Yardım çalışmaları kapsamında birkaç aile ziyareti yaptık.
Dinlerken kalbim sıkıştı ama bu ablalarımız nasıl bu zulümleri yaşamış diye içimden geçirdim. Hayretler ve acılar içinde dinledik.
Yardım çalışmaları kapsamında birkaç aile ziyareti yaptık.
Dinlerken kalbim sıkıştı ama bu ablalarımız nasıl bu zulümleri yaşamış diye içimden geçirdim. Hayretler ve acılar içinde dinledik.
Pickthall, Anadolu'daki Müslümanların Çanakkale savaşı sırasında ülkelerinin geleceği açısından tam bir ölüm kalım savaşı vermelerine rağmen, Almanlar tarafından kendilerine önerilen kimyasal/zehirli gazları kullanmayı reddetmelerini örnek verir. Bunu sağlayan şey, onların şeriatının getirdiği evrensel sınırlara özen göstermeleriydi.
Geçmiş asırlardakine benzer kelami tartışmalar üretmek veya tekrar etmek yerine
daha zor ama daha gerçekçi olan Nebi'nin (as) yaşam biçimini (sünnetini) örnek almalarını tavsiye ederim. Evvela nefsime....
Nebi, sosyal hayatın her aşamasına ıslah maksadı ile dokunup hayatta görünüyordu. İnsanların sorunlarına çözüm buluyor ve yüreklerine dokunuyordu.
Bu sebeple ilahiyatçı hocalara tavsiyem sürekli konuşmak yerine veya kelami (konuşmaya dayalı) ıvır-zıvır üretmek yerine sosyal adalet, siyasal düzen, insani yardım, insani ilişkilere dair ıslah maksadı ile hayata dokunuşlar yapsınlar.
Aksi halde büyük bir vebal altında kalacaklar.
O açıdan dikkatlerini NEBEVİ YAŞAMA/sünnete çekiyorum. Nebi'nin Kitab'ı sünnete yani yaşam biçimine dönüştürme amelini onlar başta olmak üzere hepimizin yapması gerekir.
O halde kardeşlerim. Lütfen uzaktan parlak görünen bu gibi sözlere yakından bakalım, odaklanıp öylece analiz edelim.
Bireysel dindarlık, liberal dindarlık dini salt vicdana göre yaşamak ister. Dolayısıyla Kitap ve Sünnete gerek duymaz, duymak istemez vs. Oysa Kitap ve Sünnet vicdanı yadsımaz, hariç tutmaz halbuki, ancak onu kapsar.
Ali İmran 39'da Yahya (as)'ın olumlu sıfatları sayılırken وَسَيِّدًا (seyyiden) ifadesi geçiyor. Meallerde "efendi" anlamı verilmiş.
Elbette ki arkası olan, içi dolu ve niyeti belli bir görünmeden bahsediyorum.
Görünme imkanı sağlayan bu çağda mücadelenin bir parçası da görünmektir. Sesler, görseller, kısa videolar görünmenin imkanıdır. Unutma kötülük ses, görüntü ve videolarla yayıldı çoğaldı.
Düşmanın var ve görünüyor ama sen varsın ve görünmüyorsun, kararsız kalan, tarafı henüz olmayan kimden etkilenir. Kime meyleder?
Riya meselesini bu çağda yenide yorumlamak lazım. Her görünme çabası riya değildir. Riyanın oluşumu kalpte başlar. Niyetle başlar. Niyetinden eminsen yaptığının yayılması gerekiyorsa görünmen lazım kardeşim. Köşeye çekilmiş kimsenin kendisinden haberdar olmadığı bir pozisyon hak davanın pozisyonu olmamalıdır.
Unutma! Peygamberler ömür boyu inzivaya çekilmiş değillerdi. Şehre indiler ve göründüler!
Hamas yiğit Hamas.. Ebu Ubeyde'nin ocağı..
Hasan el Benna'nın ruhunu taşıdın bu çağa.
O göndermişti mücahidleri Filistin'e
O ekmişti Hamas tohumunu Filistin'e
Bundan sonra kaygılandı düşman,
Şehid ettiler İmam El Benna'yı..
Kurumadı o tohum ve açtı 87 yılında
İntifadayla yardı Filistin toprağını
O felçli haliyle Şeyh Yasin
Büyüttü Hamas'ın çiçeklerini..
Şimdi o yiğitler destan yazıyor.
Hamas'ın sermayesi şehid liderleridir.
Liderleri şehid olan hareketin
Gelir mi sırtı yere?
Mühendisleri var Hamas'ın
Çağı yakalayan, dronları uçuran
Yüz akı oldun Hamas yüz akı
Attın ümmetin üzerindeki ölü toprağı..
(Mustafa Tosun)
04.10.2023/Aksa Tufanı
Hala Filistinlilerin toprak satması meselesini ağzına alanlar var.
Peki, İsrail neden kamuoyuna tapuları
göstermiyor? Neden şuranın buranın tapusu var, diyerek evrak göstermiyor? Şu an
yerleşimci denilen işgalcilerin bina yaptığı yerlerin tapusunu neden ilan
etmiyor?
Daha geçmiş aylarda Şeyh Cerrah Mahallesi'nde
olanları zorla çıkarmaya çalışıyorlardı.
Arkadaşlar ortada bir alışveriş olsa inanın savaş
bu kadar büyümez. Her söylenen söze inanmadan önce insan biraz mantıklı
düşünür.
Şu an cenin kampında yaşamak zorunda kalanlar madem toprak satmışlar neden o halde kampın zor yaşamında katlanıyorlar? Neden aldıkları para ile başka yere gitmemişler?
Soruyorum:
Dünyanın süper güçlerini arkasına alan terör şebekesi İsrail neden 70 yıldır hala Filisitin’i yok edemedi, neden diz çöktüremiyor? Neden hala korku ile yaşıyor? Bunda hem direnişin hem direnişi uzaktan desteklemenin etkisinin olmadığından yüzde yüz emin misin kardeşim?
Protesto ve duanın işe yüzde 0 etkisi olduğunu nasıl anladın? Gazze’ye mi gittin, İsrail’dekilerle mi görüştün? Nereden çıkardın bunu?
Hem mesela neden Almanya Filistin lehine yürüyüşü yasaklıyor, onlar için maddi yardım toplamayı yasaklıyor? Eğer yürüyüşün hiçbir katkısı yoksa Almanya neden yasaklıyor söyler misin?
Hadi biz doğuluyuz, gericiyiz, medeni ve bilgili Almanya ve sair Avrupa ülkeleri neden Filistin lehine en ufak bir eyleme tahammül edemiyor? Hani onlar her şeyin en iyisini düşünür ya...
Lütfen düşünür müsün?
Tevbe 40-Anahtar kelimeler:
Birincisi, namaz kılmadığı halde ahlaklı diyoruz. Allah'ın hakkını takdir etmemek ahlaklılık mı mesela? Tamam kulların hakkına riayet ediyor diyelim, peki ya Allah'ın hakkı? Onun verdiği nimetlerin üzerinde içinde yaşadığı halde hayatında O'na bir gram bile yer vermeyen gerçekten ahlaklı biri mi? Yani fıtratına sadık kalmış biri mi? Bize karşı iyi davranıyor diye Allah'ın hakkını yerine getirmiş getirmemiş bizi ilgilendirmez mi diyelim? Zaten bizim farkımız bu iman ediyorsak şayet, biz materyalistçe düşünemeyiz. Bahsettiğim durum tamamen somut bir durum. Yani kendine ait olmayan bir yeryüzü ve içi dolu nimetler içinde yaşıyor ve "bunları kim bana verdi, bunlar nerden geldi" diye sormuyor ve arayışa da girmiyor. Üstüne de inkar ediyor, yok sayıyor. Neymiş ahlaklı imiş. Nankör insan ahlaklı olur mu hiç?
İşte Salat/Namaz bu büyüklüğün farkında olmanın bir göstergesidir.
İkincisi,
salat ettiği halde ikiyüzlü olanların zaten farkında Rabbimiz. "Biliyorum onları" diyor. Onlar öyledir diye salatın değeri bir gram azalmaz. "Onlar kendilerini kandıranlardır" diyor vahiy. Ama işin tuhaf tarafı kendilerini kandıranlara bakarak kanmak gibi derekelere düşülüyor. Bu mu akıllı davranış?
Aynı şeyler oruç ve tesettür için de geçerli. O'nun Rablığını tasdik etmenin bir gereği bu emirler ve aynı zamanda insani yaşamımızı düzenleyen rahmet hamleleridir.
Üçüncüsü,
Peki Allah'ı tanımadığı halde iyilik göstergeleri olanlar nasıl bunu yapıyor? O da Allahın bir nimeti. Fıtratlarına yerleştirilen iyilik tohumları. Bu tohumların dış ve iç etkenlerce çürütülmemiş olması kişiye iyilik yapma özelliği veriyor. Fıtrattan kopmak çok kolay değil normalde. Ama yine de bozulabilir tabi. Böyle kişiler kendilerine verilen maddi ve manevi nimetlerin farkında değiller. "Vicdan ve ahlaki özelliklerinden dolayı Tanrıya ihtiyaçları olmadıklarını sanıyorlar. İşin bu kısmı da bir kötülüktür aslında. Fıtratın bu kısmı darbe yemiş diyebiliriz. Bu halleri ile tümden iyi ve ahlaklı sayamayız bunları. Dedim ya biz ahlakı sadece bize ve topluma karşı yapılan iyi davranışlar olarak algılama hatası içindeyiz. Peki ya Allah'a/yaratıcıya karşı tavrı ve davranışını neden umursamıyoruz? Tamam materyalist umursamaz da biz mü'minler neden gündeme almıyoruz?
Kısacası bana göre ateistler hakiki anlamda ahlaklı değiller diğer ifade ile nankörler. Deistler de böyle.. Kulluk vizyonuna girmeyenler nankördür. Vesselam.
Katı cemaat yapılarına müntesip kardeşlerime bazı açılardan dolayı üzülüyorum.
Madde madde yazayım:
1. Başka kaynakları objektif olarak inceleme yetileri köreltiliyor. Mesela büyük bir alimi "salla gitsin" diyerek anabiliyorlar. O alimlerin eserlerini okumayı zaman kaybı görüyorlar. Tek sebebi o alimlerin cemaat duvarının dış kısmında olması.
Milli eğitimin kitapları (tarih, edebiyat vs) maalesef Türkçü içerikten arındırılmış değil. Makul düzeyde olsa anlarım. Tarih kitabına Cahız'ın "türklerin faziletleri" kitabından alıntı yapmışlar.
Bunu okuyan yöre insanı olan kürt/arap çocukları ne hissedecek acaba?
Reva mı bu? Ne gerek var buna? Hem, Cahız çok çok kendi dönemi ve öncekileri bilir ya sonrakiler? Tarih boyu hep aynı mı Türkler? Anadolu sadece Türklerden mi ibaret? Neden kesrette vahdet hikmeti pratize edilmiyor? Neyden korkuluyor? Asıl Allah'tan korkmak icab etmez mi?
Sınava hazırlık yapan iki yeğenime şu nasihatleri yaptım:
- Şuan harıl harıl sınava hazırlanıyorsunuz. Eğer Kur'an'ın anlamından uzak kalarak, hayatın anlamını ıskalarsanız ve karakter/sorumluluk inşa eden kitaplar okumazsanız, ileride iş sahibi olduğunuz zaman, hikmet ve anlamdan yoksun bir hayatın getireceği buhranlara düçar olacaksınız. Zira iş sahibi olmak, insanın ulaşması gereken ulvi hedef değil, hayatın realitesi gereği zaruri bir durum sadece. Kulluk/insaniyet bambaşka bir şey...
Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenler(den) kıl; neslimizden de boyun eğen bir ümmet (kıl)! Bize ibadet usullerimizi göster; tevbemizi kabul et! Şüphesiz ki yalnızca sen tevbeleri çok kabul edensin; çok merhametlisin. (Bakara 2:128)
Geçen biri şunu demişti, ibadetleri doğaçlama yapmak daha iyi. Yani herkes içinden nasıl geçiyorsa öyle yapsa daha gönülden olur mealinde sözler söylemişti.
Adeta Allah'tan başka "Mutlak İyilik Tanrısı" Türe(til)di Dikkat Edin!
Temel mottoları şu: Ben Allah'tan menfaat bekleyerek iyilik yapmam. İyilik için iyilik yaparım...
Oysa,
Dictionary of Christianity bugün 20.800 adet farklı Protestan mezhebi olduğunu tahmin etmektedir.
World Christian Envyclopedia ise bu rakamı 33.820 olarak göstermektedir.
İslamsız Dünya s.139 /Graham Fuller
Görüyor musunuz?
Bu mezhebin ana mottosu şu: Sadece İncil ve İncil'i herkes okusun.
bir Müslüman, Kur'an'ı defalarca anlayarak okuduğu zaman, peygamberin hayatını defalarca okuduğu zaman doğal olarak ırkçı ve kavmiyetçi durumlarından arınarak kendisine otomatik olarak bir İslam kültürü üretecek Kur'an'dan ve peygamberin yaşamından. Doğal akış bu.
MERCEK METAFORU
Birisi sizi elindeki mercekle yaklaştırdığı bir şeye odakladığı zaman, siz şunu yapın "hele kardeş önce şu merceği çek kenara ben kendi gözümle bir bakayım. Önce bütünü göreyim, nedir ne değildir anlayayım, sonra senin odakladığın yere bakarız"...
Bence bu hassasiyete ulaşmalıyız. Aksi halde küresel tuğyanın saldırı/işgal taktiği olan "algı operasyonları" nın kurbanı oluruz.
2023 yılı Kurban organizasyonu kapsamında Yardımeli Şanlıurfa Temsilciliği olarak Somali'ye gittik. Beraberimde Yardımeli Malatya'dan Serdar abi var. Ayrıca Belçika'dan Ayşe Kaya ablamız. Hepsiyle güzel bir tanışma zeminimiz oldu.
Şimdi sizlere genel anlamda gözlemlerimi ve öğrendiğim bilgileri madde madde daldan dala atlayarak paylaşmak istiyorum.
Somali Aden havaalanına indik. Daha önce gittiğim Afrika ülkelerindeki gibi gösterişsiz küçük havaalanı..
Kanatlarda pervaneleri açıkta olan uçaklar hala kullanılıyor iç hatlarda.
Havaalanı çalışanı hanımların tesettürü göze çarpıyor. Bu sevindirici.
Türkiye askeri havaalanını koruyor. Türkiye'den askerlerle karşılaştık. Selamlaştık. İnsan kendi ülkesinden birini görünce farklı bir duygu kaplıyor içini.
Toyotanın jeep tarzı arabalar yaygın. Tabi çok az. Genelde az sayıda zenginlerin bindiği arabalar.
Şebab denen radikal örgüt huzuru kaçırıyor. Eskiden bu kadar radikal değişmiş. Önceki yapının adı İslam mahkemeleri birliği imiş. Ancak nasıl olmuşsa El Kaide tarzında radikalleşmiş ve saldırılar düzenlemeye başlamış. Maksadı tüm Somali'ye hakim olmak ve İslami hükümleri icra etmek. Dediklerine göre onlar da batılı istihbaratların desteğini alıyor. Bu arada Somali önceki yıllarda bugünkine göre zengin ve huzurlu imiş.
Somalice dili etkin. Tabelalarda var. Arapça da ikinci dil gibi.
Birçok noktada askeri kontrol var. Güvenlik maalesef sıkıntı. Yakın geçmişte peyderpey çatışma ve patlamalar olmuş Şebabın yaptığı. Bu nedenle aynı araba bir yere gidip geri dönse yine aramalardan geçiyor. Sıkıcı boyutta.
Yine diğer Afrika ülkelerinde gördüğüm patpat denen üç tekerlekli motosikletler burda da var. Şehir içi taşımacılıkta yoğun olarak kullanıyor. Arı gibi vızır vızır haldeler. Bazısı içinde tek başına güzel kıyafet giymiş bir erkeği taşıyor. Bazısı tıkış tıkış olmuş bir aileyi...
Tesettür toplumda etkin. Bence güzel bir durum. Türkiye gibi berbat değil. Ancak İslami görünürlükleri aynı şekilde ruh dünyalarında nasıl, bilinç dünyalarında nasıl bilemiyorum. Zira bazı İslami ritüeller artık kültürel hale gelmiş. Ancak dediğim gibi tesettür etkin ve bu güzel. Anne babalarına sahip çıkma var. İslam'ın karaktere kazandırdığı güzellikler de var.
Yollar yine (diğe Afrika ülkelerinde olduğu gibi) tozlu ve büyük çukurlar. Belediyecilik çok zayıf. Araba ne kadar konforlu olursa olsun mide ve bağırsak depremleri yaşıyorsunuz. Üzülüyor insan. Neden böyle Allah'ım neden böyle?! Maalesef BM den gelen yardımlar taa BM den başlayarak gıdım gıdım eksilerek ulaşıyor. Bildiğiniz mantık.
"Kat" denen uyuşturucu tarzı bir ot var. Çiğniyorlar. Türkiye'de de benzerini kullananlar var galiba.
Coca Cola yine su gibi yaygın..
Çoğu evler teneke baraka halinde.. Beton evler de var ama yok denecek kadar az. Başkente yukarıdan baksanız resmen teneke baraka evlerden müteşekkil bir şehir göreceksiniz. Diğer Afrika ülkelerinde görmediğim bir manzara. Muhtemelen sac dediğimiz eskimiş çatılar burada hem duvar hem çatı hem bahçe çiti... Aman Allahım aman.. Bu arada hava sürekli nemli, Hind okyanusunun kıyısındayız.
Trafik ışığı görmedim desem yeridir. Trafikte müthiş keşmekeş var. Karmakarışık. Yağan yağmurla oluşan göller ve ardından oluşan çamurlar vs. İnsanlar gerçekten zorlanıyor. Biz Türkiye'de bu durumları yaşamamış nesiliz.
Erkeklerin bazısı etek tarzında bir şal sarıp giyiyorlar. Yaygın bir kültür. Bunu da diğer Afrika ülkelerinde görmedim.
Kurban kesim yerinde camide halı yoktu yer fayans. Merkezde bir camide halı olan cami gördüm.
Şehrin ortasında bir anayolun asfaltını Katarlılar yapmış. Güvenlik sorunundan dolayı kaldırımlar falan yapıl(a)madan bırakılmış. Toz toprak. Türkiye'nin yaptığı asfalt yol da var.
Bizi gören birkaç kişi Recep Tayyip Erdoğan diyerek selamladı.
1 litre mazot 0.84$
3litre doğal bal 100$. İlginç atıştırma yediğimiz bir sırada ekmek ve bal getirdiler. Özel ikram :). Uzun ince ekmeği yarıp içine bal döküyoruz ve öylece yiyoruz.
Kadınlar da misvak kullanıyor. Sürekli yanlarında. Açıkçası Türkiye'deki sigaraya göre bin kat iyi bir durum. Misvak hem nebevî bir kültür hem de gerçekten dişe sağlıklı.
Erkek ve kadınların bazılarında bildiğimiz zikir matik gördüm. Bu gibi ritüeller var ama sanki İslami bilince dair daha büyük eksiklikler de var.
Şehrin merkezinde kaldırımı temizleyen temizlikçiler gördük. Belediyece maaş verilen.. Az sayıda ama. Mevcuda oranla çöp toplama sistemi çok zayıf.
Erkeklerin bazıları kına sürüyor sakallarına...
El Şebab örgütü güvenlik problemi oluşturuyor. Ancak Türkiyenin sihaları örgütün gücünü kırıyor. Bu nedenle Şebab Türkiye'ye kızgın, Somali halkı da minnettar. Tabi Somali halkı diyorum ama şu an Şebabın kontrol ettiği dört il var. Orası da bir bölge.
Somali'de son beş yıldır kısas uygulanmaya başlamış. Bundan önce askerler en ufak bir şüphede insan öldürebiliyormuş. Kısas uygulaması keyfi öldürmeyi sonlandırmış.
Somalilerde vatandaşlık kimliği yok. Yani bizdeki gibi TC kimlik kartı yok. Ancak birisi aranmak istenirse kabileleler üzerinden aranıp bulunur dendi. Düşünün devletin hakimiyetini. Kabilecilik çok baskın. Maalesef siyasi süreçlerde kabile menfaati baskın geliyor.
Devlet okulu çok az, özel okullar çok. Aynı şekilde hastaneler de. Arkadaşın söylediğine göre devletin başkentte beş okulu ve 1 üniversitesi var.
Buradaki arkadaş anlattı ortalama her sene iki üç kişi timsahlar tarafından öldürülüyor. Ancak timsahtan kaçmanın basit yolu varmış, timsah suyun derinliğine inemediğinden kaçmak isteyenler suyun altından hızlıca başka yöne gidebilirmiş ayrıca timsaha yakalanan onun bir bacağını tutup sıkarsa timsah hızlıca fırlatıyormuş ağzındakini… Bu şekilde kurtulanlar varmış.
1985'ten sonra nüfus sayımı yok. Şu an nüfus tahmini olarak biliniyor. Bu da devletin etkinliğini ortaya koyuyor.
Cuma ezanından önce sala okunmadı. Ezandan sonra ezan duasının da okunduğunu görmedim. Müezzin namazdan sonra bir şey okumadı. Kısacası Türkiye'de biraz uzatma var.
Ayrıca kadınlar da cumaya ve bayram namazına katıldı. Türkiye bu konuda geride.
Hava alanının dış kısmını Afrika Birliği askerleri kontrol ediyor. Bu nedenle Somali devletine ait araçlar dahi kontrol ediliyor. Kağıtlar açılıyor. Köpekler getiriliyor. Ciddi bir arama yani. Uganda askerlerini gördük.
Somali havaalanını Türkiye yapmış. 2011 yılında galiba Erdoğan bu ülkeye gelince düzgün inecek pist yokmuş. Hatta risk alarak inmişler. Bunun üzerine Türkiye "size havaalanı yapalım belli bir süre biz işletelim sonra size devredelim" demiş. Şu an havaalanı işletmesi Türkiye'ye ait.
Evc sistemi üzerinden para gönderiliyor. Yani telefon numarası. Çok yaygın. Hatta dilenciler bile boynuna tel no asıyor. Yardım etmek isteyenler o tel no'ya yardım yolluyor. Hatta bir abinin tanıdığı Somalili bir gence bu GSM sistemi kolaylık sağlıyor.
Bu arada başkent Mogadişu'da Yardımeli derneğimizin evvela kadın çocuk hastanesi olarak sonra da diğer branşların da olduğu bir hastanesi var. Muhteşem iş görüyor. Somali halkı tercih ediyor. Başka ülkelerden doktorlar var. Gerçekten büyük hizmet. Rabbim bağışçılardan razı olsun. Ayrıca hastanenin bahçesinde büyük GES var. Oradaki yönetim ilgili ve alakalı. Türkiye'den Emre ÇİTİL kardeşimiz orada. Aynı zamanda Somali'li yöneticiler var. Başhekim ve personel işleri. Bu arada Türkiye'nin yaptırdığı Recep Tayyip Erdoğan Hastanesi var.
Ayrıca Yardımeli derneğimizin orada Kardeş Aile projesi güzel çalışıyor. İmza veya parmak izi karşılığında ailelere Türkiye'den veya Avrupa'dan gönderilen infaklar teslim ediliyor bizler de şahid olduk. Oradaki yoksul ailelere yönelik gerçekten güzel bir salih amel . Bu nedenle bizler de Urfa'da infak ehline Kardeş Aile projesini tanıtacağız. Tespit edilen aileye bir yıl boyunca aylık 500₺ gönderiliyor. Başka ülkelere yönelik de var.
Katarakt ameliyatı projesine de şahid olduk. Yine infak ehlinin infaklarıyla yoksul yaşlı büyüklerimizin gözleri açılıyor. Bu da büyük bir amel.
Kısacası Somali gözlemlerim böyle. Bir kurban nelere vesile oluyor.
Hastaneler, okullar, su kuyuları, göz aydınlığı, kardeşlik, insanlık...
Rasule itaati, sözel ayetlerle sınırlandıranlar, nebevi sünnete burun kıvırdılar, böylece hakim modern çağın sünnetlerine boyun eğdiler.
*
Gelenekçiler bu anlamda çok da masum değil. Onlar da Nebi'den sonraki çağların etkisi ile oluşan sünnet'lerin bağlısı oldular.
*
Küçük kız kitapları dağıtınca. Annesi ona kızmıştı. Akşam üzeri işten dönen babası manzarayı görünce yüksek sesle: "Kim yaptı bunuuuuu" dedi..
Küçük kız, babasının kızacağını düşünerek "abiiii yaptııı" dedi kısık sesle.
Bunu duyan annenin yüzü değişti. Eşine dönerek kısık sesle: "Ben ona kitapları dökünce kızmıştım sen de kızmayasın diye sana yalan söyledi" dedi.
Baba ve anne hemen kendini toparlayıp "kızım sen mi yaptın, hadi hep birlikte birlikte toplayalım" dediler ve şunun farkına vardılar:
Eğer çocuğa çok kızıp, bağırıp korkutursak o da yalana başvurur. O halde dikkatli olmalıyız.
Kızlarına sarılıp öperek birlikte kitapları topladılar.
(Mustafa Tosun)
Eylül;
Şiirlerin, şairlerin ayı.
Okuyayım dedim ben de,
Eylül şiirlerinden bir demet.
Anladım sonra,
Nisan toprağın dirilişi,
Bitkilerin yeryüzüne açılması,
Kuşların cıvıldaması hayata,
İnsanın da gözünü açması dış dünyaya.
Eylül ise insanın iç alemine dirilişi,
Kendine gelişi,
Kendisiyle konuşması,
Kendini bulması,
Sonbahar hüznü,
Diğer canlılar uykuya dalar ama
İnsan iç alemine uyanır eylülde
Hasılı;
Hak ediyor Eylül.
Şiirlerin, şairlerin ayı olmasını..
(10 Eylül Cuma 2021/mt)
Suriyeli ve başka muhacir ve mağdur kardeşlerimize karşı kasıntılı olmanın bir sebebi de ümmet bilincinin zayıflamasıdır. Yüzyıllık kemalist sekülarizasyonda olacağı da bu. Misakı milli, türkçülük vs unutturdu bize akide birlikteliğini. Oysa Allah bir ayette şu ifadeyi kullanıyor: "Onlar dinde kardeşleriniz".. Yani demek ki dinde kardeş olmak var. Irkına bakmadan. Hele mağdur muhtaçsa.
Foucault, bilinçaltı, kültür ve dil'i insanın ele geçmez özgürlük alanları olarak görür.
Evet Kur'an'da SALAVAT ifadesi var, ama nasıl? Üstelik SALAVATİ'L RASUL şeklinde. Yani Rasul'ün Salavatı. Yani Rasul mü'minlere "salavat" etmiş.
Batı güçlü evet..
Tarih şuurundan yoksun!
Kadir gecesinin sembolik özelliği sönmek üzere olan iman ateşini harlıyor. Herkesin bu geceye odaklanması da etkili bunda.. (Bugün Eyyub Sultan'da bunu farkettim)
Toplumda dahili ve harici bir sürü sorun var çözülmeyi bekleyen. Bu sorunların yanında tek işlevi "sorun tespitçiliği" olan bazı arkadaşlar müthiş manevi radyasyon yayıyorlar çevrelerine farkında değiller.
Öteden biri geliyor -söylem itibariyle haklı olarak- sorunları sayıyor sayıyor sayıyor, hatta yer yer toplumu aşağılıyor, aşağılıyor, sonra bir daha sayıyor sorunları biz böyleyiz şöyleyiz bilmem nasılız..
Falan filan..
Eee sonra?!!
Sen bu sorunların içinde minicik de olsa ıslah vizyonu taşıyor musun?
Yok!
Çevrende bir insana dokunuyor musun? Minicik de olsa çözüm üretme çabasında mısın?
Yok!
Bari aşağılama kardeşim ya..
Sorunlardan bahsetmek çok kolay inan. Çözüm üretmeye bak. Evet senin çözümünle bitmeyecek ama ne olur olan umudu tüketme!
Hep olumsuza odaklanma! Çözümcül ol! "Bizden adam olmaz" sözünü ağzından bi çıkar at ya...
Sorunlar dünyasındayız zaten. Öve öve bitiremediğin müreffeh ülkelerde de obezite sorunu var, konfordan kaynaklanan psikolojik sorunlar var mesela.. Soru-nlar bitmez. İmtihan dünyasındayız. Allah katında senin bunlara dair niyete bağlı pratiksel amelin/çözümün önemli... /mt
Yürek yorgun
Akıl şaşkın...
Yollar sisli..
Merhamet bulutları..
Toplanmış yağdıracak..
Sisleri dagıtacak..
Yorgun yüreğin işi zor..
Dünya hali demek kolay..
İçinden çıkmak zor..
Rabbin rahmet esintisi gerek..
Hayat imanla anlam bulur..
Aksi halde acıya anlam verilemez..
Acı cana yakar ama iman sabrı öğretir..
25 Nisan 2013
Mustafa Tosun
"Abdulkadir Es Sufi'nin Cihad'ı da yine bu dönemde okuduğum küçük ama önemli bir kitap; hiçbir ulusal remz'in önünde tazim gösterilmemesini ve namazın meydanlarda yiğitçe bir meydan okuma tavrıyla kılınmasını öneren bir manifestoydu"
Okuma Serüveni s. 72/ (Ümit Aktaş)
Bu görsel Afganistan'dan. Ramazan yardımları kapsamında gitmiştik. Bu görseli sosyal medyada paylaştım sevinerek. Altına da şu yazıyı yazdım:
<< Mezar-ı şerif bölgesinden iki alimle tanıştık. Biri Malezya'da İslami ilimler okumuş, burda üniversite hocası ismi Dr. Hamidullah Necip..
Okan Bayülgen'in Nokta programında Cündioğlu'nu dinledim. 1 saat 25dk.
Nereden, nasıl başlayacağımı kestiremiyorum.
Evvela şunu ifade edeyim, toplumun negatif özelliklerinden biri birisi hakkında konuşacakken yahut birisini eleştirecekken, o kişi hakkında uzun anlatımlı videolar yerine kısa kesitli, daha doğrusu sorunlu denilebilecek kesitler ile yetinilmesi... Bu durum hiç de iyi bir durum değil. Kim hakkında olursa olsun. Eksik ve algı yöneten verilerle değerlendirme yapılmamalı.
Şûrâ 20
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ
Kim ahiret ekinini isterse (hars) ona artırarak veririz ve kim dünya ekini isterse ona dünya ekini veririz. Ama onun ahirette nasibi yoktur.
Başarının
yolu, başarısız denemelerdir.
Bunu
geç öğrendik.
Toplum da acımasız bu konuda. Başarı üretmediğin her adımında jet hızıyla kınıyor seni ailen, çevren...
"Azimle
devam et, yaparsın" demek yerine "bak, sınavı kazanmazsan var ya,
seni şöyle yaparım, şu ustaya gönderirim, evlendiririm" gibi kestirme ama
moral bozucu söylemleri tercih ediyorlar genel olarak.
Oysa bu gibi ifadeler, kalpte derin yaralar açıyor. Çocuk daha sonra başarı gösterse bile bu derin yaraların izini taşıyor.a
Hatırlıyorum, birisi yaptığım net sayısını sormuştu, ben de söyledim. Dudağını bükerek verdiği cevap şu: “Bu netle bir şey olmaz!”
Halbuki, daha yolun başındaydım. O cümle öylece kalmış zihnimde. O cümleden sonra motive edici şeyler gelmedi tabi.
Bir
arkadaşımın babasının meşhur sözü idi: “100 alan öğrencinin de iki eli, iki
gözü var, o alıyorsa sen niye alamıyorsun?” Oysa arkadaş zayıf not almamıştı.
İşte bu ve bunun gibi cümle motive edici değil. Tam tersi moral bozucu. Can sıkıcı. Bunu söyleyen babaya, “baba sen hayatındaki başarının neresindesin” demek gerek.
Birisi
daha anlatmıştı. Kpss sürecinde, hassas ve kaygılı iken ebeveynin kurduğu cümle:
“Bak kazanmazsan sana şu yerde bir dükkan açarız dükkana bakarsın, ona göre….”
Ey ebeveyn, bunu şimdi söyleme! Sınav sonucunu bekle, kazanamadığı zaman can alıcı sözlerle söyle.
Sen çocuğunun beynine o an “kazanamama” sinyalleri
gönderiyorsun farkında mısın? Kaygısı daha da büyüyor. Zihni derin düşüncelere
dalıyor, "acaba kaybedersem nasıl olur" gibi kaygı ifadeleri beyninde cirit atıyor ve çocuk probleme odaklanamıyor.
İyi niyetle söylediğin cümle zamansız olduğu için zehir etkisi yapıyor!
Yarışma esnasında olan birine “Nasılsın, iyi misin?” dendiğini düşünün. Bu iyi niyetli cümle bile zamansız olduğu için kötülük olacak. Sana cevap vermek için bakması bile ona zaman kaybıdır. Aynen bunun gibi çocuğa bu süreçte söylenen moral bozucu cümleler daha kötü sonuçlar doğurur.
Moral bozucu ifadem en hafif tabir. Resmen beyinde nükleer bomba tesiri yapıyor. Her yöreye ait aşağılayıcı ifade biçimleri var.
Özellikle ders çalışma sürecinde veliler bu durumları iyi yönetmeli. Laf sokma basitliğine kaçmamalı. Başarısızlık anında hemen moral bozucu cümle yağmuru yağmamalı. Çocuğun azmini besleyecek cümleler kurulmalı.
Başarı
öyle hemen olacak şey mi?
Hangi
öğrenci çalışmadan deneme netlerini ful yapmış? Hem her öğrencinin seviyesi ve
kapasitesi aynı mı?
Çocuğuna sabırla, kararlılıkla çalışmalarına devam etmesini, başarısızlıklarını fırsat bilip üstüne gitmesini (güzelce ama) telkin etmelisin ey ebeveyn. Başarısızlık hallerini başarıya doğru birer merdiven basamağı olarak görmeyi ifade etmeli.
Çocuğunu
elbette takip edeceksin. Disiplinin olsun ama gardiyanlık edasıyla değil.
Çocuk
anlasın ki sen ona desteksin, cellat değilsin.
"Ne
güzel, yanlışlarının farkındasın, onlara odaklan ve onlara yönelik çaba sarfet
ya da bir daha o yolu deneme. Başka bir yol bul." diyerek yol göster veya
varsa bildiğin başarı örneklerini ona dokundurmadan anlat.
Disiplinli
ol ama çocuğun kalbini paramparça etmeden!
Konu
uzun ve başka boyutları var. Ben nokta atışı yapmak istedim. Anne baba olmak
sadece çocuğu biyolojik olarak doğurmak ve büyütmek değil. En önemlisi sevmek ve sevgiyi
belli etmek. Sonra da yaş durumuna göre bütüncül ilgilenmek. Selam ve dua ile…
Fakat onlar, "Biz seni el alemin işine karışmaktan, ötekini berikini kollamaya çalışmaktan menetmemiş miydik?" diye karşılık verdiler.
{hicr:70}
*
Ayetten zımnen anlıyoruz ki, Lut Peygamber (ıslah niyetiyle) el alemin işine karışan, ötekini berikini koruyup kollamaya çalışan bir duruşa sahip...
Yani suya sabuna dokunuyor. Suskunluk ve nemelazımcılık girdabında değil. Toplumsal olaylara duyarsız değil.
Nebevi duruş işte budur!
Birçok iyi insanı umutsuzluğa sevkeden cümle bu. Tamam, ideal hedef bu olsa bile reelde neredeyse mümkün değil herkesin tümüyle ıslah olması...
O halde ıslahçılar şöyle düşünmeli:
Ben elimden geldiği kadar güzel örnekliği, iyiliği emr, kötülüğü nehy, görevimi tüm gücümle ortaya koyayım.
Evvela içinde iyilik tohumu yeşermeye hazır olanlar istifade edecek ıslah çabamızdan. Onlar da başka tohumları yeşertmeye koşacak.
Gazneliler döneminde (936-1187) devletin resmî dili Farsça idi. Buna karşılık Arapça, eğitim dili olarak kullanılıyor; saray, ordu ve halk arasında ise Türkçe konuşuluyordu.
Tarihten Bugüne İbretlik Çıkarım
İki hocadan aldığım (öğrendiğim değil) bana göre çok önemli iki ders size aktarmak istiyorum.
Bir hocadan şu dersi aldım:
Bilgiye yeteri kadar vakıf olmadan, bilgiyi çapraz analizlere tabi tutmadan, kendi fikrinin de hatalı olabileceği ihtimalini ifade etmeden fikir beyan etmenin insanı ne kadar da basit duruma düşürdüğünü gördüm.
Ayetleri kırparak sloganlaştırma hatasına düşmemeliyiz. Mesela Kuran "hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" diyor değil mi?
Az yukarıdan alsak ayeti. Bilenle ve bilmeyenle kimin kastedildiği net anlaşılıyor
İşte ayetler:
2023 yılının Ramazanına kavuştuk elhamdülillah.
Rabbim hakkıyla istifade etmeyi nasib eylesin.
Oruç ayetle farz kılındı inananlara (Bakara:183).. Bu
nedenle kalbinde Allah’a ve Resulüne iman bağı hisseden her mü’min orucu
tutmalıdır. Eksik olabiliriz, günahkar olabiliriz ama en azından elimizden
geleni yapmalıyız. Şeytanın mükemmeliyet tuzağına düşmemeliyiz. Elbette
hedefimiz bütüncül kulluk olmalı. Gücümüz yettiği kadar ifademle ilgili şu
ayeti kerimeyi sunmak isterim:
“Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Teğabün:16)
Rasulullah (sav) buyurdu:
"Muhtaç, insanların etrafında dolaşan, birkaç lokma veya birkaç hurma isteyen serseri dilenci değildir. Muhtaç odur ki, ihtiyacını karşılayacak asgari miktarı dahi yoktur ve insanlardan istemeye de utanır; sadaka vermek için kimse onun halini bilmez."
(Sahife-i Hemmam ibni Münebbih, 74)
Mustafa Öztürk hocanın önemsediğim/katıldığım bir ayet yorumu:
Rahman suresinde geçen "hel cezau'l ihsan ille'l ihsan" ifadesi meallerde
"İyiliğin karşılığı yalnız iyilik değil midir?", "İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir."
şeklinde çevrilmektedir. Ancak bu çevirilerdeki iyilik kavramının neye atıfta bulunduğu belli değildir.
Kur'an terminolojisinde tevhide imandan bağımsız bir iyiliğin karşılığı iyilik/sevap değil, habt-ı amel ve ihbat yani amellerin boşa çıkması/çıkarılmasıdır. Bizim farklı çevirimiz hem bu gerekçeye hem de bu gerekçeyle birebir örtüşen İbni Abbas'ın yorumuna dayanmaktadır.
Mustafa Öztürk hocanın meali:
Rahman 6: "Tevhide iman ve bu imana yaraşır güzellikte işler yapmanın karşılığı cennet değil de nedir?"
Bu notu paylaşmanın bir sebebi de şu;
Toptan süpürücü mantığın sakat olduğunu göstermek. Normalde ben Öztürk hocanın başka bazı yorumlarına asla katılmıyorum. Eğer toptan süpürücü olsaydım şu paylaştığım yorumundan mahrum kalacaktım. Mümeyyiz olmak derdi bir hoca... İşte öyle olmaya çalışalım.
“Şehidin borcu hariç bütün günahları bağışlanır.” (Müslim, İmare, 119.)
(bu hadis rivayeti https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=30875 linkinden alındı)
*
Aşırı abartılı, hatta uydurma olan diğer şehid hadislerini düşünürsek bu hadis daha gerçekçi.. Şehidlik bile borcu kapatmıyor.. Dikkat!!!
Rivayetlerde peygamberimizin "borçlu olarak ölenin cenazesini kılmadığı da var". Vaizler vaazlarında ne olur gerçek yaralarımızın olduğu konuları işlesinler...
Kuşatılmışız.
Hangi saat, hangi dakika?
Gözler nöbette..
Kalp tedirgin..
Vücut soğuk..
Bazı Müslümanlar sırf fay hattını ve kırılgan yapıları öğrendi diye nerdeyse Kur'anda geçen helak olaylarını inkar edecek. Evet evet inkar edecek.
Tamam fay var, tamam bilim uyardı, tamam sağlam yapmalıyız. Buna itirazım yok.
"Her deprem ilahi ikazdır" diyemeyiz. Ama "kesinlikle ilahi ikaz değildir" de diyemeyiz. Ayrıca ilahi ikaz sadece depremle olan bir şey de değil elbette..
1
Bazı iyi insanlara bakıyorum nerdeyse Allah'ın adını anmamak için çaba sarf ediyorlar sanki...
Oysa ki Allah'ın adı her daim, her alanda her durumda, her fırsatta anılmalı. Tabi övgü ile, yücelterek... Kanaatimce Müminler böyle yapmalı. Bunu yapan kardeşimin bir paylaşımı olursa ben de hemen paylaşıyorum severek..
Namaz imanlı gönülden sadır olur asla zorla dayatılmaz.
__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...