islamoglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
islamoglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Sünnetin Mahiyeti - Yahudileşme Temayülü Kitabından

İşte Sünnete Bakış Açısı..
Gayet güzelce rivayetler inkar edilmeden ve Kur'anla zıtlaşmadan izah edilmiş..
Mustafa Hocadan Allah Razı Olsun...
Allah onun muarızlarına da sukunet ihsan eylesin.. Anlayışlarını kolaylaştırsın ...
*****

25 Şubat 2012 Cumartesi

İMAN / Mustafa İSLAMOĞLU (18.baskı)

Batı; ilmi, Adem'i cennetten kovdurtan yasak meyve olarak algıladı (s.12)

*
Batı, ortaçağda akılsız imanın günümüzde ise imansız aklın dengesizliğinde bocalayıp durmaktadır. (s.12)
*
Bugün ümmet ilahi adaleti yeryüzünde gerçekleştirecekse eğer bunu teknolojik ve maddi alandaki üstünlüğüyle değil, daha çok çağdaş uygarlığın, iktidarından alaşağı ettiği iman ve ahlakı yeniden iktidar mevkiine geçirerek gerçekleştirecektir. (s.18)
*
Kur'an, imanın oluşturduğu örgüte Hizbullah, şeytanın oluşturduğu örgüte Hizbuşşeytan adını vermektedir. (s.28)
*
 Muharrifler, mücedditlerin en şiddetli düşmanı olagelmişlerdir. (s.28)
*
İslam akidede, rububiyette, uluhiyette, düşüncede, eylemde, ibadetteve siyasette özetle tüm alanlarda tevhidi öngören bütüncül bir hayat nizamıdır. (s.30)
*
Haricilerin Necedat kolu, ısrarla yalan söyleyenin kafir olacağını iddia etmekle birlikte içki içene uygulanması gereken had cezasını da kabul etmiyorlardı. Yine bazıları Kur'an'da olmadığı için recm cezasını da reddediyorlardı. (s.38)
***
Cehmiyye'den bazıları Allah'ı görmek istedikleri için Hz. Musa'yı, Maide 116'da nakledilen sözünden Hz. İsa'yı tekfir edecek kadar aşırı gittiler. (s.38)
***
Tarihi mürcienin en büyük cinayeti, müslümanı küfür ve nifaka, şirk ve zulme karşı duyarsızlaştırması, bağışık hale getirmesi, laubalileştirmesi olmuştur. (s.46)
***
Kufe'de bir boşboğazın laf olsun diye sorduğu soru Basra ilim mahfillerinde ciddi ciddi tartışılan, hayati ve akidevi bir konu haline gelecek ve tabi verilen cevap da akidevi olacaktı.
İşte size Kelamın akideleşmesi... (s.55)
*
Maturidi kelamcısı Nesefi, iman esaslarını altı madde değil, beş madde olarak sayıyor. Bunlar içerisinde 'kadere iman' maddesine yer vermez. (60)
*
Tevhid, İslam itikadının anahtarı, insanı en geniş manada mazi, hal ve müstakbel olarak kuşatan bitimsiz hayatın muazzam felsefesi. (91)
*
Allah'ın kendisine verdiği görevi aksatmadan yerine getiren güneş, mükemmel müslümandır. (93)
*
Allah'ı dünyaya ve dünya işlerine karıştırmak istemeyenlaik mantığa ilahi bir red olan şu ayeti alıntılamakta fayda var: "O GÖKTE DE İLAHTIR, YERDE DE İLAHTIR."(43/84) (96)
*
Tevhid ancak muvahhid toplumların eliyle ikame edilir. (97)
*
"Ummetukum ummetun vahide.." (21/92)
*
'Lailahe' bir enkaz temizlemedir. Daha önceden kabe yerleşmiş sahte ilahları ve onların tüm kalıntılarını temizleme operasyonudur. (103)
*
Gayb bilinci, her an Allah'la olmaktır. O'nu kendinize şah damarından daha yakın hissetmek,O'nun tarafından korunduğunuzu, gözetildiğinizi duyumsamaktır. (110)
*
Gayb bilinci, göksel bir sigortadır. (110)
*
Sorumsuzca bir hayat sürmek isteyenler Allah'sız bir dünyanın özlemiyle yanıp kavruluyorlar. (113)
*
Çağın lezzete ve şehvete dayalı akidesi ve bu imansız akidenin ibadethanelerine dönüşen bankalar, stadlar, diskolar, borsalar, anıtlar, anıt-mezarların işlev açısından Samiri2nin buzağısından ne farkı var? (123)
*
İblis'i kafir eden, mel'un eden ve matrud eden neydi? Elbette Allah'a inandığı halde O'nun hükmüne razı olmamasıydı. O'nun hükmüne razı olmayan, O'na O'nun yaratıcılığına, yüceliğine inansa ve O'ndan korktuğunu söylese yine de O'nu inkar etmiş sayılır. (127)
***
Materyalizm, Pozitivizm, Naturalizm, Laisizm birer akide hizbidirler. Bu ve buna benzer hiziplerden birinin dünya görüşüne inanan, İslam'ın dünya görüşünü reddediyor demektir. 
Eğer demokrasi fikir ve inanç hürriyeti değil de kanun koymada beşer iradesini mutlak irade kabul eden bir sistem olarak tanımlarsa bu durumda demokrasi de akide hizbi haline gelir. (135)
***
Şirkin en yeni ve çağdaş biçimi Laisizm/Liberalizm adı altında pazarlanmaya çalışılmaktadır günümüzde. (136)
***
Tağutu inkar, Allah'a imanın olmazsa olmaz şartıdır. (143)
***
Tağut, insanoğlunun ilahlaştırdığı her şeydir. Daha doğrusu tağut insanla Allah arasına gerilen şeylerin tümüne verilen ortak isimdir. (147)
***
Besmele; insanın Allah'la iş yapması, Allah'ı işine karıştırmasıdır. Dolayısıyla besmele Allahsızlığı reddir. (156)
***
İnsanların önderlerini, din ulularını, büyüklerini hatta paygamberlerini rabbler edinmeleri sevginin ve bağlılığın cinayet derecesine vardığı bir aşırılık örneği. Allah bundan müslümanları şiddetle reddediyor. (158)
***
Yusuf peygamber dahi kendisine madden emeği geçen Mısır'lı bakanı rabbi (rabbim, efendim, büyütenim, besleyenim) diye anacak ve onun karısının meşru olmayan isteğini reddecektir. (158)

*
Külli kader: Külli iradenin insana irade hakkı vermediği kaderdir.
Cüz'i Kader: Sonuçlarının insanın cüz'i iradesiyle belirlendiği kaderdir. (163)
***
Allah zoraki imanı değil, seçim ve iradeyi insanın kaderi olarak yazdı. Artık insan kaderiyle başbaşaydı. Yani özgür seçimiyle: "De ki: Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin." (18/29) (166)
***
İnsan eyleminin yaratıcısı değil sahibi ve tek sorumlusudur. Çünkü onun kaderi seçmektir. (169)
***
İman-amel konusundaki klasik sunni tavır toplumdaki ahlaki hassasiyetin zayıflamasına neden olmuştu. Öyle ya, eğer her türlü ahlaksızlığı yaptıktan sonra insanın imanına hala hiçbir zarar gelmiyorsa ahlaklı olmak bir parça enayilik olarak algılanacaktır. (171)
***
Düşmek kaderse, kalkmak da kaderdir. 
***
İnsanın kaderi seçmektir. Siz seçersiniz o da sizin kaderiniz olur. (175)
***
Nebiler yangın kulesinin uykusuz nöbetçileridir. Bir ömür gözlerini kırpmadan yangınları topluma haber vermişlerdir, insanlar yanmasın diye gerekirse ateşe gönüllü atlamışlardır. (212)
***
Zahirci anlayışın yaptıkları:
"İhramdan çıktığınızda avlanınız." ayeti zahirine göre alınarak ihramdan çıkınca avlanmanın farz olduğu sonucuna varılmıştır.
Yine peygamberin bir hadisine dayanarak uykudan uyananın ellerini yıkaması farz olarak kabul edilmiştir. (230)

5 Şubat 2012 Pazar

Allah Bizi Yaratırken Fikrimizi Neden Sormadı? - Mustafa İslamoğlu

Esselamü Aleyküm Hocam,

Yaklaşık 10 yıldır tefsir derslerinize bir talebe titizliği ile katılmaktayım. Belki derslerinizde açıklamasını yapmış olduğunuz ama benim toparlamayı beceremediğim bir konuda tıkandım ve yardımınıza ihtiyacım var.

Fıtraten temiz vicdanlı ve ahlaklı, bu güne kadar kendisine Rabb’imin âyetleri ulaştırılmadığı için Rabb’imle tanışma ve kaynaşma fırsatını bulamamış bir dostum ile sık sık O’nu tanımak adına sohbetler yapıyorduk. En son sohbetimizde sizin Maun Sûresi’nin tefsirinde anlatmış olduğunuz ‘din’ kelimesinin izahını kendisine dinlettim. Kendisi dinledikten sonra biraz da çekinerek; yani Allah (cc)’a karşı bir saygısızlık yapmaktan da korkarak, iyi niyetle, kafasına takılan bir soru sordu bana! Üzgünüm hocam, talebeniz olarak tıkanıp kaldım, aslında utanıyorum.

Din kelimesinin anlamının borçluluk olduğunu çünkü sahip olduğumuz herşeyi Allah’ın bize verdiğini konuşurken, kendisi şöyle dedi:

Ama birisinden borç alırken biz borç almak isteriz, talep ederiz. O da verir.

Bu dünyaya gelirken Allah bize sorsaydı ‘Ey kulum sana herşeyi vereceğim ve dünyada imtihan edeceğim’ diye belki de ben imtihanı başaramamaktan korktuğum için ondan borç almak istemeyecektim. Şu anda bizim fikrimiz alınmadan, biz istemeden borçlu duruma düşürüldük’ dedi.

Bu düşüncenin yamuk tarafı neresi? Ben ona ne yanıt verebilirdim?

Bu mesele kafamı çok meşkul etti. Bir yanıt verememek, donup kalmak beni çok rahatsız etti. Bu yüzden açıkçası bu konuda çok fazla emek sarfetmeden, alın ve zihin teri dökmeden size başvurdum. Belki de kendimi bu konuyu vahyin ışığında çözmek için yeterli görmüyorum. Bir an önce doğru bakış açısını öğrenip ona ulaştırmak istedim.

Takıldığım bu nokta belki de çok basit bir nokta da ben uzaktan bakıp göremiyorum. Belki de sizi çok gereksiz bir şey için meşgul etmiş oluyorum. Eğer öyleyse hakkınızı helal edin.

Yine de Rabb’ime kendisini tanıyıp sevebileceğim bir bilinç (az ya da çok) verdiği için şükürler olsun.

Allah sizden razı olsun. Hep yolunuzu dosdoğru yol üzere kılsın.

Aziz hanımefendi, kerim bacım,
Selam verir, hürmet eder, dua ederim dünümüz, günümüz ve meçhul sonumuz için... Ve dua dilenirim tüm bu şeyler için. Emma ba'd...

1. Bu sual yanlış: Ontolojik açıdan yanlış. Zira sual sahibi Allah-kul ilişkisini "insan-insan" ilişkisi üzerinden yargılıyor. Önyargılı bir yargı… Oysaki Allah ile insan ontolojik/varoluşsal açıdan farklı düzlemdedirler. Allah yaratan insan yaratılandır. Borçluluk ilişkisi de insan-insan düşleminden bakarak anlaşılamaz.

2. Bu sual kendi içinde çelişki taşıyor. Diyor ki: "biz birinden borç talep ederiz o da verir, ama biz Allah'tan talep etmediğimiz halde verdi..."
Peki, biz birinden borcu ne ile talep ederniz? Söz, dil, ses, konuşma yetisi ve bütün bunların ardında yatan "irade" ile değil mi?
Burada üç soruya cevap vermeli soru sahibi:
1. İrade'yi dahi borçlusun ey insan? O irade sana verilmeden önce hangi iradeyle talepte bulunmayı düşünüyordun? Baksana bu itirazı yapmak için kullanıdğın tüm araçlar ona ait. Ona itirazda tutarlı olmak için, onun emanet ettiği araçlar dışında kullanacağım araçlar bul, onları kullan ki tutarlı olasın. Yoksa bu tutarlı olur mu?
2. İrade verildikten sonra talepte bulunduk diyelim: Bu da azim bir yüzsüzlük ve çelişki olmaz mıydı: Madem "benim sana neyi vereceğim hakkında irade yürütüyorsun, o zaman samimi olsaydın da, bu yürütmeye sana verdiğim "irade"yi de dahil etseydin ya? Onu niçin "kazanılmış hak" veya "baba mirası gibi görüyorsun? Bu, aslında sana zihninin kurduğu bir tuzak değil midir?
3. Ey sualinde "Belki ben imtihanı başaramamaktan korktuğum için ondan borç almak istemeyecektim. Şu anda fikrimiz alınmadan biz istemeden borçlu durumuna düşürüldük" cümlesini Kur’an kul! Sadece bu iki cümle içerisinde 19 kelime var. Bunlardan tam yedi tane kelime soruyu temelden tutarsız hale getiriyor. O kelimeler şunlar: "ben", "almak", "isteyecektim", "bizim", "fikrimiz", "biz, "istemeden"… Mesela "ben" diyorsun? Ben ile kastettiğin kendi varlığını hangi delile dayanarak ve ne cür'etle "borç" dışında tutuyorsun? Mesela "almak" ve "istemekten" söz ediyorsun. İyi ama isteme yetisinin kendisi borç değil mi? "fikrimiz" diyordun. O var etmeden önce sen yoktun ki, bir fikrin olsun. Dolayısıyla "fikrimiz" derken, gördüğün gibi ey kul, daha varlığınız öncesine bile fikren ulaşmakta acizlikler içindesin ve bu gayet doğaldır. Çünkü kendi yokluğun haline kendini inandıramıyor, öyle bir dili kurmakta acze düşüyorsun. Bu dilinin ve düşüncenin varlığının öncesinde yokluğuna gitmekten dahi aciz olduğunu görmeyip, böyle bir soruyu sormaya seni cür'et ettiren gerçek sebep nedir, meselenin can alıcı nokttasını teşkil eden bu soruya açık yüreklilikle vicdanında cevap bulmaya ve o cevabı diline dökmeye hazır mısın?
a) Mantık hatası olan sorulara doğru cevap verilemeyeceği
b) Yukarıda dile getirdiğimiz ve zamanım olmadığı için dahasını yazamadığım iç çelişkilerle lebaleb malul olduğu için bu soru "cevaplanamazdır". Cevaplanması için yukarıda dile getirdiğim illet ve arızalardan halas olması elzemdir. O illet ve arızalardan halas olduğunda sonuç ne mi olur?
el-cevap: Ortada soru kalmaz, sadece "sorun" kalır, soru sahibinin "kendisiyle, hakikatle ve sahib-i hakikisi olan Allah'la olan sorunu".

Rabb’im bizi vehmimizin tumturaklı tuzaklarından korusun.

Mustafa İslamoğlu





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...