Kalıcı olan Salih ameldir. İmandır, teslimiyettir. Teslimiyet gereği ise infak etmektir. 


1 Kasım 2020 Pazar

Anne Bugün Seni Çok Özledim - Yaşanmış Hikaye

 "Ana"okulundan dönen kız annesinin çalıştığı geldi ve odaya doğru yöneldi...

Kızını gören anne: "Gel kızım" dedi.

Kız, suratı asık bir şekilde birkaç adım attı ve uzaktan öylece baktı annesine... 

Anne bir daha seslendi: "Gel kızım yanıma" dedi.

Akşama kadar "ana"okulunda olan yavrucağız sitemkar ve hafif kızgın bir edayla:

"ANNE BUGÜN SENİ ÇOK ÖZLEDİM" dedi ve çıktı odadan...

Orda bulunan bizler de bu manzara karşısında çok etkilendik. 

**

Bize göre yarım günlük olan ayrılık, o yavruya göre acaba ne kadardır?

Çocuklarımızı adeta kendi ellerimizle "vildanen şiba" yapıyoruz. Yani kıyametin dehşetini gören çocukların ak saçlı hale gelmesini ifade eden bir ibare... 

Çocukların anneye bağlı olduğu yıllarda onlardan kısa süre bile olsa ayrı kalması adeta kıyametin dehşetini yaşaması gibi bir şey çocuğun zihninde... Bu manzara karşısında onu anladık.

 Öyle ki o kız çocuğu anneden yarım gün ayrı kaldığı halde "Bugün Seni Çok Özledim" diyor.... Aslında diğer günler de öyle ama demek ki bugün patladı kızcağız...

**

Çocuk marka ile değil SEVGİ ile büyür.

**

Anne baba, çocuğunu eğitim için bir yerlere gönderse de sevgiyi asla ihmal etmemeli... 

Avrupa'da Çokkültürlülük, Entegrasyon ve İslam - Kadir Canatan

 Değerler, normlara kıyasla daha soyut olup, bize "iyi" ve "kötü" hakkında fikir veren ideal
düşüncelerdir. Bu bakımdan değerleri, bir toplumun "olması gereken" idealleri ve hedefleri olarak görmek mümkündür. Normlar ise değerleri yaşama geçirmemize imkan tanıyan somut kurallardır. (20)

*

Kuralların anlamlılığını ve etkinliliğini yitirdiği durumlara sosyolojide "anomi" adı verilmektedir. Anomi, modern toplumda ortaya çıkan yeni bir sorundur. (20)

*

Değer ve normlar genellikle sosyalleşme sürecinde öğrenilir ve birey için alışkanlık niteliği alır. İçselleştirildiği oranda normların yerine getirilmesine yönelik dışarıdan yapılan zorlamalarda gereksiz hale gelir. Ama sürekli olarak dışarıdan yapılan zorlamalar da içselleştirmeyi engelleyebilir. Bu bakımdan sosyalleşme sürecinde dışarıdan yapılan müdahaleler aşamalı olarak azaltılmalıdır. Aksi takdirde gençlerin ileriki yaşlarda da sürekli olarak dışarıdan düzeltilmeleri gerekecek ve olgunlaşmaları hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyecektir. (21)

*






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...