4 Şubat 2013 Pazartesi

“Onların işleri aralarında müşavere iledir.” ayetinin tefsiri - Seyyid KUTUB


“Onların işleri aralarında müşavere iledir.”

       İfade-i celile mü’minlerin her işinin müşavere ile olduğunu belirterek hayat müşavere rengini veriyor. Daha öncede belirttiğimiz gibi bu ayet Mekke devrinde ve henüz İslam devleti kurulmazdan önce gelmiştir. Şu halde müşavere hususu müslümanların hayatında devlet yönetimindeki müşavereden çok daha şümulludur. Müşavere İslam cemaatinin alamet-i farikasıdır. Henüz devlet kurulmamış da olsa, İslam cemaati hususi manada müşavere emri ile mükelleftir. Vakıa İslam’da devlet, cemaatin şahsi hususiyetlerinin tabii bir sonucundan başka bir şey değildir.Cemaat ferdi ve içtimai hayata İslam nizamını yerleştirerek devlet etme gücünü kendi içinde ve bünyesinde taşır. Bunun için zaten İslam cemaatinde şura prensibi çok erken gelmiştir. Ve şura mefhumu sırf devlet ve hükümet mekanizmasındaki çerçevesinden çok daha geniş anlamlıdır. Meşveret damgası müslümanca yaşamanın ana damgasıdır. İnsanlığa kumanda etmek için seçilmiş olan seçkin topluluğun ana alametidir ki kumanda vasıflarının en gereklilerinden birisidir.

        Şura prensibinin oluş şekline gelince, bu demirden kalıplar içerisine dökülmüş bir şey değildir. Tamamen zamanın ve şartların ihtiyaç tarzına bırakılmıştır. Buna göre İslam cemiyetinin hayatında müşavere prensibi nasıl tahakkuk edecekse öylece yapılır. Zaten İslam’ın koyduğu prensiblerin hepsi katı şekillerden ve harfi harfine uygulanması gereken hükümlerden ibaret değildir. Her şeyden evvel bir ruh meselesidir. İmanın gönüllerde gerçek manada yer edip etmemesinden ve İslam gerçeğinin amel ve hareketlerde şekil alıp almamasından doğar. İslami prensiblerin derunundaki gizli iman gerçeklerini hiç önemsemeden sırf dış şekillere bakıp bunların üzerinde durmak hiçbir şey sağlamaz. Gerçi bu söz İslam akidesinin mahiyetini iyi bilmeyenler için başlangıçta ele avuca sığmaz gayri mazbut bir ifade imiş gibi görünürse de , İslam akidesi müspet inançları nokta-i nazarından ve diğer sistemlerine hiç göz atmadan temel inançları ele alındığı zaman beşerin kendi bünyesinde kuvvetli etkiler yapan ruhi ve akli gerçekleri ihtiva ettiği görülür. Bu temel esaslar beşer hayatındaki belli sistemleri ve muayyen şekilleri oluşturmak üzere gerekli zemini hazırlar. Bu temel imanın hazırladığı zemin üzerine bilahare gelen ayetler, istenen şekilleri ve sistemleri kurar. Bu gelen hükümler şekil ve sistemleri yeniden meydana çıkarmak için değil, var olanı tanzim içindir. İslami sistemlerin değişik şekillerinden herhangi birisinin kurulabilmesi için önce Müslümanların var olması lazım ve müessir bir iman vasatının bulunması şarttır. Yoksa şekilleri tanzim için gelen hükümler hiçbir şey sağlamaz. Ve İslam nizamının ana vasıflarını taşıyan sağlam bir nizam kurmak mümkün olmaz.

        Ne zaman gerçek manada Müslümanlar var olursa ve ne zaman o Müslümanların kalbinde iman gerçek manada yer ederse o zaman İslam nizamı ortaya çıkar. Ve o Müslümanların hayat şartlarına en uygun olan sistemi ve şekli kurar. Bütün İslami prensibleri en iyi şekilde gerçekleştirir…

[fizilal-i kur’an, c.13, s.136-137]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...