29 Şubat 2012 Çarşamba

İslam ve Hayat

İslam, 'beni hayatınızın aralarına serpiştirin' demiyor.
 
İslam, 'hayatınızda bana ait olmayan şeyleri süpürün ve beni oraya yerleştirin' diyor.
İslam, serpiştirme değil bütünüyle yerleşmek istiyor kalp sarayına...
 
Rabbim bizi buna güç yetirenlerden eyle...

İnsan, Vahiy ve Ruh

İnsan vahye ihtiyacını ne zaman hisseder?
- Ruhunda bir daralma hissettiği zaman..
Peki neden o zaman, bunu hisseder?
- Çünkü Vahiy, kendi adından birinin de 'Ruh' olduğunu söyler.
Ey İnsan! Sana ruh üfleyen Allah'ıın kelamının bir adı da RUH'tur.. Yani senin ruhunun kitaba dönmüş hali.. O halde, ruhunda bir bozulma hissettiğin zaman, yedekteki bozulmayan/korunan ruhu (vahyi) kullan ve yenile kendini..
Ruhsuz icatlardan medet umma!
Ruhsuz kalmış kişiliklere özenme!
Ruhu dışlayan kitaplardan uzak dur!
Ruhsuz bir hayatı asla ve asla deneme!!!!

'Hepimiz Ermeniz' - 'Hepimiz Türküz' Darlığı

"Hepimiz Ermeniyiz" diyenler... Söylemlerini bir etnik köken üzerine bina ettikleri zaman işi ne kadar berbat ettiklerini şimdi anladılar mı?
"Ben Müslümanım" veya "ben hristiyanım" veya "ben türküm" veya "kürdüm" ve "insanların katledilmesine karşıyım" deselerdi daha gerçekçi olmuş olurlardı...
Şimdi de Ermenilerin yaptığı zulüm için
 "Hepimiz Türküz" diyorlar... 
AL BİRİNİ VUR ÖTEKİNE... 
Mazlumlar böyle mi savunulur? Yuh be..
Üstelik küfürlü pankartlar asacak duruma geldiler... Sorun ne sorunu??
Sorun "ilahi çizgiden uzak olma" sorunu!!

27 Şubat 2012 Pazartesi

Parçalanmış Kişilik

Parçalanmışlık bir kişilik halinde yaşamak, kişilikli olmanın tadına varamamak demektir...
 
Okumak, parçalanmış kişiliği yamamak demektir veya deri değiştirmektir...
 
Okumamak ise daha da parçalanmak ve bir hiç olmaktır...

25 Şubat 2012 Cumartesi

İMAN / Mustafa İSLAMOĞLU (18.baskı)

Batı; ilmi, Adem'i cennetten kovdurtan yasak meyve olarak algıladı (s.12)

*
Batı, ortaçağda akılsız imanın günümüzde ise imansız aklın dengesizliğinde bocalayıp durmaktadır. (s.12)
*
Bugün ümmet ilahi adaleti yeryüzünde gerçekleştirecekse eğer bunu teknolojik ve maddi alandaki üstünlüğüyle değil, daha çok çağdaş uygarlığın, iktidarından alaşağı ettiği iman ve ahlakı yeniden iktidar mevkiine geçirerek gerçekleştirecektir. (s.18)
*
Kur'an, imanın oluşturduğu örgüte Hizbullah, şeytanın oluşturduğu örgüte Hizbuşşeytan adını vermektedir. (s.28)
*
 Muharrifler, mücedditlerin en şiddetli düşmanı olagelmişlerdir. (s.28)
*
İslam akidede, rububiyette, uluhiyette, düşüncede, eylemde, ibadetteve siyasette özetle tüm alanlarda tevhidi öngören bütüncül bir hayat nizamıdır. (s.30)
*
Haricilerin Necedat kolu, ısrarla yalan söyleyenin kafir olacağını iddia etmekle birlikte içki içene uygulanması gereken had cezasını da kabul etmiyorlardı. Yine bazıları Kur'an'da olmadığı için recm cezasını da reddediyorlardı. (s.38)
***
Cehmiyye'den bazıları Allah'ı görmek istedikleri için Hz. Musa'yı, Maide 116'da nakledilen sözünden Hz. İsa'yı tekfir edecek kadar aşırı gittiler. (s.38)
***
Tarihi mürcienin en büyük cinayeti, müslümanı küfür ve nifaka, şirk ve zulme karşı duyarsızlaştırması, bağışık hale getirmesi, laubalileştirmesi olmuştur. (s.46)
***
Kufe'de bir boşboğazın laf olsun diye sorduğu soru Basra ilim mahfillerinde ciddi ciddi tartışılan, hayati ve akidevi bir konu haline gelecek ve tabi verilen cevap da akidevi olacaktı.
İşte size Kelamın akideleşmesi... (s.55)
*
Maturidi kelamcısı Nesefi, iman esaslarını altı madde değil, beş madde olarak sayıyor. Bunlar içerisinde 'kadere iman' maddesine yer vermez. (60)
*
Tevhid, İslam itikadının anahtarı, insanı en geniş manada mazi, hal ve müstakbel olarak kuşatan bitimsiz hayatın muazzam felsefesi. (91)
*
Allah'ın kendisine verdiği görevi aksatmadan yerine getiren güneş, mükemmel müslümandır. (93)
*
Allah'ı dünyaya ve dünya işlerine karıştırmak istemeyenlaik mantığa ilahi bir red olan şu ayeti alıntılamakta fayda var: "O GÖKTE DE İLAHTIR, YERDE DE İLAHTIR."(43/84) (96)
*
Tevhid ancak muvahhid toplumların eliyle ikame edilir. (97)
*
"Ummetukum ummetun vahide.." (21/92)
*
'Lailahe' bir enkaz temizlemedir. Daha önceden kabe yerleşmiş sahte ilahları ve onların tüm kalıntılarını temizleme operasyonudur. (103)
*
Gayb bilinci, her an Allah'la olmaktır. O'nu kendinize şah damarından daha yakın hissetmek,O'nun tarafından korunduğunuzu, gözetildiğinizi duyumsamaktır. (110)
*
Gayb bilinci, göksel bir sigortadır. (110)
*
Sorumsuzca bir hayat sürmek isteyenler Allah'sız bir dünyanın özlemiyle yanıp kavruluyorlar. (113)
*
Çağın lezzete ve şehvete dayalı akidesi ve bu imansız akidenin ibadethanelerine dönüşen bankalar, stadlar, diskolar, borsalar, anıtlar, anıt-mezarların işlev açısından Samiri2nin buzağısından ne farkı var? (123)
*
İblis'i kafir eden, mel'un eden ve matrud eden neydi? Elbette Allah'a inandığı halde O'nun hükmüne razı olmamasıydı. O'nun hükmüne razı olmayan, O'na O'nun yaratıcılığına, yüceliğine inansa ve O'ndan korktuğunu söylese yine de O'nu inkar etmiş sayılır. (127)
***
Materyalizm, Pozitivizm, Naturalizm, Laisizm birer akide hizbidirler. Bu ve buna benzer hiziplerden birinin dünya görüşüne inanan, İslam'ın dünya görüşünü reddediyor demektir. 
Eğer demokrasi fikir ve inanç hürriyeti değil de kanun koymada beşer iradesini mutlak irade kabul eden bir sistem olarak tanımlarsa bu durumda demokrasi de akide hizbi haline gelir. (135)
***
Şirkin en yeni ve çağdaş biçimi Laisizm/Liberalizm adı altında pazarlanmaya çalışılmaktadır günümüzde. (136)
***
Tağutu inkar, Allah'a imanın olmazsa olmaz şartıdır. (143)
***
Tağut, insanoğlunun ilahlaştırdığı her şeydir. Daha doğrusu tağut insanla Allah arasına gerilen şeylerin tümüne verilen ortak isimdir. (147)
***
Besmele; insanın Allah'la iş yapması, Allah'ı işine karıştırmasıdır. Dolayısıyla besmele Allahsızlığı reddir. (156)
***
İnsanların önderlerini, din ulularını, büyüklerini hatta paygamberlerini rabbler edinmeleri sevginin ve bağlılığın cinayet derecesine vardığı bir aşırılık örneği. Allah bundan müslümanları şiddetle reddediyor. (158)
***
Yusuf peygamber dahi kendisine madden emeği geçen Mısır'lı bakanı rabbi (rabbim, efendim, büyütenim, besleyenim) diye anacak ve onun karısının meşru olmayan isteğini reddecektir. (158)

*
Külli kader: Külli iradenin insana irade hakkı vermediği kaderdir.
Cüz'i Kader: Sonuçlarının insanın cüz'i iradesiyle belirlendiği kaderdir. (163)
***
Allah zoraki imanı değil, seçim ve iradeyi insanın kaderi olarak yazdı. Artık insan kaderiyle başbaşaydı. Yani özgür seçimiyle: "De ki: Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." (18/29) (166)
***
İnsan eyleminin yaratıcısı değil sahibi ve tek sorumlusudur. Çünkü onun kaderi seçmektir. (169)
***
İman-amel konusundaki klasik sunni tavır toplumdaki ahlaki hassasiyetin zayıflamasına neden olmuştu. Öyle ya, eğer her türlü ahlaksızlığı yaptıktan sonra insanın imanına hala hiçbir zarar gelmiyorsa ahlaklı olmak bir parça enayilik olarak algılanacaktır. (171)
***
Düşmek kaderse, kalkmak da kaderdir. 
***
İnsanın kaderi seçmektir. Siz seçersiniz o da sizin kaderiniz olur. (175)
***
Nebiler yangın kulesinin uykusuz nöbetçileridir. Bir ömür gözlerini kırpmadan yangınları topluma haber vermişlerdir, insanlar yanmasın diye gerekirse ateşe gönüllü atlamışlardır. (212)
***
Zahirci anlayışın yaptıkları:
"İhramdan çıktığınızda avlanınız." ayeti zahirine göre alınarak ihramdan çıkınca avlanmanın farz olduğu sonucuna varılmıştır.
Yine peygamberin bir hadisine dayanarak uykudan uyananın ellerini yıkaması farz olarak kabul edilmiştir. (230)

24 Şubat 2012 Cuma

Yurovizyon üzerine

Yurovizyon üzerine....
Bence artık kurtulmalıyız batının organizasyonlarından.. bütün bu tarz organizasyonlar batının alçak yüzünü gizlemek için yapılıyor.. Mesela batı bir yeri işgal ediyor ve orada kan akıtıyor daha sonra da yine batı ürünü bir kuruluş BM, gidiyor oradaki bazılarının yaralarını sarıyor.. Kültürel bir miras varsa bir yerde batı oraya UNESCO adı altında konuyor.. Batı bir yandan sömürüyor bir yandan gülücükler saçıyor etrafa... Acun ILICALI gibi taklitçiler mesela.. Batıdaki programları kopyala-yapıştır yaparak ülkemize kazandırıyor!.. 
Ne faydası oldu bunların ülkemize Allah aşkına... Yeter bence.. bizlerde bu tarz paylaşımlardan kurtulmalıyız.. Bizi beğenecek olan doğal halimizle beğensin... Dur demeniz zamanı geçiyor artık... Batı medeniyeti çökmüş bir medeniyet ve bizler hala onun kırıntıları ile yaşıyoruz... Dev gibi İslam medeniyetini tekrar dirilteceğimiz yerde... Bu bahsettiğim meseleler ile şu yurovizyon saçmalığı ile dolaylı değil direkt bağlantılı... Umarım ne demek istediğim anlaşılmıştır...

20 Şubat 2012 Pazartesi

Modernist Eklenti Kıskacındaki Müslümanlar

 Modernizmin eklentilerinden bir türlü kurtulamayan imanlı kalpler...                              
Yürek yakıcı.. İç acıtıcı... Yüreklerdeki imani çığlığın sesi duyulduğu halde bu modernist eklentiler öyle hakim olmuş ki... Şeytani cephe , imani cepheye diyor ki: 'Böyle.. Sen beni de kabul edeceksin bu yürekte.. Ben yıllarımı verdim'.. İmani cephe garib, mahzun ve dertli...
 
Devrimin en esaslı coğrafyası YÜREKTİR...

13 Şubat 2012 Pazartesi

Sevgililer Günü İle İlgili Kısa Not

 
Sevgililer Gününün tarihsel arka planı bir yana, bugünün İslam Medeniyetine ait olmaması da bizim için önemli bir gerekçe...
İslam Medeniyetinin gençleri, sevgilileri (evlenecekleri veya evli oldukları kişiler/flört değil) ilgili ne yapması gerektiğini Batı Medeniyetinden öğrenmez..
Bu meseleye medeniyet bazından bakanlar rahatlıkla işin içinde bir AŞAĞILIK KOMPLEKSİ olduğunu görecekler.
Sevgilim yok marazına düşenlerde, bu aptalca işin bir sakat bir sonucu.
KİM BU SAKAT SONUÇTA ROL ALMAK İSTER?.

Namaz... Askerlik... Yıldızlar... Ve Rabbimiz... (Harika bir yazı)

Bir asker, namaz kılan diğer askere sordu...:
- Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun.

Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:

- Şu insan niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. ''yat'' dese yatıyor, 'kalk' dese kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?'

Diğer asker cevap verdi:

-'Evet! O da benim gibi biri insan ama rütbesi var, omuzun da yıldızı var'.

Namaz kılan askerin cevabı müthişti:

-Ey arkadaş! Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana
itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini
tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren Allah’a niçin itaat etmeyeyim?
Niçin namaz kılıp emrini yerine getirmeyeyim?

(alıntı)

12 Şubat 2012 Pazar

Çıkar ilişkisine dayalı bir İman Nifak



 
Çıkar ilişkisine dayalı bir İman: Nifak!

El Esmaul Husna derslerinden aldığım notlar


İki haftada bir Hilal Tv'de yayınlanan El Esmaul Husna derslerinden aldığım notlar
El Hayy - El Kayyum
- Ölüm, imansızların kaldırabileceği bir yük değildir.
- Ölüm, yokluk değildir.
- Ahirete inanmyanlar, insanı bitiren bir nihilizmin gayyasına yuvarlanırlar.
- Hayatın büyüsüne kapılanlar, hayatı anlayamaz ve yaşayamazlar.
- Hayatın nesnesi olursan hayvanlaşırsın ey insan! Çünkü hayvanlar hayatın nesnesidirler.
       

 

11 Şubat 2012 Cumartesi

Şehid İmam Hasan El Benna

"Biz vatanımızın sınırlarını, inanç ve imanımızla çizeriz."

Şehid İmam Hasan El Benna
Şehadetinin 63. yıldönümünde rahmetle anıyoruz.
"Rabbim bizleri salihlerin izinden ayırmasın."

10 Şubat 2012 Cuma

Ama'lı Cümleler...


Allah'ın iradesi ile kulun iradesinin geçişliliği


Ataların yolu mu? Hakikatin yolu mu?... Ateş mi? Köz mü?...


İslam Kadını ve Erkeği

İslam kadınının ve erkeğinin en önemli özelliği, namahrem ile arasına mesafe koymasıdır.
Mesafe koymayanın derinliği azalır.
Derinliği olmayan ise içinde inci mercan taşıyamaz.
Sadece taş taşır...

Ey milletim, Allah’a kulluk ediniz. O’ndan başka tanrınız yoktur. (Araf,59)



    Ey milletim, Allah’a kulluk ediniz. O’ndan başka tanrınız yoktur. (Araf,59)
   
            Bu değişmeyen cümle peygamberlerin getirdiği inancın temel taşıdır. Bu taş olmadan inanç tutmaz. Bu cümle insan hayatının orta direğidir. Bu direk olmadan hayat yürümez. Bu inanç, istikamet, gaye ve mücadele birliğinin teminatıdır. Bu inançla insan kendi meraklarına tapmaktan kurtulur. Yine bu inançla beşer cinsinden kendisi gibi birine kulluk etmek aşağılığını göstermez. İnsan bu inançla sapık arzularına hâkim olur, dirayet ve cesareti artar.
    İlahi din, bir hayat nizamıdır. Temel kaidesi; beşer hayatına – istisnasız- hâkim olmasıdır. Yalnızca Allah’u Teala’ya ibadetin anlamı ve “Allah’tan başka insanlar için tanrı yok” sözünün manası da budur. İnançta saltanat: Kâinatın rabbinin, Allah olduğuna, her şey kudretiyle var ettiğine, takdiriyle yönettiğine, insanlarında Rabbi olarak onları da kudretiyle var etmiş, takdiriyle yönetmekte olduğuna, insanların günlük hayatlarında O’nun emir ve hükümlerine uymaları gerektiğine ve bu hükümlerin kulluğu icaplarına göre tatbik edilmesi lazım geldiğine inanmak şeklinde tecelli eder. Bu inançlar manzumesi bir demet halindedir. Bütündür, parçalanmaz. Parçalamaya kalkışıldığında şirke düşülür. Ya Allah ile beraber bir başkasına, ya da yalnız başkasına tapılmış olur.
    Her peygamberin söylediği cümleyi Nuh’ta kavmine söylemiş, bu cümleyi yalanlamanın feci akibetini kardeşane bir şefkatle onlara hatırlatmıştı. Nuh (as)’ın daima doğruyu anlatan bir önder olduğundan şüphe edilebilir miydi?
    Doğrusu sizin için büyük günün azabından korkuyorum demişti Nuh (as).
    Buradan anlıyoruz ki Nuh (as)’ın dini, ahiret inancından bahseden dinlerin en eskisidir. Evet, büyük günün hesap ve cezasından bahsederek o günde onları bekleyen azaptan korktuğunu anlatıyor kavmine. Böylece Kuran, Allah’u tealanın inanç hakkında vaaz ettiği prensiplerle, tarihin derinliklerinden söz etmeye kalkışan “din bilginleri” ve onlara uyan kâfirlerin hatalı metotları arasındaki farkı ortaya koyuyor. Hz. Nuh’un yaptığı bu dürüst, samimi ve açık daveti, milletinin sapıkları nasıl karşılamıştı? Milletinin ileri gelenleri: “biz seni apaçık sapıklıkta görüyoruz” demişlerdi.

...KLAS DURUŞUMUZ... Mustafa İSLAMOĞLU


9 Şubat 2012 Perşembe

Bizi Bir Araya Getiren Hiç Mi Birşey Yok Yani?

Bizi Bir Araya Getiren Hiç Mi Birşey Yok Yani?

Tamam kardeşim..
Sen İbn Arabi'yi sev, ben İbn Teymiyye'yi; ama bir araya gelince, mesela el-Gazzali'den falan konuşalım..
 
Tamam kardeşim..
Sen Erbakan'ı sev, ben hiçbirini sevmeyim; ama bir araya gelince, mesela Abdulhamid'den falan söz edelim..

Tamam kardeşim..
Sen oy kullan, ben kullanmayım; ama bir araya gelince, mesela hilafetten falan bahsedelim..

Tamam kardeşim..
Sen ehl-i tarik ol, ben ehl-i hadis; ama bir araya gelince, mesela İmam Azam'ı falan konuşalım..

Tamam kardeşim..
Sen Ruhu'l-Furkan oku, ben Fî Zilâli'l-Kur'an okuyayım; ama bir araya gelince, mesela Kurtubî falan okuyalım..

Tamam kardeşim..
Seni ve beni bunlar da mı bir araya getiremedi?
En azından hadi gel, birbirimize ashabı anlatalım..

Olmaz mı???
Bizi bir araya getiren hiçbir şey, gerçekten yok mu???

Bilal Hattab abimizden ..

Dindar Nesil İçin Söylenmesi Gereken

Dindar/şuurlu bir neslin yetişmesini istemeyenler daha açık konuşsun!!
Madem din istismar ediliyor bu şekilde, o halde kendileri istismar etmeden bu nesli yetiştirsinler.
Ayrıca dindar nesil isteği, bu işi gönüllü kabul edenler için geçerlidir. Yoksa birilerini zorla/devşirme müslüman yapmak için değildir.
İslam şerefli bir dindir.

DİNDAR/ŞUURLU NESİL (Yazı)

İnsan hakları belgeleri, ana babalara, 18 yaşına kadar çocuklarını kendi inançları doğrultusunda yetiştirme hakkı tanıyor. TC Anayasası'nın 24. maddesi de küçüklerin alacağı din eğitim ve öğretimini velilerinin isteğine bırakıyor. Bu durumda devletin vazifesi, çocuklarını "dindar Müslüman" insanlar olarak yetiştirmek isteyen ana babalara bu imkanı hazırlamaktır. Bu madde bugüne kadar işletilmedi, yeni bir anayasa çalışması yapılıyor, Başbakan da "çocuklarını dindar Müslüman" olarak yetiştirmek isteyenlere yardımcı olacaklarını ifade etmiş oluyor. Onun sözlerini "ülkenin bütün çocuklarını, velileri istesin istemesin dindar Müslüman yapacağız" şeklinde anlamak için "anlama arızalı" olmak gerekiyor. (Hayrettin Karaman)
Yazının Devamı İçin Tıklayınız 

İMAN VE SALİH AMEL

Düşünce ve kalp alanından eylem ve hareket alanına çıkmamış olan İMAN, meyvesiz ağaca benzer. 

(Mehmet Soysaldı/Kurani Hayat Dergisi)

7 Şubat 2012 Salı

Tefsir Dersi-Fizilal-Zümer:8

Tefsir Dersi/Fizilal
İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir. Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle biraz eğlenedur. Çünkü sen muhakkak cehennemliksin.” (Zümer:8) 
          İnsanın karakteri kendisine bir zarar ziyan dokunduğu apaçık meydana çıkar. O zaman maskesi düşmüş, önündeki perde kalkmış ve vehimleri dağılmıştır. Artık derhal Rabbine yönelir, yalnızca O’na döner, O’ndan başka kendisini kurtaracak olmadığını idrak eder. İddia edegeldiği ortak ve şefaatçilerin yalan ve asılsız olduğunu bilir.
         Ne zaman ki o zarardan kurtulup bolluk ve genişliğe kavuşur, Allah’ın nimeti gelir, başındaki bela gider, bakarsın ki bu insan derhal dönüş yapmış, maskesini tekrar yüzüne takmış, Rabbine karşı tevbesini, yalvarıp yakarışını, O’nu tevhid ve tesbih edişini, mihnetli günlerinde, O’ndan başkasını sıkıntısını giderecek kimse bulunmadığı zamanlarda yalnız O’na avuç açıp boyun büküşünü unutuverir. Bunların hepsini unutur da Allah’a bir de eşler, ortaklar koşmaya başlar. İlk cahiliyet dönemindeki gibi ya bir takım tanrılara tapar yahut bazı uydurma değerlere, şahıslara ve şekillere. Pek çok cahiliyet dönemlerinde olduğu gibi, bunları kendi nefsinde Allah’a ortak koşar. Artık o nefsanî arzularına, meyillerine, ihtiraslarına, korkularına, malına, evladına, hükümdarlara, ekabir takımına tapmaya başlar. Tıpkı Allah’a taparcasına veya daha fazla. Bu uydurma tanrıları Allah’ı severcesine sever. Şirk, çeşit çeşittir. Gizli olanı var ki, bunun şirk olduğunu çoğu kimseler bilmez; çünkü bilinen şirk şeklinde değildir, oysa o, şirkin ta kendisidir.
        Netice itibariyle Allah’ın yolundan sapılır. Zira Hak yol birdir, iki olamaz. İbadeti yalnızca O’na yapmak, ancak O’na yönelip,  O’nu sevmek, işte Allah’a giden tek yol budur. Allah akidesi, kalbde ortaklığa yer vermez. Ne mal, ne evlat, ne vatan, ne toprak, ne dost, ne de hısım… Bunlar ve benzerlerinden her hangisi kalbe yer ettiğinde bu Allah’a ortak koşmaktır ve O’nun yolundan sapmaktır. Burada bunlarla biraz oyalandıktan sonra gideceği yer ateştir:
       “De ki: Küfründe biraz eğlenedur. Çünkü sen muhakkak cehennemliksin”
Bu dünyanın her çeşit metaı, uzun ömürlü olsa da, azdır. Kişinin yeryüzündeki günleri, ne kadar yaşasa da, sayılıdır. Belki bütün beşer cinsinin yer üzerindeki hayatı, Allah’ın ebedi günlerine kıyasla, geçici bir eğlenceden ibarettir.
(fizilal-i Kuran c:12, s:432)

6 Şubat 2012 Pazartesi

İslami Hayatın İnşası

İslami Hayatın İnşası kutlu bir görevdir.
Bu görev fıtri..
Bu görev tatlı..
Bu görev ilahi..
İnsanı yücelten ve koruyan bir görev..
Tercihiniz size aittir..
Bu saflara katılmak, idrak ve hareket işidir..


İslami Kültür ve Cahiliye Kültürü

İslami kültür ile Cahiliye kültürü... Artık bu kavramları kullanmalıyız... Fark belli olmalı... Ayrımcılık için değil... Ayırdedicilik için... Hak ile Batılı karıştırmanın adıdır Humanizm, Demokrasi, Liberalizm... Ötesi var mı?!

En büyük hedefimiz evvela kişilikleri BUKAMELUN olma halinden kurtarmak... 
Bu kişiyi acıtabilir.. Ama sağlıklıdır..

5 Şubat 2012 Pazar

İslami Hayatın İnşası İçin



Böyle bir hayatın temeli ilahi ilkelere dayanır. Bu hayatı inşa edecek olanlar Allah'a teslim olanlardır. O halde müslüman olan evvela bu hakikati bilmelidir. Sorumluluk şuurunu en evvel Rabbine karşı bilmelidir. İnsanllığın kurtuluşu bu hayatla mümkündür.

Valrığını Rabbine Ada!

Allah Bizi Yaratırken Fikrimizi Neden Sormadı? - Mustafa İslamoğlu

Esselamü Aleyküm Hocam,

Yaklaşık 10 yıldır tefsir derslerinize bir talebe titizliği ile katılmaktayım. Belki derslerinizde açıklamasını yapmış olduğunuz ama benim toparlamayı beceremediğim bir konuda tıkandım ve yardımınıza ihtiyacım var.

Fıtraten temiz vicdanlı ve ahlaklı, bu güne kadar kendisine Rabb’imin âyetleri ulaştırılmadığı için Rabb’imle tanışma ve kaynaşma fırsatını bulamamış bir dostum ile sık sık O’nu tanımak adına sohbetler yapıyorduk. En son sohbetimizde sizin Maun Sûresi’nin tefsirinde anlatmış olduğunuz ‘din’ kelimesinin izahını kendisine dinlettim. Kendisi dinledikten sonra biraz da çekinerek; yani Allah (cc)’a karşı bir saygısızlık yapmaktan da korkarak, iyi niyetle, kafasına takılan bir soru sordu bana! Üzgünüm hocam, talebeniz olarak tıkanıp kaldım, aslında utanıyorum.

Din kelimesinin anlamının borçluluk olduğunu çünkü sahip olduğumuz herşeyi Allah’ın bize verdiğini konuşurken, kendisi şöyle dedi:

Ama birisinden borç alırken biz borç almak isteriz, talep ederiz. O da verir.

Bu dünyaya gelirken Allah bize sorsaydı ‘Ey kulum sana herşeyi vereceğim ve dünyada imtihan edeceğim’ diye belki de ben imtihanı başaramamaktan korktuğum için ondan borç almak istemeyecektim. Şu anda bizim fikrimiz alınmadan, biz istemeden borçlu duruma düşürüldük’ dedi.

Bu düşüncenin yamuk tarafı neresi? Ben ona ne yanıt verebilirdim?

Bu mesele kafamı çok meşkul etti. Bir yanıt verememek, donup kalmak beni çok rahatsız etti. Bu yüzden açıkçası bu konuda çok fazla emek sarfetmeden, alın ve zihin teri dökmeden size başvurdum. Belki de kendimi bu konuyu vahyin ışığında çözmek için yeterli görmüyorum. Bir an önce doğru bakış açısını öğrenip ona ulaştırmak istedim.

Takıldığım bu nokta belki de çok basit bir nokta da ben uzaktan bakıp göremiyorum. Belki de sizi çok gereksiz bir şey için meşgul etmiş oluyorum. Eğer öyleyse hakkınızı helal edin.

Yine de Rabb’ime kendisini tanıyıp sevebileceğim bir bilinç (az ya da çok) verdiği için şükürler olsun.

Allah sizden razı olsun. Hep yolunuzu dosdoğru yol üzere kılsın.

Aziz hanımefendi, kerim bacım,
Selam verir, hürmet eder, dua ederim dünümüz, günümüz ve meçhul sonumuz için... Ve dua dilenirim tüm bu şeyler için. Emma ba'd...

1. Bu sual yanlış: Ontolojik açıdan yanlış. Zira sual sahibi Allah-kul ilişkisini "insan-insan" ilişkisi üzerinden yargılıyor. Önyargılı bir yargı… Oysaki Allah ile insan ontolojik/varoluşsal açıdan farklı düzlemdedirler. Allah yaratan insan yaratılandır. Borçluluk ilişkisi de insan-insan düşleminden bakarak anlaşılamaz.

2. Bu sual kendi içinde çelişki taşıyor. Diyor ki: "biz birinden borç talep ederiz o da verir, ama biz Allah'tan talep etmediğimiz halde verdi..."
Peki, biz birinden borcu ne ile talep ederniz? Söz, dil, ses, konuşma yetisi ve bütün bunların ardında yatan "irade" ile değil mi?
Burada üç soruya cevap vermeli soru sahibi:
1. İrade'yi dahi borçlusun ey insan? O irade sana verilmeden önce hangi iradeyle talepte bulunmayı düşünüyordun? Baksana bu itirazı yapmak için kullanıdğın tüm araçlar ona ait. Ona itirazda tutarlı olmak için, onun emanet ettiği araçlar dışında kullanacağım araçlar bul, onları kullan ki tutarlı olasın. Yoksa bu tutarlı olur mu?
2. İrade verildikten sonra talepte bulunduk diyelim: Bu da azim bir yüzsüzlük ve çelişki olmaz mıydı: Madem "benim sana neyi vereceğim hakkında irade yürütüyorsun, o zaman samimi olsaydın da, bu yürütmeye sana verdiğim "irade"yi de dahil etseydin ya? Onu niçin "kazanılmış hak" veya "baba mirası gibi görüyorsun? Bu, aslında sana zihninin kurduğu bir tuzak değil midir?
3. Ey sualinde "Belki ben imtihanı başaramamaktan korktuğum için ondan borç almak istemeyecektim. Şu anda fikrimiz alınmadan biz istemeden borçlu durumuna düşürüldük" cümlesini Kur’an kul! Sadece bu iki cümle içerisinde 19 kelime var. Bunlardan tam yedi tane kelime soruyu temelden tutarsız hale getiriyor. O kelimeler şunlar: "ben", "almak", "isteyecektim", "bizim", "fikrimiz", "biz, "istemeden"… Mesela "ben" diyorsun? Ben ile kastettiğin kendi varlığını hangi delile dayanarak ve ne cür'etle "borç" dışında tutuyorsun? Mesela "almak" ve "istemekten" söz ediyorsun. İyi ama isteme yetisinin kendisi borç değil mi? "fikrimiz" diyordun. O var etmeden önce sen yoktun ki, bir fikrin olsun. Dolayısıyla "fikrimiz" derken, gördüğün gibi ey kul, daha varlığınız öncesine bile fikren ulaşmakta acizlikler içindesin ve bu gayet doğaldır. Çünkü kendi yokluğun haline kendini inandıramıyor, öyle bir dili kurmakta acze düşüyorsun. Bu dilinin ve düşüncenin varlığının öncesinde yokluğuna gitmekten dahi aciz olduğunu görmeyip, böyle bir soruyu sormaya seni cür'et ettiren gerçek sebep nedir, meselenin can alıcı nokttasını teşkil eden bu soruya açık yüreklilikle vicdanında cevap bulmaya ve o cevabı diline dökmeye hazır mısın?
a) Mantık hatası olan sorulara doğru cevap verilemeyeceği
b) Yukarıda dile getirdiğimiz ve zamanım olmadığı için dahasını yazamadığım iç çelişkilerle lebaleb malul olduğu için bu soru "cevaplanamazdır". Cevaplanması için yukarıda dile getirdiğim illet ve arızalardan halas olması elzemdir. O illet ve arızalardan halas olduğunda sonuç ne mi olur?
el-cevap: Ortada soru kalmaz, sadece "sorun" kalır, soru sahibinin "kendisiyle, hakikatle ve sahib-i hakikisi olan Allah'la olan sorunu".

Rabb’im bizi vehmimizin tumturaklı tuzaklarından korusun.

Mustafa İslamoğlu





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...