tefsir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tefsir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2021 Cuma

"Dini İkame Edin" Ne Demek? - Mevdudi

 "Kendisi ile Nuh'a tavsiye ettiği ve sana vahyettiğimiz şeyleri, İbrahim'e,
Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiklerimizi, size dinde şeriat kıldı ki, dini tesis edin(ikame) onda tefrikaya düşüp dağılmayın. Senin kendilerini davet ettiğin bu şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini kendisi için seçer. Ve tevbe ile dönmekte olanları da buna muvaffak kılar.
(Şura:13)

4 Şubat 2013 Pazartesi

“Onların işleri aralarında müşavere iledir.” ayetinin tefsiri - Seyyid KUTUB


“Onların işleri aralarında müşavere iledir.”

       İfade-i celile mü’minlerin her işinin müşavere ile olduğunu belirterek hayat müşavere rengini veriyor. Daha öncede belirttiğimiz gibi bu ayet Mekke devrinde ve henüz İslam devleti kurulmazdan önce gelmiştir. Şu halde müşavere hususu müslümanların hayatında devlet yönetimindeki müşavereden çok daha şümulludur. Müşavere İslam cemaatinin alamet-i farikasıdır. Henüz devlet kurulmamış da olsa, İslam cemaati hususi manada müşavere emri ile mükelleftir. Vakıa İslam’da devlet, cemaatin şahsi hususiyetlerinin tabii bir sonucundan başka bir şey değildir.Cemaat ferdi ve içtimai hayata İslam nizamını yerleştirerek devlet etme gücünü kendi içinde ve bünyesinde taşır. Bunun için zaten İslam cemaatinde şura prensibi çok erken gelmiştir. Ve şura mefhumu sırf devlet ve hükümet mekanizmasındaki çerçevesinden çok daha geniş anlamlıdır. Meşveret damgası müslümanca yaşamanın ana damgasıdır. İnsanlığa kumanda etmek için seçilmiş olan seçkin topluluğun ana alametidir ki kumanda vasıflarının en gereklilerinden birisidir.

"Gökten bir ölçüye göre suyu O indirmiştir." ayetinin tefsiri - Seyyid KUTUB

“Gökten bir ölçüye göre suyu O indirmiştir. Biz onunla kupkuru, ölü bir memlekete yeni bir hayat veririz. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.” [Zuhruf:11]

Gökten inen suyu herkes bilir ve görür. Ama birçok kişi bu hayat verici gerçek karşısında hiç harekete geçmez ve uyanmaz. Çünkü uzun süredir ona alışmış ve tekrarlandığını görmüştür. Ama Allah’ın yüce peygamberi Muhammed Mustafa (sav) ise o gökten inen suyun her damlasını bir başka sevgi, bir başka saygı, bir başka duygu ve sevinçle karşılar. Ve onun Allah katından indiğini kabul ederdi. Zira o mübarek insanın canlılık fışkıran kalbi, bu damlalarla birlikte Allah’ın canlılık dolu sanatını idrak eder. Ve bu sanatkâr eli görürdü. İşte kalbini Allah’a bağlamış olan insanın da varlık kanunlarını böyle kabul etmesi gerekir. Zira kendisi de bu kâinata hükmeden ve Allah tarafından belirtilen kanunların mahsulüdür. Gökten inen her damlada Allah’ın kudret eli vardır. Gökten inen yağmurun aslında yoğunlaşarak yükselen suların buharından meydana gelmiş olması bu gerçeğin tesirini azaltmayacağı gibi önemini de yok etmez. Çünkü o zaman soracağımız soru şudur: Bu yeryüzünü kim yaratmıştır? Kim oraya su vermiştir? Isıyı tayin eden kimdir? Isıyla birlikte suyun buharlaşmasını temin eden güç nedir? Isınan buharın yükselmesini sağlayan ve sonra atmosferin tabakasında yoğuşmasını temin eden faktör nedir? Öte yandan yoğunlaşan buharın elektrik yüküyle yüklenmesi ve bunların sürtüşmesi sonucunda şimşeklerin meydana gelerek bulut halindeki buhar kümelerinin su şeklinde yeniden dünyamıza inmesini sağlayan özelliklerini kainatımıza kim vermiştir? Hem elektrik nedir? Nasıl oluyor da sürtüşen bulut kümelerini yeryüzüne tekrar su halinde indiriyor bu esrar dolu güç? Bu soruların cevabı olarak ilim tarafından bize söylenenler duygularımızın üzerine çok ağır yükler yüklüyor. Ve bizi kainat mucizesini kavramaktan uzaklaştırıyor. İlmin söyledikleri duygularımızı bileyeceğine, kalbimizi yumuşatacağına daha bilinmez şeylerle onları eziyor.

“Gökten bir ölçüye göre suyu, O indirmiştir.”

Bir ölçü vardır inen suda. Dengelidir. Ne dünyayı suya boğacak kadar fazla, ne de toprağı susuzluktan çatlatacak kadar azdır. Biz akılları durduran bir uygunluklar dünyasında yaşıyoruz. Ve bugün hayatın sağlanıp varlığını devam ettirmesi için bu uygunluğun zaruretini biliyoruz.

“Biz onunla kupkuru, ölü bir memlekete yeni bir hayat veririz.”

Hayat veririz ki onun aslı sudur. Çünkü her canlı sudan yaratılmıştır.

“İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.”

Hayatı ilk olarak yaratan onu yeninde iade edecektir. Şu ölü topraktan ilk defa canlıları çıkaran zat, kıyamet günü de topraktan canlıları çıkaracaktır. Çünkü hayatın yenide temini başlangıcı gibidir. Ve bunun Allah’a zor gelen bir yanı yoktur.

[fizilal-i kur’an, c.13, s.168-169]

10 Şubat 2012 Cuma

Ey milletim, Allah’a kulluk ediniz. O’ndan başka tanrınız yoktur. (Araf,59)



    Ey milletim, Allah’a kulluk ediniz. O’ndan başka tanrınız yoktur. (Araf,59)
   
            Bu değişmeyen cümle peygamberlerin getirdiği inancın temel taşıdır. Bu taş olmadan inanç tutmaz. Bu cümle insan hayatının orta direğidir. Bu direk olmadan hayat yürümez. Bu inanç, istikamet, gaye ve mücadele birliğinin teminatıdır. Bu inançla insan kendi meraklarına tapmaktan kurtulur. Yine bu inançla beşer cinsinden kendisi gibi birine kulluk etmek aşağılığını göstermez. İnsan bu inançla sapık arzularına hâkim olur, dirayet ve cesareti artar.
    İlahi din, bir hayat nizamıdır. Temel kaidesi; beşer hayatına – istisnasız- hâkim olmasıdır. Yalnızca Allah’u Teala’ya ibadetin anlamı ve “Allah’tan başka insanlar için tanrı yok” sözünün manası da budur. İnançta saltanat: Kâinatın rabbinin, Allah olduğuna, her şey kudretiyle var ettiğine, takdiriyle yönettiğine, insanlarında Rabbi olarak onları da kudretiyle var etmiş, takdiriyle yönetmekte olduğuna, insanların günlük hayatlarında O’nun emir ve hükümlerine uymaları gerektiğine ve bu hükümlerin kulluğu icaplarına göre tatbik edilmesi lazım geldiğine inanmak şeklinde tecelli eder. Bu inançlar manzumesi bir demet halindedir. Bütündür, parçalanmaz. Parçalamaya kalkışıldığında şirke düşülür. Ya Allah ile beraber bir başkasına, ya da yalnız başkasına tapılmış olur.
    Her peygamberin söylediği cümleyi Nuh’ta kavmine söylemiş, bu cümleyi yalanlamanın feci akibetini kardeşane bir şefkatle onlara hatırlatmıştı. Nuh (as)’ın daima doğruyu anlatan bir önder olduğundan şüphe edilebilir miydi?
    Doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum demişti Nuh (as).
    Buradan anlıyoruz ki Nuh (as)’ın dini, ahiret inancından bahseden dinlerin en eskisidir. Evet, büyük günün hesap ve cezasından bahsederek o günde onları bekleyen azaptan korktuğunu anlatıyor kavmine. Böylece Kuran, Allah’u tealanın inanç hakkında vaaz ettiği prensiplerle, tarihin derinliklerinden söz etmeye kalkışan “din bilginleri” ve onlara uyan kâfirlerin hatalı metotları arasındaki farkı ortaya koyuyor. Hz. Nuh’un yaptığı bu dürüst, samimi ve açık daveti, milletinin sapıkları nasıl karşılamıştı? Milletinin ileri gelenleri: “biz seni apaçık sapıklıkta görüyoruz” demişlerdi.





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...