31 Aralık 2013 Salı

Ayet Ayet... Sure Sure...

Ayet ayet
Sure sure
İşleyelim gel şu zamanı..
Belirlenmiş bir saatin varken..
Kılavuzsuz dolaşmak niye..
Çağın kirli materyalleri ile oyalanma..
Çevre putuna takılı kalma..
Alıkoyuyorsa seni Rahman'dan..
Bırak onları, dost olsalarda..
Ayet ayet... Sure sure.....
Yaşayalım bu zamanda..
Elindeki kitaplar da ne?
Rabbin kitabı varken...
Zamane yazarların hayal dùnyalarında dolaşacağına..
Seni yaratanın gerçek dünyasında rol al!!

Hadi gel...
Ayet ayet sure sure dolaşalım yeryüzünü..
Dikelim gözlerimizi cennet yurduna..
Rabbin cemalini görmenin hayalini kursana..
Ne muhteşem! Ne yüce!
Allahu Ekber! Allahu Ekber!

28 Aralık 2013 Cumartesi

Rönesans İnsanı/Toplumu

Rönesans dönemi insanı Allah'la yarışmaya kalktı. O'nu rakib gördü. O'na muhtaç olmadığını sandı. Teknolojinin, tüm ihtiyaçlarını gidereceğini sandı. Kibirlendi. Gururlandı. Oysaki bu yarışta kaybedecek olan hep insan olacaktı. Kendisini yaratana karşı katı önyargılar taşıyan rönesans insanı gün geçtikçe teknolojinin erdiği sahte özgüvenle gafletinin derinliğini arttırmaktadır..
Nefsin ilahlığının aracı haline gelen teknoloji rönesans insanını şehvetinin esiri haline getirdi ve fıtratının ihtiyacına karşı körleştirdi. Şehvetinin gönüllü esiri ve fıtrat körü olan rönesans insanı olan modern insan, dengesizliğin ve dipsizliğin en tipik örneğidir. Bütün bunlara karşın kendisini de dünyaya nizam verme makamında görüyor.
Üçüncü dünya ülkelerinin insanları ise modernizmin bu rüzgarından korunacağı yerde kendisine ait olan her ne varsa terk etme pahasına bu rüzgara kucak açıp kendini bırakır hale geldi. Bu haliyle üçüncü dünya ülke insanlarının gelişmesi imkansız hale gelmiştir. Uzun yıllar süre gelen ve adeta kalıtım yoluyla taşınmakta olan derin kültüründen ve inancından kopan ve bundan rahatsızlık duymayacak kadar narkozlanmış bu insan insanlar, batılıların kölesi/askeri/pazarı olmaktan başka bir sonuçla karşılaşmayacaklardır. Hayatının öznesi olmayan bu tip toplumlar sürekli yönlendirmelere maruz kalacaklardır. Bu büyük bir ızdıraptır, azaptır. Kökünden kopmuş bir ağacın çürümesi misali çürümeye yüz tutmuş toplumlar olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Rönesans insanının zamanı bu denli kirlettiğini, hayatı bu denli denegsiz hale getirdiğini rahatlıkla/acıyla görüyoruz. Başarılarının meydana getirdiği şımarıklığının acısını üçüncü dünya ülkeleri ödüyor. Batı bunun keyfini yaşıyor. Bu dünyadaki insanların adeta manevi genleriyle oynuyor ve etkisiz/pasif/silik toplumlar haline getiriyor. gelişimlerini takib ediyor ve istemediği düzeye geldiğinde çomak sokuyor. Tarihsel kavgaları depreştiriyor ve düşmanlıklardan kendine menfaat üretiyor. Allah'ı kendine rakib gören ve O'nu hayattan dışlayan modern insanın dünyaya sunduğu tablo işte budur. 
Nefislerinin, şehvetlerinin çizgisinde yaşamaktan rahatsız olmayan bireyler bu berbat tablodaki başarı grafiğinin basamaklarıdır. Tevhid inancına göre yaşayan bireyler ise bu tablonun başarı grafiğini azaltan, aşağıya çeken bireylerdir. O halde bize düşen tevhid akidesinin ilkelerini benimsemiş bireyler olmaktır ve bu bireylerin sayısını çoğaltmaktır.  

15 Aralık 2013 Pazar

Sahte Dostluk

Sahte dostluk saticilarindan dostluk satin almak..ve benim de bir dostum var demek.. Sahte mal almaktan daha cok zoruna gider insanin... Bundan sonra daha dikkatli olmak gerekir..

Yazmak ve Sevmek

Yazmak bir ihtiyaç.
Askerde bile bulduğu her yere safağını yazan er, aslında yazarak kendini deşarz ediyor.

Yazmak, kalıcılık duygusunun insanda bir tezahürüdür.

Hiçbir insan, duygu ve düşüncelerinin iç dünyasında mahpus kalmasına dayanamaz. İşte bunun için yazar. Hele söz konusu aşk ise duvarlar bile yetmez. Üstelik en cesur cümle ile: "seni sonsuza kadar sevecegim". 

Aslında insan bekaya meftun. İnsan ebediyete namzet. Yazmak ve sonsuza kadar sevebilmek iste bunun ispati!!!

Mutasyona Uğramış Kişilikler

Yüregi duygu ve düsünce üretemeyen insanlarin sizi anlamasini beklemeyin.. Bu tür insanlar risksiz yaşarlar... Garanticidirler... Sirtinizin yere gelmesi onlara moral verir... Kendi kayiplari sözkonusu oldugi zaman köpürürler... Dost olmayi beceremezler... Hayatlari güdüktür... Kapitalizmi yormayan yaratiklardir.. Pragmatisttirler... Duygusal sarsilmalarinizda asla yaninizda olmayi düşünemezler...... Bir iki akil verip sizi aşağılarla bile...
İşte böyle gider... Hayır siz bunların üzerine bekçi değilsiniz... Koyuverin gitsinler, çıksınlar hayatınızdan... Duygusuzluğun gayyasında yaşasınlar... Ufku ahirete uzanmadığı için böyleler... Oportünist, eyyamcı tiplerdir bunlar... Nasıl dostluk, yoldaşlık, dava kardeşliği beklersiniz bu tiplerden... Üstelik gelisiminizi de engellerler... Sizi sürekli kınarlar... Onların çıtasını aştığınızdan olabilir... Psikolojileri böyledir... Beğenmezler kimseyi... Suratlarında insani bir tebessüm göremezsiniz... Kitap okumazlar dememem gerek yok herhalde... Zaman kaybı olarak görürler... Düşünmek işlerine gelmediği için kendileri yerine düşünen birini kullanırlar.. Ancak hayatlarının tamamına yaymazlar öğrendiklerini.. Maksat tatminlik... Maksat eli boş görünmemek... Bu tipler sizce nasıl ortaya çıktı? Bana göre tamamen basıboş bırakılmışlığın meydana getirdiği yabani bir hal... Acı, ekşi, ve ham... Ancak fıtrat gereği olgunlaşan duygular bundan dolayı berbat olur... Onur yerini kibre bırakır... Özsavunma yerini katı merhametsizliğe bırakır... Nefsani istekler yerini doymak bilmeyen arzu ve ihtiraslara bırakır... İşte böyle mutasyona uğramıs tipler... Sakının bu tiplerden... Ciddiye almayın... Hayatınızda önemli bir yer tutmasınlar... Aksi halde hayatınızı zehir ederler İlimden, hikmetten, merhametten, sevgiden uzak bu tipler... Hafizanallah...

18 Ekim 2013 Cuma

Hüznün İlacı - Şiir

Sonbahar geliyor ya..
Yapraklar hüzün renginde..
Bir bir düşüyorlar yere..
Ölümü onlarda yaşarmış..

Ya henüz yeşilken koparılanlar..
Ya henüz baharı yaşamadan düşenler..
Bilsinler ki yaprağın Sahibi de Allah'tır..

Hüznün de bir zamanı var elbet..
Bir de zamanı tümden hüzün kesilenler var..

Bir cennet çiçeği koklamak..
Hüznün ilacı olsa gerek..

Mahkumiyet


Vazgeçilmez Olan

Hakikaten insan acı çekerek Allah'ın vazgeçilmez olduğunu anliyor.

Berrak Bir Hayata

Uzaktan bakar biri acıların sahibine..
Ve böylece acımaya başlar, acıların sahibine..
Bilmez ki acılar içinde temizlenen,
Berraklaşan hayatlar vardır...
Ey acıyan!!
Altını cürufundan ateşle ayırırlar, bil!
Acıların yoksa şayet, git, acı al kendine..
Cürufunu cehennem ateşine bırakma..
Acıma sen ona... Acısızlığına acı...

Berrak ve temiz bir hayata kavusmak için..
Vazgeçilmez'in kıymetini anlamak için..
Acılar dolu firaklara hazır ol...
Vazgeçilmez'i firaklardan sonra anlayacaksın!
Ey acı! Erken geldin ama
Simdi karabulutları aştım..
Ve masmavi berraklığı görüyorum..
Anladım ki karabulutları aşmak için
Sen gerekiyorsun!


2013

Ey Yusuf!

Ey Yusuf!

Ruhunun derinliklerine mızraklar atıldı..
Züleyha'nın adıyla..

2013

13 Ekim 2013 Pazar

Cennet Çiçeği Meryem'ler - Şiir

Ey Meryem! 

21. asrın çiçekleri/meryemleri de olacak..
Rabbin nasıl seni çiçek gibi büyüttüyse..
BU asırda da O Rabbin vahyiyle Çiçekler/meryemler yetişecek..
Ancak Hannelere ihtiyaç var..
İmranlara ihtiyaç var..
Onlarsız Meryem'ler yetişmeyecektir..
Rabbin izniyle hanne ve imran olanların 
Çiçek gibi meryemleri olacak..
Çiçek gibi meryemleri olacak..

Ve meryemler cennette buluşacak..
Rablerine selam duracaklar..
O gün, inşaallah hanne ve imranlar sevinecektir..

3 Ağustos 2013 Cumartesi

Ey Söz Komutanımız

Ebul A'la El Mevdudi'ye ithafen... 


21. asırdan sana gözyaşları var.
Ey kutlu imam, Fikir komutanı. 
Kafirler ne kadar güçlü olsa da, 
Sözün ve fikrin gücü daima sarsmıştır onları. 
Hayatın mücadelelerle dolu ey imam.
Tarihin tozlu sayfalarında okumadık seni.
Hemen yanıbaşımızda idin çünkü. 
Güç verdin bizlere, fer oldun gözlere. 
Çağ senin etkinde hala.
Seni okuyan gençler, bir bir diriliyorlar.
Sen bu gücü vahiyden aldın.
Vahiy seni diriltti Pakistan'da.
Yaydın bu dirilişi tüm dünyaya.
Ey imam! Ey fikir Komutanımız!
21.asır mücadelenle canlanacak.
Senin hayatını okuyup gözyaşı dökecekler.
O gözyaşları vahyin filizlerini büyütecek.
O gözyaşları kalpleri temizleyecek.
Senin ihlasından sadır olan damlalardır bunlar.
Mustakim duruşun... Bilgece yaşamın... Mücahidane kıyamın... ilim dolu zihnin ve iman dolu kalbin.
İşte tüm bunlar cephanemizin güçlü silahlarıdır.
Söz ve fikir ordumuzun...

Selam Söz ve Fikir Komutanımıza olsun.
/13.07.2013

Ahvalim

Her mevsim kış bana
Baharı görmedi kalbim
Soğuk havalarda kaşlarım hep çatık
Baharın güneşinde hiç gülmedim
Hep çamurlarda gezdim
Yeşillerde hiç uzanmadım
Kalbimin yükü hep hüzün oldu
Aklımın yükü de hep tedirginlik
Yanılgılardan korkan aklım,
Bahara da artık güvenmez oldu
Günlerimi sayarım tek tek
Ağır zincirler içerisinde
Geceler hiç bitmeyecekmiş gibi
Gündüzler hiç gelmeyecekmiş gibi
Kalbim yaşlanacak
Bedenim hepten dert kesilecek
Dostun eli uzaklarda
Yarama merhem süremeyecek
Sesimi duyamayacak
Rabbim duyur sesimi
Rabbim güç ver bana.
Rabbim hayallerimi yaşat bana.
Rabbim yolundan ayırma beni..

Ağaçlar

Ağaçlar... Dost Canlısı Varlıklar

Rüzgarla oynaşırken çok tatlı olurlar..
Yapraklar musafaha ederler rüzgar sayesinde..
Çıkardıkları seslerle teşekkür ederler adeta rüzgara..
İnsana düşen ise ders almaktır olan bitenden..
**
Ağaçlar... Dost canlısı varlıklar
Yeşil renk ruha tebessüm ederken,
İnsanın içinde de bir tebessüm oluşur.
Dünyaya kaş çatan insan,
Ağaçlar sayesinde hayata tutunur..
Tabi ki basiret gerekir bu zamanlarda..
**
Ağaçlar... Dost canlısı varlıklar
Kararlı duruşları hep düşündürür insanı..
Kışın soğukluğunda içlerine kapanırlar.
Ama küsmezler hayata..
Bahar için güç biriktirirler..
Çiçek açarlar sonra ve 'merhaba' derler zamana..
İnsanlar için göz aydınlığı olurlar..


Ağaçlar... Dost canlısı varlıklar
İnsandaki boşlukları dolduruyorsunuz..
Fıtratın temiz yüzünü temsil ediyorsunuz..
Susması gerekenler daha başkaları iken,
Siz susanlarsınız daima..
Ah bir bilseniz?! Konuşanlar havamızı ne de çok kirletiyorlar..
Ah dostlarım.. Selam olsun sizlere..
Yeşilinize.. Sebatınıza.. Duruşunuza..

Mustafa Tosun /Temmuz 2013

30 Haziran 2013 Pazar

Öteler/Öte Bilinci

Öteler/Öte Bilinci

Garib kalmışsak burada,
Evet, özlemimiz öteleredir.
Şaşkın bakışlara sahip isek,
Evet, özlemimiz öteleredir.
Bakışlarımız kararlı ve uzun ise,
Evet, sebebi ötelerdir.
Merhametimiz ve kavgamız varsa,
Evet, sebebi ötelerdir.
Sesimiz gür çıkıyorsa şu alemde,
Evet, sebebi ötelerdir.
Ötelediysek bazı duygularımızı,
Evet, sebebi ötelerdir.
Zihnimiz farklı çalışıyorsa,
Evet, sebebi ötelerdir.
Gözyaşlarımız varsa şayet,
Evet, özlemimiz öteleredir.
Kırmıyorsak ve nefret etmiyorsak,
Evet, sebebi ötelerdir.
İnsanlığımız varsa şayet,
Evet, sebebi ötelerdir.
Dünya bir anlam kazanıyorsa gözümüzde,
Evet, sebebi ötelerdir.
Öte bilinci olmazsa şayet,
Yaşam anlamsızdır dostum.
O halde niçin varsın sen?
Korkma, söyle! Niçin burdasın?
Bizlerde bir sevgi ve umut varsa,
İşte sebebi ötelerdir.
Öteler... Öteler... Gözümüzü diktiğimiz esas yaşam yurdu...

24 Haziran 2013 Pazartesi

İslam Varlığı ve Yokluğu

Allah'a olan haşyetimizi yitirmemeliyiz.
Bu, insan olma gayretimizin sonucudur.

Dünyanın taşıyamacağı düşünceleri taşımak.
Racim şeytanın hain bir oyunudur.

Düşüncelerimizin vahiy ile yoğrulmaması,
Dünyevileşmenin yorumudur.

Nefs ile mücadeledeki mağlubiyet,
Terk-i takvanın oluşumudur.

Kafirin yaşam biçimine olan özenti.
Aziz İslam'ın yüreklerdeki yoksunluğudur.

Kıyamete kadar sürecek olan cihad,
Müslümanların İslam'a karşı olan sorumluluğudur.

İmandan sonraki en yüksek makam olan namaz,
Müslüman'ın İslam'a doğumudur.


18 Haziran 2013 Salı

Adanmak

adanmak ruhun yücelerde dolaşmasıdır... 
adanmak ruhun değerini bulmasıdır..
adanmak dünyevileşmekten korunmaktır..
adanmak özgürlüktür. (s.k)
adanmak şeytanın labirentinden çıkabilmektir..
adanmak dünyevileşenlerin nazarına basitleşmektir..
adanmak rabbaniliğin en temel şartıdır..
adanmak cennete kaydolmaktır..
adanmak rızaya ram olmaktır..
adanmak bir Hanne mesleğidir..
adanmak İbrahimi bir duruştur..
adanmak muvahhidlerin kamusunda geçer..
adanmak mü'minleri ulaşacağı bir şereftir..
adanmak çamurlaşmaktan kurtulmaktır..
adanmak tevhidin özüdür.. (s.k)
adanmak öncülerin hayalidir..
adanmak öncülerin eylemidir..

17 Haziran 2013 Pazartesi

Sistem Üzerine Analiz 1

Zor zamanların imtihanı ile rahat zamanların imtihanı farklı zorluklarda....
biz oy verdiğimizde devleti sahiplenmiş olmuyoruz... Bakın, sistem sadece parti kurmamızı istiyor değil... Yani biz bunlara parti kurdurursak onları ele geçirmiş oluruz demiyor/diyemiyor... Çünkü Atatürk döneminde bile Terakkiperver partisi kapatıldı... Neden? Çünkü sistemi rahatsız etti... Ve Menderes idam edildi, sistemi rahatsız ettiği için (öyle çok büyük bir rahatsızlık olmadığı halde).... Erbakan 5 parti kurdu beşi de kapatıldı... 28 şubat İslamcı bir partiye karşı yapıldı.... Cezayir de Abbas Medeni büyük bir oyla başa geldi, rahatsız oldular, kapattılar... Ak Parti istediğimiz düzeyde olmadığı halde, biz milli görüş gömleğini çıkardık dediği halde, kapanmanın eşiğine geldi... Yani sistemin içine giren hemen sistemin kulu kölesi olmuyor... Sistem kendi içinde hazmedemediklerini dışarı atıyor...
Sistem içi mücadele kalenin içeriden fethedilmesidir... Haa diyeceksiniz ki, yok dünyevileşir, yok ayağı kayar, yok sisteme entegre olur....Buna Tek söz: Bu dediğiniz hale girecekler olanlar bu yola girmeden önce kaliteli olmayanlardır... Bununla ilgili İsmet Özel'in çok orijinal bir sözü var ama hatırlayamıyorum... [hayberin nasıl fethedildiği aklıma geldi de bir ayrıntı var orada sonra araştırıp dönerim size]
Demokrasi meselesine biz kendi penceremizden bakacağız... Ama yaşam biçimi/din açısından asla kabul etmiyorum ve bu konuda sürekli Ahzab:36 ile cevap veriyorum... O ayet demokrasiyi sosyal hayatta ve hayatın diğer tüm fakültelerinde diskalifiye ediyor/reddediyor... Ancak yöneticilerin seçimle başa gelmesi durumu asla reddedilemez.. Evet, sistem İslami bir sistem değil... Başa gelen her istediğini yapamayacak... Ama yapabileceklerini yaptırma konusunda bir çabamız olmazsa, elimizden gelmeyenler konusunda ısrar edersek bu sünnetullaha aykırı olur... [Örneğin, hükümet evvela gücü yettiği kadar içkiyi, kumarı, zinayı engeller ama bunu sisteme kabul ettiremez.. Zaten ben hükümetten bunu beklemiyorum.. İnşaallah bu geçiş aşaması olacak... Adıyamandaki Belediye, şehirdeki o kötü evi satın aldı ve kapattı mesela, gücümüz yettiğini yapmalıyız evvela]
Mü'minler içgüdülerinin/mizaçlarının etkisinde fazlaca kalmamalı... Hele hele Rabbani safiyet netleşmediği sürece metodlarını 'Nebevi Metod', 'Rabbani Metod' diye isimlendirmemeleri gerekiyor... İşte geçmişin radikallerinin bugün aldığı halden bunu anlayabiliyoruz... Onun için derinlikli bir kişiliğe sahib olabilmeliyiz... Ama halis içtihatlarımız hatalı da olsa Rabbimizin katında azabı celbetmez inşaallah.. Yine de dikkat etmeliyiz.... Uzattım kusura bakmayın

Tevhid ve Yönetim

Tevhid tüm hayatı kuşatan bir olgudur/inançtır... Bakın, Kur'an tevhidin sadece yönetimsel anlamda icrasını istemez bizden... Örneğin A'raf Suresinin 189-190. ayetler, anne babanın doğan çocukları üzerinden bile şirke girdiklerini söylüyor. Rabbimiz yönetimsel tevhidin gerçekleşmesini mutlak anlamda bir teokratik devlet talebiyle istemiyor. Mü'minlerin adalet ve şura prensibini icra etmelerini ve ilahi prensiblere gönülden bağlı mü'minler üzerinden şeriatı hikmet ile icra etmesini ister.. Ama evvela Rad:11'in gerçekleşmesi gerekiyor. Bu zemin olmadan tevhidi, yönetimsel söylemlerde boğmak zaman kaybından başka bir şey değil.. Yani çatı elbette ki düşünülür ama temel ve duvarlarönceliklidir.. Habeşistan'a hicret eden mü'minler Kralı devirmek için gitmediler, adil kralın himayesinde yaşayıp Rad:11'in zeminini hazırlamaya gittiler. Toplumsal oluşum olmalı.. Tevhidi düşünce, sadece siyasi boyutu olan bir kavram değildir. Hayatın tamamını kuşatan bir kavramdır/inançtır. 
Ama elbette ki İslam tamama ermiş bir nimettir. Bu nimeti yerli yerince kullanmak icab eder.

Sistem Üzerine Analiz

Sistemin şerrinden korunmak için gerekli yollar kullanılmalı.. Dışarıda red bunu red şunu red.. içeride şu cemati red, bu cemaati red, öbürünü red... Tamam kardeş anlıyoruz 'La'nın izzetini... Ama bu iş çocuk oyuncağı değil ki... Sen ne kadar demokrasiden rahatsızsan, bir chp'li de rahatsız... Demokrasi sandık sistemi olarak ancak kabul edilebilir.. Yoksa hayat tarzı olarak asla kabulümüz değildir.. "Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman mü'min erkek ve kadınların seçme/(ihtiyar) hakkı yoktur." (Ahzab:35)
Bu ayet demokrasi kültürünü/istediğimi istediğim gibi yaparım kültürünü yok ediyor/reddediyor... İşin bu tarafını tüm müminler bilmeli... Ancak bir ülke içerisinde o ülkenin yönetimine birinin dikta ile gelmesi midaha makul yoksa seçim ile gelmesi mi? Müminler kendi siyasi otoritelerinin olmadığı bir ülkede nasıl hareket etmeliler... Kendilerine hayat alanını dar eden birileri şayet başa gelecekse müminler buna engel olmamaları mı gerekiyor? Mesela peygamber neden Teslise inanan bir otoritenin ülkesine gönderdi arkadaşlarını, halbuki bu mantıkla gitmemesi gerekiyordu, o da tağuttu... Göndermesinin nedeni şu: "Orada adil bir kral var" Dikkatinizi çekerim "adil kral" diyor... tağuti yönetim demiyor.. O halde aslolan adalettir, adalet... Teokrasi değil... O katı tevhitçiler kendilerini dosdoğru yolda olduklarını sanmasınlar.. Biz biliyoruz onların dini anlayışlarına ne kadar hurafenin ve geleneğin bulaştığını... Öyle tek kötü olan modernizm değil, vallahi katı ve dogmatik gelenekçilik ondan daha berbat... 
Islah edilmemiş bir toplumun yokken senin yönetime kafa tutman, bir kereden yıkılmasını beklemen, dünya şartlarına uymuyor mirim... Bilgisayar oyunlarında bile 'level' var.. yani aşama, yani düzey... vahiy de tedricilik diye metot var... Toplumun pişmesi, olgunlaşması... Allah neden Musa ve toplumunu 40 yıl Sina'da bekletti, neden.. Çünkü dünya şartlarında 3 kuruşa 5 köfte yok... Çalışmak var didinmek var.. Öyle şunu bunu red ederek olmaz bazı şeyler... Peygamber her toptan rededici olsaydı, bir müşriğin hiamyesine girmezdi.. Derdi ki 'sen tağutsun, senin bir gıdım yardımın dokunmasın bana'...Ah bu bulutların üzerinde yaşayanlar ah.. Ah bu kitap ve silah kurbanları ah... Ah bu dilin kemiksizliği ah... Demokratik bir yaşam tarzını mü'minim diyen asla benimsememeli... 
Ama demokratik yaşam tarzının içerisindeki seçim/sandık olayında bir beis yok.. Bu her zaman oy kullanmalıyız anlamına gelmiyor... Kullanılacak yerler olur kullanılmayacak yerler olur... 

13 Haziran 2013 Perşembe

Eksik Dünya

Eksik dünya... 
Senin eksikliğin, 
Bizlerde de eksiltiler meydana getirmede..
Ama direnmek gerek..
Evet sen eksiksin,
Ama biz eksilmeyeceğiz.
Sadece mükemmel olamayacağımızı bileceğiz..

Acı ve Tatlı

Acılar ve tatlar bir kayığın iki küreği gibidir.
Biri diğerinden güç alır.
Acı ve tatlı... Sırtları birbirine dönmüş İKİ DOST.

Kalbe vurulan mühür: TEVEKKÜL

Kalbimin her köşesine TEVEKKÜL 
kelimesini kazımak istiyorum...
Ey bedbaht! Yok Allah'tan başka bir Vekil, yok!!

Kur'an İle Hayat Denizine Dalmak

Hayat denizinin derinliklerine dalmak istiyorsanız
Kur'an tüpünü kullanın!.
Kur'ansız dalış yapanlar, yosunlarla ve taşlarla karşılaşırlar..
Cidden bu böyle...
Bakıyorsunuz insanlara hayat denizinin kıyısında yüzüyorlar.. 
Ve sıkılıyoruz diyorlar, taştan ve yosundan...
Dal diyoruz derinliğe, gülüyor sana :)

2 Haziran 2013 Pazar

Nebevi Bir Vasıf: SABIR!

Bakın! Kur'an, peygamberlerin hepsi için ne diyor:
كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ (Hepsi de sıkıntıya karşı direnen kimselerdi) -Enbiya:85-
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::Analiz:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Peygamberlerin bu özelliği ne kadar da hayatla iç içe... Bu özelliği taşıyanlar sosyal insanlardır. Hayatla iç içe olanlar sıkıntılara duçar olurlar. Ve buz özellik bu durumdan neş'et eder. Kuran'ın örnek verdiği insanlar gerçek insanlardır. Hayal üstü varlıklar değildir. Sabrı kuşanmak, bir peygamberi duruştur. Kur'an hayatın sıkıntılarına karşı sabrı kuşananları bize örnek vererek ayakta durmamızı bize öğütlüyor. Modern yıkım çağının insanları bu özellikten yoksunlar. Nebevi bir vasıf olan sabrı kuşanmak, hayata tutunabilmenin güçlü bir adımıdır. Ayetinde devamında ise sabrın sonunda rahmetin olduğu dile getiriliyor.. Ve onların salih kimseler oldukları söyleniyor. Dikkat ediyor musunuz, Kur'an'ın peygamberleri nitelemeleri ne kadar gerçekçi. Yani yaşayan hareket adamlarının vasıfları bunlar. Öyle entellektüel duruş sahibi değiller. Yani bilgi deposu. Hayır, hayatla iç içe olan bu rehberler, Allah tarafından taltif olunan be kendilerin görev verilen kimselerdir. Kur'an'ın rehber olarak bize gösterdiği insanlar hayatta var olan insanlardır. Fildişi kulelerde yaşayanlar değiller. Hayatın gerçek algılamasına sebeb vasıflar bunlardır işte. Kur'an bize bu dersi veriyor. Rehberler sabredenlerdir. Sabır hayatın her alanını kuşatan bir erdemdir. Nebiler bunu başarmışlardır. 
Şunu da unutmamalıyız ki, rahmet sabrın çocuğudur. Sabrın arkasındadır ama görünmez. Sabır kuşanıldığında beraberinde rahmet vardır ve tecelli edecektir.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sosyal Akabelerimiz ve Nas

Evet sosyal akabelerimiz var bizim... Toplumsal akabelerimiz... İnsanların içine girmeden İslami tecrübelerimizi ortaya çıkaramayız... Zihinlerimizdeki İslami bilgi, ancak toplumda İslami tecrübeye dönüşebilir.. Biliyoruz ki, Kur'an'ın ahlakı, eylem ahlakıdır... Yani teorik bir ahlak değildir... Hasıl-ı İslamın müntesipleri Aziz davalarını yüceltmek için insanların arasına girmek zorundadırlar.. İnsanı sevmelidirler.. Vahyin sıcak yüzü ile insanın soğuk yüzünü ısıtmalıdırlar... Vahyin hikemi ve inkılabi duruşunu dengeli bir pozisyonda meczedip topluma sunmalıdırlar... 'FEDĞULİ İBADİ, VEDĞULİ CENNETİ' ...' gir kullarımın arasına gir cennetime'... Bu metaforu yakalamak icab eder... Peygamberin Hira'da aldığı mesaj, Hira ortamında değil, kokuşmuş Mekke ortamında makes bulabilirdi... Bunun için dağdan indi peygamber ve uzun soluklu bir yürüyüşe 'Bismillah'dedi... Bunu başardığımız an, söylemlerimiz eylemlere dönüşecek ve ancak eylem sahipleri cennete buyurulacak... 21. yy'da sivil toplum kavramlarına tevhidi bir ruh bürüyerek hem hikemi hem de inkılabi duruşumuzu koruyarak silm/barış/selam eksenli bir toplum inşa edebiliriz... İnşaallah... Elbette ki çabalarımızı nefsimizin recmlerinden korumalıyız.. Nefsimizin bu tehlikesinden dolayı kendimizi mücadele sahasından alıkoymamalıyız...Tevhidi duruşumuzu uzaktan  seslenişlerle, toplumun arasına girmeden hissettiremeyiz... Toplumun buzlaşmış yapısını hohlayarak eritecek nefeslere ihtiyacımız var... Yani yorulmaya, yani terlemeye, yani insanların kahrını çekmeye... Bunu iyi kavramadığımız zaman, işte o zaman nebevi duruşun hem hikemi hem de inkılabi duruşunu arz-ı endam etmiş olacağız... 
Unutmayalım ki Kur'an 'Nas'  kelimesi ile biten bir mesajdır... Adeta şunu ifade ediyor bize vahiy: işte 'nas' ile bitiriyoruz.. Siz de buradan başlayın... İnsanı kucaklayan bir geniş yüreğe sahib olun... Tecrübe pratik sahalarda meydana gelen bir haldir... Bu halimizin başına 'İslami' sıfatını koyma liyakatini nasib etsin Nassın Rabbi, Nassın Meliki, Nassın İlahı....

12 Mayıs 2013 Pazar

Çağdaş İslami Akımlarlar ve Sorunları - Sönmez KUTLU

Günümüz Müslümanının, gelecek yüzyılda devam edecek en büyük bilgi açığı Kur'an konusundaki bilgi

açığıdır. Dini en iyi bildiğini sananlar bile geleneklerle küllenmiş birtakım hurafeler ve aslı astarı olmayan görüşlere din olarak inanmaktadırlar. (18)
***
Bütün Müslümanlar, ilk önce yüce kitabını okuyup anlamak ve ondan evrensel ilkeler çıkararak hayatına yön vermekle sorumludur. Allah hiç kimseye, falanca şahsın veya şeyhin kitabını, niçin okuyup anlamadığını sormayacak, bütün Müslümanların el kitabı olması gereken Kur'an'ı niçin okuyup anlamadığını ve Peygamber'i niçin anlamadığını soracaktır. Çünkü iman noktasında tek belirleyici ve yegane bilgi kaynağı Kur'an'dır. Diğer taraftan, o bütün insanlar için hidayet, öğüt, rehber ve en önemli bir katkıdır. (19)
***
İslam, evrenselliği ve sürekliliği dolayısıyla, günümüzdeki İslami akımlar başarısızlığa uğrasa bile, kendi içerisinde kendi alternatifini ortaya çıkaracak güçtedir. Böyle bir durumda o, asla başka medeniyetlere entegre veya adapte olmayacak, diğer medeniyetlerden alınması gereken şeyleri alıp kendi bünyesinde onları yeniden şekillendirebilecektir. İslam, tarihte Hint medeniyeti, Bizans medeniyeti ve Sasani medeniyeti karşısında gösterdiği başarıyı, bugün Batı medeniyeti karşısında da gösterebilecek güçtedir. (26)
***
İletişim Bilimi'nin bilimsel verileri ışığında gerçekleştirilmeyen bir tebliğ eylemi günümüz insanını etkilemede, eğitmede, değiştirmede ve dönüştürmede yeterince başarılı olamayacaktır. (27)
***
Dini-toplumsal ve dini-politik hareketler İslam'ı doğru ve özgün şekliyle, Kur'an merkezli ve Hz. Peygamber'in örnekliği doğrultusunda sunduğu sürece, İslam düşüncesine ve insanlığa önemli katkılarda bulunurlar. Ancak insanların düşünce özgürlüğünü kısıtlamaları, liderleri ve eserlerini kutsallaştırmaları, kendilerini İslam'la özdeşleştirmeleri ya da İslam'ın tek temsilcisi olduklarını iddia etmeleri ve bir ruhban sınıfı oluşturmaları durumunda, fikir üretiminin ve düşünce özgürlüğünün önünde büyük bir engel oluştururlar. Bugün İslam'ı tebliğ ettiğini iddia eden bazı dini oluşumlar, birinciden çok ikinci rolü üstlenmiştir. Fakat onların yöntemleri ve yanlışları bilimsel açıdan yeterince eleştiriye tabi tutulmamıştır. (28)
***
Dini, siyasi veya ideolojik bir mesajın, insanlar tarafından benimsenmesi ve toplumda taban bulması için mesajın doğruluğu kadar kim tarafından, nasıl ulaştırıldığı da son derece önemlidir. (29)
***
Günümüzde öncelikle tarikat ve cemaatler, büyük bir nitelik ve imaj sorunu ile karşı karşıyadır. (31)
***
Hindistan'da 1926 yılında Muhammed İlyas tarafından "sırf İslam'ı tebliğ amacıyla kurulan" Tebliğ Cemaati adlı bir cemaat vardır. Bu cemaat, "öğreterek İslam'ı öğrenmeyi" ilke olarak benimsemiştir. Bu sebeble üyeleri özel eğitimden geçirmeye gerek duymamaktadır. Bugün İslam'ı tebliğ eden bu kaynaklar (tarikatlar ve cemaatlar), genel olarak, İslam, O'nun kitabı Kur'an ve peygamberi Hz. Muhammed'den çok kendi mensubu oldukları cemaatin-tarikatin lideri, eserleri ve İslam'ı algılama biçimleri konusunda bilgi sahibidir. (32)
***
Bu insanlar, İslam'ın özgün mesajı ile karşılaşmak yerine anlamaları son derece zor ve karmaşık olan cemaatlerin din anlayışıyla karşılaştıkları için mesajın aktif katılımcıları da olamadılar. (35)
***
Bugün dini cemaatlerin ve tarikatların, herkesçe anlaşılmayan sembol, değer ve kavramlardan oluşan bir din dili bulunmaktadır. Özellikle dini duyguları zayıf, dini bilgilere sahib olmayan veya çok az sahib olan genç kesim arasında bu dilin anlaşılması son derece zordur. Hatta birçok cemaatin bu dille yazılmış bir edebiyatı oluşmuştur. Oluşan bu dilin herkesçe anlaşılmaması ve dil oyunlarından oluşan gizemli bir yapıya büründürülmesi, metinlerin anlamaksızın kutsallaştırılmasına, dilin sadeleştirilmeden muhafazasına, bu eserlerin dilini anlayanların önderliğinde okunup anlaşılmasına eserlerin defalarca okunmasına ve asli şekilde elle yazılmasının dini bir vecibe olarak algılanmasına götürmüştür. Hatta İslam mesajı bu tür metinlere indirgenirken Kur'an'ın anlaşılması da bu edebiyatın anlaşılmasına bağlanmıştır. Bu yüzden sözü edilen eserler, cemaat üyeleri arasında ilhamla yazdırılmış kutsal gibi ilgi görmektedir. Arkon'un da ifade ettiği gibi, 'tek kitaplı topluluktan çok kitaplı topluluklara' dönüşen bir duruma gelinmiştir. Halbuki İslam mesajının din dili/mantığı özgün şekliyle Kur'an ve onun dini söylemi olmalıdır. Böyle olmadığı sürece insanlar ve özellikle genç nesil İslam mesajına ilgisiz kalacaktır. (37)
***
İslam mesajı, maalesef, büyük toplumsal, siyasi, kültürel, bilimsel, teknolojik değişimleri hızlı bir şekilde yaşayan günümüz insanlarının anlayacağı ve ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde işlenmektedir. (37)
***
Zamanla mesajın taşıyıcıları olan mezhep, tarikat ve cemaatlerin Kur'an'ın mesajını aktarmak yerine kendi anlayışlarını mutlak dini gerçekler olarak aktarmaya başlamalarıyla birlikte Kur'an'la olan sıcak diyalog yerine mezhep, tarikat ve cemaatler arası mücadeleye ve rekabete bırakmıştır. (37)
*
Şekli Dindarlık: Dini cemaat ve tarikatların İslam mesajının özünü, ahlaki ve manevi unsurlardan yoksun kulluk/ibadet merkezli bir din anlayışı oluşturur. Bu din anlayışının temel göstergesi, namaz, oruç, zekat ve hac ibadetlerinden oluşan şekli dindarlıktır. Bu anlayışa göre, insanlar ne kadar fazla ibadet yaparsa, bu konuda ne kadar meşakkat çekerse, ne kadar çok hacca giderse, ne kadar fazla namaz kılarsa o kadar iyi Müslüman olur ve daha çok sevap alır. İbadet kavramının yukarıda sayılan şeylere hasredilmesi, dindarlıkta bulunması gereken bilgi, inanç ve ahlak boyutunun öne çıkarılmasını engelledi. İbadet, sadece bunlardan ibadet değildir. İslam'da yapılan her iyilik ve güzel davranış da bir ibadettir. Bu yüzden, dini cemaatler ve tarikatların insanlara telkin ettiği dindarlık, şekli ve daraltılmış bir dindarlık çerçevesinin dışına çıkamadı. Hatta bazı cemaatlerde, sarık, sakal ve cübbe ve diğer bazı şeyler dindarlığın sembolleri olarak görüldü. (40)
***
Bazı kesimlerde dindarlık, fıkıh dindarlığına dönüştü. (40)
***
Nurettin Topçu'nun da dediği gibi, İslam'ın ruh ve manasından sıyrılan dini hayatın bu şekilperestliğine zühd ve takva adı verildi. (40)
***
Taklide dayalı ve şekli dindarlık, çoğu kere cemaat dindarlığını öngördü. (40)
***
Oysaki mevcut dini cemaatlerin İslam mesajı, genelde, Müslümanlarda bireysel sorumluluğu, kimlik bilincini, varlığını gerçekleştirme şuurunu köreltmekle ve kişisel kabiliyetlerin geliştirilmesine engel olmakla kalmamakta; ferdi cemaate, siyasete ve tarikata kurban etmektedir. Öyle ki bu gruplar, kişisel başarısızlıklarını telafi etmek isteyen, sorumluluktan kaçan, kimlik arayışında olan kimselerin sığınağı haline gelmiştir. (42)
***
Batı kendisine rakip olabilecek ve gelecekte karşısında duramayacağı bir medeniyetin doğuşunu engellemek için, Demokrasi'yi ve insan haklarına saygıyı bir tarafa bırakmıştır. Teknolojik ve bilimsel gelişmelere sahip olmayan bir İslam medeniyetinin kalıntıları ile bu Batı vahşeti karşısına çıkabilmek oldukça zordur. (47)
***
Yüce bir dinin ve medeniyetin mensubu olan günümüz Müslümanı, Batı medeniyeti karşısında, ekonomik, siyasi, askeri ve teknolojik sahalarda, güçsüz ve aciz duruma düşmesini nefsine ve gururuna yedirememektedir. Bu yüzden Batı medeniyeti karşısında aşağılık kompleksine düşmektedir. Bu ise, insanımız üzerine davranış bozukluğuna ve kimlik krizine sebeb olmaktadır. (50)
***
Genetik mühendisliği, silah, ekolojik meseleler ve benzeri alanlarda yürütülen bilimsel faaliyetler, insan olmanın  en belirgin şartı olan, ahlakın temel ilkelerinin yol göstereciliğine sırt çevirmiştir. (51)
*
Dr. Hişam Cuayt da şunu söylemektedir: "İslam kültür ve medeniyet olarak teslimiyeti kabul etmez. Varlığının
kaynağını kendinde görür. Çünkü onun kendine has olağanüstü bir gücü olup modernleşmenin ortaya koyduğu insani ve siyasi bütün kültürlere meydan okumaktadır. Ancak, bu durum, İslam'ın zaaf noktasıdır. Bu, onun başkalarını reddetmesine ve kendi fikri sisteminin donukluğuna sebeb olmuştur. O gerçekte, başkalarını dışlayan bir güçtür. Fakat diğer taraftan modernleşmenin ferdiyetçilik, uzlet, maddi iktisat aldatma, psikolojik bunalım gibi olumsuzluklarına bakarak, İslam'ın 21. yüzyıl insanı için yenilikçi bir mesaj yayabilecek ruhi bir güç olduğunu düşünmek mümkündür. (144)
***
Savaştan çekilen düşmanın affedilmesini emreden Kur'an emrini tavizsiz bir şekilde uygulayan Hz. Peygamber, kaçmakta olan düşmanın takip edilmesini bile yasaklayacak kadar işi ileri götürmüştür. Eğer İslam'ın amacı başka dinlere hürriyet tanımamak, çevreyi tahrip etmek, önüne geleni öldürmek olsaydı, yukarıda sayılanları da hedef seçmesi gerekmez miydi? Oysaki insanlar bu dine yumuşak ve ikna edici bir şekilde davet etmişlerdir. Davet edilen uyup uymamakta serbest bırakılmıştır. Ancak onun da inananlara inançlarını diledikleri gibi yaşamak, yüceltmek ve ona layık olduğu değeri vermek hususunda aynı hürriyeti tanıması şarttır. (151)
***
Asabiyet duygusuyla dini seçilmişlik inancı birleştiğinde tüyleri ürperten vahşice katliamların meydana gelmesi kaçınılmazdır. Bu sebeble Hariciler, saygın sahabilerden Abdullah b. Habbab. Eret'i, hanımını ve karnındaki çocuğu, sırf kendi fikirlerini benimsemedikleri gerekçesiyle feci bir şekilde öldürmüşlerdir. Daha sonra onlar bu tür eylemlerini Emevi iktidarına yöneltmişler, ancak şiddet karşı şiddetle neticelenmiştir. (164)
***
Kur'an, inanç, ibadet ve ahlak konularına doğrudan ve ayrıntıları ile yer verirken siyasi konulara, evrensel nitelik taşıyan genel ilkelerin dışında her hangi bir belirlemede bulunmuş değildir. (171)
***
Ehl-i Sünnet'in siyasal düşüncesinin oluşumunda, adaletin temini ve zulmün ortadan kaldırılmasından ziyade güç, iktidar ve güvenlik merkezi bir rol oynamıştır. (181)
***
Sünni siyaset anlayışı, Kur'an ayetlerinden hareketle değil Peygamber sonrasında yaşanan tarihsel siyasi tecrübelerden hareketle oluşturulmuştur. (180)
***
Siyasetin dini ve kelami açıdan temellendirilmesi, ilk defa, fiziki güç kullanarak iktidarı ele geçiren emevilerin, iktidarlarını ve siyasi uygulamalarını, Allah'ın iradesi, takdiri, kaza ve kaderiyle ilişkilendirmeleriyle başlamıştır. (181)
***
Devletin, hak ve adaletin gerçekleşmesinde, toplumsal düzenin sağlanmasında bir araç olarak görüleceği yerde, devletin ve devlet başkanının kutsallaştırılması suretiyle Müslüman toplumun siyasi iradesi ve seçimi hiçe sayılmıştır. (182)
***
Ehl-i Sünnet'e göre, siyasi anlayışta asıl olan geçmiş tecrübe ve onun devamı durumundaki mevcut durumdur. mevcut durumun, zulmetse dahi, korunması, her tür değişimden daha iyidir. Değişimin, daha büyük fitne ve adaletsizliklere yol açacağı inancıyla, mevcut durumun korunması gerekir. Özellikle siyasi irade, Allah'ın iradesiyle meşrulaştırılma yoluna gidildikten sonra, insanların çabaları ve faaliyetleri, Allah'ın iradesine karşı gelmek olarak görülmüştür. Böyle bir durumda siyasi iktidarın el değiştirmesi, Allah'ın kaderine bırakılmıştır. (183)
***
Maturidi, Diyanet-Siyaset ayrımı dolayısıyla "Allah'a, Resulü'ne ve Ulu'l Emr'e itaat edin." ayetinin yorumunda Ulu'l Emr'i seriyye komutanları ve fakihler olarak yorumlamayı tercih etmiştir. Aynı yerde Şia'nın özelde Ulu'l Emr'i masum imamlar olarak yorumlamasına, genelde de İmamet nazariyesine ciddi eleştiriler yöneltmiştir. (187)

5 Mayıs 2013 Pazar

Minik Öncüler ve Bir Skeç

:::MİNİK ÖNCÜLER VE BİR SKEÇ::: 05/05/2013
Hatim etmek de ne demek? Nasıl dersiniz bunu? Kur'an'ı bitirmek de ne demek? Kur'an hiç biter mi? Tüketmeyin Kur'an'ı ne olursunuz? Bir yemeği bile bir kereden bitirmezken, Kur'an'ı nasıl tüketirsiniz? Kur'an hazmedilmeden, Kur'an yürek fabrikasında işlenmeden nasıl bitirirsiniz onu? O bitmek bilmeyen bir kaynaktan akan bir çeşme değil miydi? Onu hatim etmek oldu mu şimdi? Kur'an bitmemeli... Kur'an'a mühür (hatm) vurulmamalı... 
Kur'an yüreklere nakış nakış sorumululuk işleyen bir nakkaşın kitabı değil mi? Hatimlerle okunan Kur'an kendini nakşedebilir mi? Yürek üzerinde anlaşılmayan izlerden başka bir şey mi bırakır. Halbuki Kur'an yüreklere tevhidi-ahireti nakşedecekti. İnsanı inşa edecekti. Yeryüzünde cennetin provasını yapabilmenin kılavuzu olacaktı. Bu provada başarılı olanlar için bir diploma olacaktı... Hatmedilmemeliydi Kur'an... Bitmemeliydi Kur'an... Tüketilmemeliydi Kur'an... O, yüreğe nakış nakış sorumluluk işleyecek ve yeryüzünde insanca bir medeniyeti inşa edecekti...

Vahyi, seni inşa ediyor gibi okumalısın, dedi hoca. Gitti talebe ve hocanın dediği gibi yaptı. Daha önce bir gecede Kur'an'ı hatmeden talebe, bu defa ağlayarak geldi hocasının yanına. 'Bitiremedim hocam Kur'an'ı, bitiremedim' Kur'an bana nazil oluyormuş gibi okuyunca bitiremedim. "İyyake na'budu ve iyyake nestain" ayetine gelince öteye geçemedim hocam. Yalnız Ona ibadet edip yalnız Ondan yardım isteriz, ayetinden öteye geçemedim hocam', dedi.


Kur'an'ı yüzünden okumak ile yüreğinden okumak arasında işte bu kadar fark var dostlar... Durursunuz, gidemezsiniz öteye... Kur'an hayatı inşa edecek bir medeniyet inşası bekler bizlerden...
Ben... Okurken Kur'an'ı... Öyle manevi haz almak için değil... Ya da edebi haz... Hayır bunlar için değil... Yüreğime sorumluluk işlerken acıtır beni Kur'an... Canım yanar... İşte ben bu acıdan tat alırım... Tevhidi yakalamak... Ahirete uzanan bir ufka sahib olmak... Gece uzar, uykum gelir çöker üzerime adeta... Bırakmak istemiyorum Kur'an'ı... Ruhumu uyandıran Kur'andan ayrılmayı hiç göze alamıyorum... Alıyorum Kur'an'ı... Sarıyorum sıkıca... Bırakmasın diye beni... Yüreğime nakşedilen o sorumluluk bilinci çıkmasın benden... Evet... Alıyorum koynuma... Onunla uyuyorum... Yanı başımdan hiç ayrılmasın Kur'an... Hayır, bu duygusal bir bağlılık değil, duygusal bir bağlılığı da kapsayan şuurlu bir bağlılık... İkrime gibi... "Kitabu Rabbi" deyip ondan kopamayan İkrime gibi...


Minik Öncüler bana bu dersi verdi...
O temiz çocukların ruhlarına nakkaşın iğnesi olan yürek işçilerine selam olsun...

3 Mayıs 2013 Cuma

Yorulmak

Rüyalarda yorulmak..
Uyandıktan sonra da
Altının ateşle imtihanı..
Benliğin taa dibine kadar imtihan..
Ta ki kalmayıncaya kadar teneke kırıntısı..
Sürekli fitne potasında erimek..
Rüyalarda bile yorulmak..
Uyandıktan sonra da..
Akabe... Akabe.. Akabe...

Rüyalarda bile yorulmak..
Uyandıktan sonra da..

21 Nisan 2013 Pazar

Gelecek Tasavvurumuz ve Ortadoğu İntifadası 4

- TC Anayasası'nı ideolojik renklerden ve Kemalist tabulardan uzaklaştırmaya çalışmamız, yeni yapılacak olan
anayasaya kimliksel eklemlenme içinde olmamız değil, zulme ve küfre "la" dememizle alakalı bir durumdur. Bu  konuda resmi ideolojiyi ne kadar geriletirsek, kitle psikolojisini yönlendirmede o kadar mesafe alıyoruz demektir.
Örneğin Nisan 2010'da TBMM'de gündeme gelen kısmi anayasa değişikliği teklifine İslam düşmanlığı yapmaması, resmi ideoloji ve Kemalizm dayatmaması şartı ile destek vereceklerini açıklayan 20 Nisan 2010 tarihli "İslami Kuruluşlar Bildirisi" oldukça önemliydi. Ama bu bildiriyi, tevhidi değerleri mücessime gibi selefi şekilcilikle ele alan ve yorumu nasslaştıran bazı İslami öbekler "İslami Kuruluşlardan Tağuti Anayasaya Destek Çağrısı" gibi kabul edilemez ve konuyu çarpıtan yüzeysellikle değerlendirdiler. (114)
- Bize kendi inşa sürecimizle ilgili düşen görev, bu tür anayasaların ne -kadar inanç ve düşünce özgürlüğüne yer verip vermediğini değerlendirmek ve muhataplarımızı daha adil ve fıtri olana zorlamaktır. (115)
- İslam ümmeti uluslar gibi seküler temelli değil, vahiy ve şahitlik temelli bir toplumsal yapıdır. (116)
- Islah ve ihya süreçleriyle henüz dirilmeyen bir ümmete anayasa oluşturmak, olmayan bir İslam -toplumuna iktidar ve halife stratejisi sunmak bir hayalciliktir. (116)
- Türkiye'deki ve Ortadoğu'daki anayasa tartışmaları, hayatı vahiyle biçimlendirmek ve ümmet olmak çabalarımıza uygun ortam arayışı edinmekle akalalı bir konudur. (118)
- Eğer ABD'de okuyan her Arap çocuğu veya Müslüman ABD ajanı olsaydı, ABD'de eğitim gören Seyyid Kutup da Amerikan ajanı olurdu. (246)
- Geçmiş çağlarda Allah'ın eşya üzerindeki kaderi/takdiri unutulup, tabiat olaylarının arkasında cin, peri gibi gizemli güçler aranır; bu tür gizemli anlayışlara ilahi güçler yakıştırılıp şirke düşülürdü. Günümüzde sosyal ve siyasal olayların arkasında Allah'ın mutlak takdirinin olacağını unutanlar, birtakım açık ve gizli güç odaklarının kusursuz planlarının ve tuzaklarının olduğuna -ihtimal ötesinde mutlaşmış gibi- inanmakta, Müslümanların iradesini küçümserken bu güç odaklarında adeta yarı-ilah güçler vehmetmektedirler. (246)
- Türkiye'deki bütün bu gelişmeler tabii kimseyi hayali bir kurguya götürmemeli. Türkiye'deki İslam adına bir inkılab falan olduğu yoktur. Ama Türkiye'de Kemalist elitlere karşı çevrenin yani halkın önü açılmaktadır. Müslümanlar için de toplumsal dönüşüme hazırlayacak özgür bir tebliğ ortamı oluşmaktadır. (248)
- Tağutlaşan şahların, diktatörlüklerin, kralların, cumhuriyetçilerin veya demokratların Müslüman halkların fıtri ve vahyi talepleri karşısında yaptıkları sadece münafıklık ve zorbalıktır. (250)

Gelecek Tasavvurumuz ve Ortadoğu İntifadası 3

Siyasal ve toplumsal alanda ağırlığını hissettirmeyen korunmacı politikaları değil, tebliğci açılımları düşünen ve
hedefleyen bir nitelik yeterliliğine ulaşmanın çabası içinde olunmalıdır. (105)
***
Biz Kur'an talebelerine düşen, küresel kapitalizme karşı tepkisel söylemlerle 19. yüzyılın sağcı veya solcu ulusalcı despotizmlerinin çürümüş zulüm söylemleriyle parallelleşmek değildir. Bize düşen, eski düzeni de görece özgürlükler sağlayan ama kişiyi kendi ekseni etrafında bireyselleştiren yeni düzeni de aşacak kalp intifadalarını ateşlemek, vahyin bugünkü alternatif "inşa ve ıslah dili"nin ne olduğunu sergileyip sosyalleştirebilmektir. Bu dili, hayatı dünya gerçeklerinden soyutlayan Kemalizm'in veya diğer diktatörlük rejimlerinin ördüğü hücrelerde ve mağara şartlarında değil, hayatı gerçeklerine açık alanları görerek üretebilmeliyiz. (107)
***
Hayatın ve mücadelenin içinde kendi gerçekliğini oluşturamayan veya bu konuda aktif bir yoğunlaşma içine girmeyenlerin, dış gerçekler hakkında değerlendirmeler yapması da ek inandırıcı değildir. (108)
***
Muhammedi sünnet örnekliğinde bakıldığında, kuşatıldığımız cahili bir sistemde ve tebası konumuna düşürüldüğümüz bir toplumda, yeniden var olma mücadelesi yürüten Müslümanların çevre şartlarına ilgisiz kalmaları da Kitabi değildir. Bu konuda "temkinli olmak" ayrı, "mesafeli olmak" ayrı, "ilgisiz olmak" ayrı tutulmalıdır. (111)
***
Saltanat sistemleri karşısında Tevhid ve Adalet ekolünün çıkışını kavramayanların; veya Ehl-i Sünnet akaid kitaplarındaki "Zalim sultana itaat"i akaidleştiren metodolojik yaklaşımı dışlamayanların; veyahut çoğu kez vahyi ölçülerle çatışan "Darul Harp Fıkhı"nı aşamayanların uzlaşmacı veya tam tersi dışlayıcı-radikal tekfirci metodik yaklaşımları ilmi ve usulü tabandan yoksundur. (111)
***
İlgisiz olmak: Müslümanlar kendileriyle ve kendilerini biçimlendirmeyle ilgili hiçbir vahiy dışı proje veya taarruza ilgisiz kalamazlar. Tepki biçimlerinin aktif veya içine kapanık olması içtihadi tercihleriyle ilgilidir. Bu bağlamda bilinçlenme sürecindeki Müslümanlar için anayasa yapımına ilgisizliğin nedenlerini de özetlemek gerekir. Bunun nedeni a-sosyalite olabilir. Apolitikliği aşamamak olabilir. Ütopik gelecek tasavvurlarıyla oyalanmayı alışkanlık haline getirmekle ilgili olabilir. Tertil fıkhı üretmek konusunda usulü yetersizlikten bahsedilebilir. İlgisizlik durumu, yorumların genel geçer nasslar düzeyinde görme yanlışlığı hatta bazı kere de müstağniliği ile de izah edilebilir. (113)
**

Gelecek Tasavvurumuz ve Ortadoğu İntifadası 2

Oysa kavmini Firavun'un kulluk sisteminden uzaklaştırmaya çalışan Musa (as)'ın veya Mekke'de Haşimoğullarının himayesini önemseyen, ticarette müşriklerin "ilaf" anlaşmasından yararlanan veya Habeşistan ve Yesrib gibi daya uygun ortam arayışlarına yönelen Rasulullah'ın mücadele örnekliği, cahili de olsa daha özgürlükçü ve hukuki ortamların baskı ortamlarına tercih edildiğinin işaretleridir. (40)
***
Olumlu bir değişim için hem niyet, azim ve eylem; hem bilgi, inanç ve kararlılık gereklidir. (43)
***
Ayrıca bu tartışmalarda "değer" (dünya görüşü, ideoloji ve yasama) olarak sistemin dışında veya üstünde olduğumuz; ama kuşatıldığımız vakıayı ifade etmek bağlamında da ulusal bir sistemin içinde bulunduğumuz ve kendi inancımıza hürrüyet alanı geliştirinceye kadar ekonomiden kültüre, eğitimden siyasete kadar uygun sistem içi araçları kullanmanın kaçınılmazlığı gerçeğini de görmüş olmak gerekir. (47)
***
İslami mücadele ve tebliğ süreçlerinde metodik tartışmalarımızı halledebilmenin yolu tabi ki usuli bir yeterlilik, tutarlı bir vakıa bilgisi ve istişareye ehil olma şartlarıdır. Bu çerçeveye yönelen çözüm yolu ancak diyalog ve müzakerelerle sağlanabilir. "Diyaloglar", uygun üslup ve adap ölçüleriyle gerçekleştirilecek tavsiyeleşmeye ve ıslaha; "müzakerele" ise metodolojik yeterlilik ve vahyin şahitliği istikametine sahip olanları katılımcı şura içtihadına yöneltmelidir. (47)  
***
Ortadoğu'daki diktatörlük rejimlerine karşı halk ayaklanmasını Batılı sosyal bilgiler diliyle, yani liberal veya sol öykünmeci bir dille okuma yanlışlığından öncelikle vazgeçmeliyiz. (87)
***
Müslümanların dilinde "devrim" veya "inkılab", "ıslah" misyonundan kopartıldığında, Batılı paradigmaya bağlı olarak ilerlemeci olan anarşist, faşist kalkışmaya veya liberal reformlara bir öykünme ifadesine dönüşmektedir. Bu bağlamıyla "şura" kavramını kurumlaştırıp, örneklendirip takdim edemeyen tarihi Müslüman ataletinin siyasal katılımı ifade etmek için ödünç olarak kullandığı "demokrasi" kavramı gibi, her ne kadar muhtevasını düzelterek kullansak da "devrim" ifadesinin de bir ödünç kavram olduğu görülmelidir. (88)
***
Karl Marks'ın ezilen Hindistan halkına ilgisizliği ve İngiliz emperyalizminin onları bir üst toplumsal aşamaya sıçratacağı beklentisi, Türkiye solcularının da Ortadoğu'nu ezilen halkları ve Müslümanlar hakkındaki karamsar önyargılarını biçimlendiriyor olmalı. Çünkü komünizm, bir vicdani yaklaşımın ötesinde Marks'ın inanılan "bilimsel tezleri"ne göre kapitalizmden sonra varılması gereken zorunlu bir toplum biçimi. (89)
***
Mustafa Kemal'i devrimci ilan eden TKP, yayın organlarında yaptığı vurgularla Ortadoğu halkının direnişini yok sayıyor ve "Tunus'ta veya Mısır'da emperyalizm de kapitalizm de hiçbir şey kaybetmedi, sadece sistem kendini revize etti." diyor. (89)
***
Tevhidi uyanış süreci dinin asılları ile buluşmayı ve bu asıllarla günümüzü yorumlamayı hedefleyen bir ıslah hareketiydi. (103)
***
Temeli olmayan bir inşaata çatı projesi çizmek örneğinde olduğu gibi, temelsiz ve vakıasız stratejik hedefler; büyük fedakarlıklar ve emeklere rağmen sonuçsuz kalmaya, çökmeye veya moral bozuklukları oluşturmaya mahkumdu. (104)
***
Ebu Cehil'in hakim olduğu cahiliyeden, Necaşi'nin hakim olduğu cahili yapıya sığınan ilk Kur'an neslinin, Habeşistan'daki tutum ve ilişki ağını irdelemek de vahyi ilkeler konusunda şartlara göre farklı içtihat biçimlerinin var olacağı gerçeğini ortaya koymaktadır. (105)






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...