1 Haziran 2021 Salı

Tevhid, Tekfir ve Şirk Üzerine - Said Ali Ekinci

Kişi ve kurumların işlediği hatalar, islam’a ve Müsümanların geneline mal edilmemelidir. Bu nedenle İslamî kavramları, yanlış kullanan kişi ve kuruluşların tasallutundan, tekelinden kurtarmamız gerekmektedir. Bu minvalde; tevhid, şirk, küfür, cihad, şehadet ve hüküm gibi kavramları tekfirci grupların; cemaat, hizmet, himmet, abi, abla, ihvan gibi kavramları da pragmatist kişi ve grupların elinden kurtarmak gerekir.

Tekfir konusunda çok istekli ve ısrarcı olan kişi ve gruplar bunu acımasızca kullanmakta, kendileri gibi düşünmeyen, inanmayan ve davranmayan Müslüman kişi ve kurumları hedef almakta, tekfir etmekte ve imkân bulunca da onlarla savaşmaktadır. Bu şekilde, birbirlerine karşı merhametli, kafirlere karşı onurlu ve çetin olması gereken Müslümanlar, birbirlerine karşı şiddetli davranmakta hatta birbirleriyle savaşmaktadır. 

Müslümanların, derslerine iyi çalışmaları gerekir. Bunu yapmadıkları takdirde, dost edinmesi gerekenleri düşman, düşman edinmesi gerekenleri de dost zannedebilmektedirler. Bu minvalde, kendi kavramlarını Kur’an merkezli, Sahih Sünnet örnekliğinde, tarihi süreci de dikkate alarak okuyup anlamlandırmak durumundadır. Müslüman önce kendisi doğrusunu okuyup, anlamalı ve yaşamalıdır. Sonra da doğru bildiği, inandığı ve yaşadığı doğruları tebliğ etmelidir. İslamî çalışma yürüten kişi ve kurumları hedef almak yerine, onlarla kardeşlik hukukunu geliştirmelidir. Sonra da onlarda inanç, ibadet, fıkıh, usul ve üslup konularında gördüğü hataları kardeş üslubuyla düzeltme yoluna gitmelidir. Yüce Rabbimiz Hz. Musayı, Firavuna gönderirken (Ta-ha, 44) “Ona yumuşak söz söyleyin” buyurmaktadır. Firavun bile yumuşak sözü hak ediyorsa, din kardeşimizden bunu neden esirgeyelim ki? Hem de Zariyat, 55 “Öğüt ver, kuşkusuz ki öğüt Mü'minlere fayda verir.” ayetine rağmen.

Söz ve fiilerinde şirk olduğunu düşündüğümüz kişi ve kurumlarla direk savaşmak, Allah’ın emri de değil isteği de. K.Kerim’in tamamında yer alan savaş içerikli ayetlerin tarihi arka planı mevcuttur. Muhataplar zaten saldırıya geçen “Kureyş ordusu, Yahudi ve Hristiyan ordularıdır.” Küfür ve Şirkine karar verdiğimiz (O kararı vermek de bizim yetkimizde mi onu da düşünmek gerekir.) kişi ve kurumlara yönelik hikmetli, anlamlı, akıllı yöntemler geliştirmeliyiz. Örneğin Hz. Peygamber küfür ve şirk içerisinde olduğunu Allah’ın sayesinde bildiği Kureyş halkına tebliğde bulunmş, onları İslam’a davet etmiştir. Onlar İslama gelmedi diye onlarla savaşmamış, bilakis müşrik Kureyş, başta Rasulullah olmak üzere Müslümanlara baskı ve şiddet uygulamış, Onları hicret etmeye zorlamış, canını zor kurtarıp kaçtıkları Medinede bile Müslümanları rahat bırakmamıştır. Medine’de Müslümanlar bir devlet (Meşru bir otorite) olduktan sonra, kendilerine savaşanlara karşı savaşmalarına izin verildi. (Hac, 39; Kendileriyle savaşılan kimselerin, zulme uğramaları nedeniyle, savaşmalarına izin verildi... Bakara, 190: Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Fakat Allah'ın koyduğu kuralları çiğneyerek haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.) Bize savaş açmadıkları müddetçe, hiçbir kişi ve kuruma karşı Müslüman olmadıklarından dolayı savaşmaya, onları öldürmeye; canlarına, ırzlarına ve mallarına el koymaya hakkımız yoktur. 

Tekfir, kişilerin inisyatifinde olmamalıdır. Hristiyanlıkta bir kurum olmasına rağmen bunun bedeli ağır ödendi. Çünkü tekfirin hukuki sonuçları vardır. Gerçekten İslam’dan çıktığına, küfre düştüğüne inanılan kişinin nikahı düşer. Bu başlı başına bir felakettir. Bundan sonra da o kişi ile ilgili diğer hukuki süreçler işletililir. Şahitlik, miras, zekat vs. Bunların hepsi ancak bir İslam Devletinde yapılacak uygulamalardır. Bireyler, kendi başına “Şu kişi müşrik oldu, şu kişi kafir oldu, hadi gidip icabına bakalım.” diyemez, sadece onunla olan münasebetini düzenler. Örneğin, K.Kerim’e göre “Zina eden kadın ve erkeğe 100 değnek vurulur. (Nur, 2) Peki çevremizden birileri zina edince, gidip yüz değnek vurabilir miyiz? Mümkün değil. Peki ne yapmalıyız? O kişlerle olan münasebetlerimizi gözder geçirir, ona göre tavır alırız. Tevbe ederler, etmezler, pişman olurlar, olmazlar. Bu, onlarla Allah arasındaki bir konudur artık. 

Küfür ve Şirk konusu da böyledir? Biz Tevhid, Küfür ve Şirki doğru okuyalım, doğru anlayalım. Tevhidi yaymaya çalışalım. Varsa çevremizde, sözümüzün geçtiği yerlerde, yakınlarımızı ıslah etmeye çalışalım. İnsanlara küfür ve şirkin zararlarını anlatalım. Kendimizde ve sözümün geçtiği kişilerde Şirk türlerininin olmaması için çaba gösterelim. Furkan Suresi 43. ayetinde yer alan “Hevasını ilah edineni gördün mü?” tehdidinin bizi de hedef alabileceğini, bizim de kendimizi yoklayıp nefsimizi görünür görünmez “Şirk bataklığından” arındırmamız gerektiğini bilelim. Zira, kendimizi bu musibetten arındıramazsak tüm amellerimiz boşa gider. “Başkalarını düzeltelim” diye yola çıkan bir sürü kişinin aslında “kendisinin düzelme ihtiyacının herkesten daha fazla olabileceğini” hesaba katalım. “Başkalarına iyiliği emrederken kendilerini unutanlar (Bakara,44) gibi olmayalım. 

Yüce Rabbimiz bize, Tevhide inanmayı, tevhidi yaşamayı, küfrün ve şirkin her türlüsünden uzak yaşamayı nasip eylesin. Bizim elimiz ve dilimizle hiçbir Müslümanın malına, canına, ırzına, dinine ve ahiretine zarar verdirmesin. Bu düşüncelerle sizi Allah’a emanet ediyorum. Selam ve dua ile.

Sait Ali Ekinci

 29.05.2021/Drammen/Norveç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...