Z-kuşağı üzerinde biraz düşündüm. Her şeyi sorgulayan, aklını kiraya vermeyen vs özellikleri vurgulanıyor.
Mesela nefis ve irade kontrolleri ne durumda bilmiyorum....
Z-kuşağı üzerinde biraz düşündüm. Her şeyi sorgulayan, aklını kiraya vermeyen vs özellikleri vurgulanıyor.
Mesela nefis ve irade kontrolleri ne durumda bilmiyorum....
Bu söz,
kanaatimce içi boş ve yanıltıcıdır. Görünürde parlak olsa da, yer yer insanın işine yarasa da ve dindarlık bilinci zayıf insanların hoşuna gitse de..
Fatiha suresinde her gün Yüce Rabbimizden dilediğimiz “bizi dosdoğru yola ilet” duasında bu yolun özellikleri nelerdir, onunla ilgili mini bir araştırma yaptık. Dua ediyoruz ama arka planının dolu olması gerekir. Doğru yolun gereklerini eğer yerine getirme çabasında olmazsak duamızın arka planı güçlü olsun.
Abdurahman Ateş(*)
Kur’ân, mürteddin durumu ile ilgili olarak dünyevî bir cezadan açıkça söz etmemekte, sadece ahiretteki cezayı hatırlatmakla yetinmektedir
İslam hukukunda, Müslüman iken kendi iradesiyle İslam’dan çıkan kimse anlamında kullanılan “mürted” veya dinden çıkma eylemi anlamındaki “irtidad”ın kapsamı ile bunların cezaları, İslam’ın erken dönemlerinden bu güne tartışma konusu olmuştur. Konuyla ilgili delillerin zahirinden hareketle ortaya konan hükümler ile delillerin arka planı dikkate alınarak yorumlanması suretiyle elde edilen hükümler farklı sonuçların elde edilmesine neden olmaktadır. Bu yazıda netameli olan bu konu ile ilgili delillerden elde ettiğimiz sonuçları değerlendireceğiz. Gerek Kur’an, gerekse Hz. Peygamber ve sahabe uygulamaları referans alındığında İslam’ın, Müslüman olmayanlara, (başkalarına kabul ettirme ve zorlama şeklinde olmaması şartıyla) dilediği gibi inanma ve inançlarını yaşama özgürlüğü tanıdığı görülecektir. “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara 2/256); “Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf 18/29); “Eğer Rabbin dileseydi bütün insanlar iman ederdi, ama insanların kendi iradeleriyle inanmalarını istediği için bunu istemedi. Şimdi sen mi iman etsinler diye insanları zorlayacaksın?” (Yûnus 10/99) âyetleri de bu gerçeğe işaret etmektedir.
Hayatı anlam/maksat seviyesinde yaşayanların 1 dakikası bile çok değerlidir. Anlamı hazmetmek ve perçinlemek için zamana sürekli ihtiyaç vardır. Anlamı elde etme araçlarından/eylemlerinden biri "kitap okuma" ve diğeri ise "tefekkür etmedir"..
Müslüman kardeşleri ile birarada olmayan, sohbet/ders
gibi etkimliklere iştirak etmeyen, bireysel takılan kişiler/gençler popüler
kültürün heva ve hevese dayalı zemininde eriyorlar. Maalesef müşahade ediyoruz.
Müslümanlar
-dogmatik olmamak kaydı ile- cemaat ve sohbet havuzlarını diriltmeliler. Aksi
halde özellikle gençler direnemiyor. Dönüşüyor. Bilinçsizce popüler kültür
dönüştürüyor yoksa bilinçli bir dönüşüm değil...
Ihsan Süreyya Sırma hocamızın konferansından Notlar:
* Eloğlu için, gavur için şii-sünni farketmiyor.
* Katolikler ortodoks Bizans'ı da çok katletti.
* Siz Allah'a güvenirseniz O da size yardım eder.
* Renault ismi, Bizans komutanlarından birinin adı. Kudüs'ü yakıp yıkacagımz diyen bir komutan.
* Selahadin Kudüs'e girerken icerdekilere eman veriyor.
Bugün şu ayeti yerinde yaşadım:
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ
"Ki O'dur beni yaratan, bana doğru yolu gösterecek olan da O'dur."
(Şuara Suresi 78. Ayet)
**
Oysa insan aciz bir varlık. Allah insanı yarattı. Büyütüp geliştirdi. İnsana baktı. Dünyayı insan için elverişli kıldı. Kainat adeta insanın emrinde. Peki insana ne oluyor? Çağının ve atalarının kirlilikleri ile zihnini kalbini kirletip kendisini yaratana sırt dönüyor. İnsanı en iyi tanıyan Allah değil mi? Peki insan hakkında en iyi hüküm verecek olan, kanun koyacak olan yine Allah olmasın mı? Çağın seküler ukalalıgı bize parlak görünebilir. Ancak Allah'ı hayattan dışlayan bu zihniyet aslında Allah'ı inkar ediyor. Peki Allah'ın arzında O'nu inkar etmek de neyin nesi?!
Ancak burası imtihan dünyası herkes istediği şeye inanacak. İnsana da bu özgürlüğü veren yine Allah'tır. Ancak ahirette hesap çok çetin olacaktır....
İnsanın derununda yer alan güdülerden biri de bugünü ve yarını için iz/eser/etki bırakmaktır.
Hayatın şifresi, duadır. Yaratıcıya sürekli yalvarma modu ve O'ndan talep ve O'na teşekkür.. Dua, hayatın özüdür.. Merkezi eylem, duadır. Maksud eylem, duadır. Dilde ve kalpte ve fiilde kendini gösterir ve böylece kulluk gerçekleşmiş olur. Dua bilinci, kime ve nereye ait olduğunun farkında olmaktır. Duanın merkezi, kalptir. Dua bilinci, kalpte karar kılar ve ardından zihne, eyleme ve lisana yansır. Aslolan ilahi rabıtaya muhtaç olduğunun farkında olmaktır. İşte dua, bu rabıtadır.. Rabıta, imana dayalı ilahi bağlantıdır.. Şirkten ari olmalıdır. Dua ederken Yaratıcının Semi', Basir, Habir, Latif olduğunun farkında olmak, rabıtayı Şirkten korumayı sağlar..
Dua, Allah'a çağrıdır, Allah'ı hayata davet etmektir. Yeme İçme yatma vb ihtiyacı olmasa insanın ölene kadar hep dua etse yeridir.Lgbt rengi gökkuşağı rengi diye ilahi kudret sonucu oluşan gökkuşağına ve rengine düşman olmamalıyım. Gökkuşağı ve renkleri lgbt'den önce de vardı.
Müslümanlar, gençlerinin niçin deizm'e veya ateizm'e kaydıklarının sebebi olarak 'kendilerinden' kaynaklı bir sebeb arıyorlarsa, bana göre ne ayet ne de hadis buna sebebtir, asıl sebeb,
SON BİTİRDİĞİM KİTAB ile Avnullah El Kazimi ismini ve yaşadıklarını öğrendim. Halide Nusret Zorlutuna'nın babası.
"Cami cemaati" olgusu sosyolojik bir vakadır. İçi boş bir olgu değildir. Sakin ve önemli bir alan. Birçok entelin ihtiyaç duyacağı bir zemin. Tabi aynı zamanda cami cemaatinin de entellektüel zemine ihtiyacı var.. Bundan da önce Kur'an'ı anlamaya ihtiyaçları var. Duygusallıktan kaynaklanan efor ile sabah namazını cemaatle kılma durumları var iken sosyal hayatta aktif dindarlık üretme konusunda zayıflar. Bu nedenle sakin/anlamlı/içi dolu bir zemin olan "cami cemaatine" hikmetle yaklaşıp Kur'an'ın anlamı ile buluşturup bütüncül/muhkem/sosyal dindarlık seviyesine çıkması sağlanmalıdır.
Diyanet bunun üzerinde çalışmalar yapmalıdır.
Aksi halde tek tip, robotik, din içinde "din" olan yapıların kucağına itilirler..
İnsanın kendini tanıması ve geliştirmesi için bir zıddına ihtiyacı var. Yahut kendisinden farklı olana.
İnsanlık, bu ontolojik/fıtri/doğal rekabet zemininde gelişir. Bu nedenle fıtri farklılıkları yok etmek, her şeyi tektipleştirmek insanlığın gelişimine darbedir. İnsanlık zıdlarla kaim olup ilerlemektedir.
Ben sendeki farklılığı görüp kendimi kontrol edeceğim, sen bendeki farklılığı görüp kendini kontrol edeceksin. Bu bir nimettir.
Devletler tek tipleştirme ile halkı iyi yöneteceğini sanıyor ama istidatları törpülüyor farkında değil. Böylece robotlaşmış insanlık oluşuyor. Diğer adıyla sömürü...
Kişi ve kurumların işlediği hatalar, islam’a ve Müsümanların geneline mal edilmemelidir. Bu nedenle İslamî kavramları, yanlış kullanan kişi ve kuruluşların tasallutundan, tekelinden kurtarmamız gerekmektedir. Bu minvalde; tevhid, şirk, küfür, cihad, şehadet ve hüküm gibi kavramları tekfirci grupların; cemaat, hizmet, himmet, abi, abla, ihvan gibi kavramları da pragmatist kişi ve grupların elinden kurtarmak gerekir.
Bakın!! İbni Teymiyye Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen NECAŞİ hakkında şöyle der:
Özellikle geçmişteki alimlerin kitaplarını okuyup kendilerini geliştirerek fikir sahibi olanlara, hâla "sen arapça biliyor musun?", "Sen şunu biliyor musun?", "Oniki ilmi aldın mı?" gibi sözde mantıklı gibi görünen soruları soranlar aslında şunu söylemiş oluyorlar:
"Yahu kardeşim ben bir alimin peşine körü körüne takıldım. Yıllarca o ne dediyse ben onu yaptım. Başka incelemeler ve mukayeseler yapmadım, yapmam da. Benim yaşadığım zamanda yaşayan alimler kim oluyor ki kitap yazıp milleti aydınlatacak. Ben geçmiştekiler ne yazmışsa ona uyuyorum. [Sofrada ne varsa hepsini abur cubur yiyen obez misali]. Sen de şimdi kalkmış o inandıklarıma/yediklerime itiraz ediyorsun. Ne kadar okuma yaparsan yap seni Arapça bilmemekle köşeye sıkıştırıp kendi körlüğümü örtbas ederim.... vs vs"
25 yaşına kadar sınavlarla, testlerle, rekabetle hayata sözde hazırlanan genç, maaşlı olduğu günden itibaren yarışın ve sınavın bitmesi ile kendini öyle bir rehavete bırakır ki, sanki cennete girmiş.
Baksanıza taa peygamber zamanındaki "modernler" de bir kulp bulmuşlar kendilerine... Hatta başka ayetlerde "bu Kuranı değiştir" diyor müşrikler. bugünkiler de peygamberin uygulama biçimini gözardı ederek anlamları modernize edip değiştiriyorlar. Peygamber kendi çağdaşları olduğu halde inen vahye "bunlar öncekilerin masalları" diyor o günün müşriği... Demek ki inanmak istemeyen kendine çok rahat kulp bulabiliyor, dün de bugün de... O halde bugünki modernite ile mankurtlaşmış zihinlerin Kur'an'a yaklaşımlarına dikkat edelim. Çok parlak söz ederler ama aslında yüreklerine ilk karar kılan modern yaşam algısıdır, Kur'an'a da bu algı ile yaklaşıyorlar... Ayetler nahl suresinden....
/
Aman Allahım!! Tarih okuması yapamamak ne de berbat bir durum. Oysa bunu diyenlerin kendileri de 'masal' oldular.. İlahi vahyin sürekliligini 'eskilerin masalları' diye okumak ne de ucuz bir okuma! Oysa Vahiy çaglarüstü bir gerçekligi barındıyor içinde.. Ayetin devamında diyor ki Rabbimiz mana olarak, bilgisiz insanları Allahın yolundan bu şekilde saptıranlar onların da yükünü taşıyacaklar kıyamet gününde...
__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...