4 Eylül 2014 Perşembe
3 Eylül 2014 Çarşamba
Bizler
Bizler Hind kökenli Kur'ancılardan değiliz.
Bizler sünneti Kuranda aramayıp full rivayetlerde arayanlardan da değiliz..
Bizler Kuran'ı öncelemek zorundayız.. Geçmiş Ehli Kitaplardan ders alarak..
Bizler Kuran ışığında görünen rivayetlere anlam ve değer verebiliriz..
Bizler mezhepsiz değiliz..
Bizler tahkik ehli mezheplileriz..
Bizler mezhebi kutsamayız..
Bizler alimlere değer veririz, ama onları masum görmeyiz..
Bizler dinde bidat oluşturan alimlere bu konuda itaat etmeyiz..
Bizler sünneti Kuranda aramayıp full rivayetlerde arayanlardan da değiliz..
Bizler Kuran'ı öncelemek zorundayız.. Geçmiş Ehli Kitaplardan ders alarak..
Bizler Kuran ışığında görünen rivayetlere anlam ve değer verebiliriz..
Bizler mezhepsiz değiliz..
Bizler tahkik ehli mezheplileriz..
Bizler mezhebi kutsamayız..
Bizler alimlere değer veririz, ama onları masum görmeyiz..
Bizler dinde bidat oluşturan alimlere bu konuda itaat etmeyiz..
12 Temmuz 2014 Cumartesi
Futbol sadece futbol değildir
2014 Dünya Kupası'nın adeta erken finali hükmündeki Brezilya-Almanya maçı, haftanın en çok konuşulan 'mesele'si oldu. (İsrail bombardımanı altında can veren onlarca Filistinli sadece bazıları için gündemdi. Dertti, kederdi.) Erken finalin erken skoru, ev sahibi Brezilya'yı maçın otuz dakikasında yerle bir etti.
Bendeniz futbol seyircisi değilim. Ama futbol seyredenleri seyreden iyi bir seyirciyim. 25 yaşındaki güzeller güzeli Ana Lu'nun heyecanına tanığım mesela. Günlerdir adını söylemiyor, kendisinden sadece Brezilya diye bahsediyordu. Brezilya kazansa idi bu zafer Ana Lu'ya iyi gelecekti. Öğrenmeye çalıştığı İngilizcesine, nefret ettiği işine nasıl bir katkı sunacaktı kendisi de bilmiyor ama, zafere ziyadesiyle hazırdı. Parmaklarına sürdüğü sarı, yeşil oje ile geleceğinden neredeyse emin olduğu zafere tanık olmak için Şikago'nun en dev ekranından maçı seyredebilme aşkı ile yer aradı. Dekolte giyinmeyi sevdiği için sırtına geçirmeyi düşünmediği Brezilya formasını, çantasına giydirip dolaştı günlerce.
Zafere sonuna kadar inanmışlar için hezimetin kabulü zor. Çarşamba sabahı Ana Lu'nun yüzü bir gün önce tırnaklarına sürdüğü sarı ojenin rengindeydi. Gece boyu ağlamış olmalıydı. Günaydın demeden önce, bir kelime söyleyeni öldürürüm diye başladı güne. Teselli istemiyordu. Salı gecesini unutmak istiyordu sadece. Bir unutmayı başka bir unutma ile değiş tokuş ediyordu. Maçı Brezilya kazanmış olsa idi kişisel hayatındaki her türlü hayal kırıklığını unutacaktı Ana Lu. Brezilya maçı kaybedince bu defa maçın kaybedildiği zamanı unutmaya gark oldu.
Savaştan kaçanları gördüm şimdiye kadar. Kaçarken bütün ailesini yitirenlerin hüznüne tanık oldum. Yarım bıraktığı üniversite hayatına geri dönebilmek için gece gündüz direksiyon sallayan göçmenlerin, hayata karışma azimlerine dua ile eşlik etmeye çalıştım. Hiçbirinde Ana Lu'nun acıları değiş tokuş eden hali yoktu. Onların acısı değiş-tokuş edilmeyecek kadar yekpare bir acı idi çünkü.
Tam da şimdi söylenecek sözdür futbolun sadece futbol olmadığı gerçeği. Bireyin ya da etnik kimliğin kendisine ebedi adres bulma azmidir bir takım ile var olmak, bir takımın zaferine hazırlanmak, hezimetine katlanmak.
İmaj savaşında maçı kazanan her şeyi kazanıyor. Kaybeden neyi kaybettiğini bilememenin sıkıntısına gark oluyor daha ziyade.
Her ülkenin kendince zaferi karşılayışı var, bir de dünyanın onun adına zaferi karşılayışı.
Dünya Almanya'nın zaferini 'ciddiyet' üzerinden okudu.
Almanya milli takımı ev sahibi Brezilya'yı, seyircisinin önünde ilk otuz dakikada 'rezil' ederken, aynı zamanda tarihi disiplinini ve ciddiyetini de güncellemiş oldu.
Küresel dünyada, 'Futbol asla sadece futbol değil'. Bu önerme İslam dünyası için önümüzdeki günlerde çok daha başka anlamlar ihtiva edecek gerilimi barındırıyor.
IŞİD'ın 2022'de Katar'da düzenlenecek olan Dünya kupası için yapmış olduğu 'uyarı' gibi:
'İslami Hilafet Devleti kurulmuştur ve Dünya Kupası organizasyonunun düzenleneceği Katar diye bir ülke yoktur. Katar artık İslam devletinin bir parçasıdır. Orada Müslümanların halifesi ve emiri Ebu Bekir Bağdadi'nin sözü geçer. Halife, boş oyun ve eğlencelerin düzenlenmesine asla izin vermez. Bu yüzden FIFA'nın başka alternatif aramasını tavsiye ediyoruz. IŞİD elinde Scud füzeleri bulundurmaktadır ve bunlar rahatlıkla Katar'a ulaşabilir. Amerika da bunu bilmektedir.'
Haziran 1998'de, ABD'yi yenen İran'dan, Dünya Kupası'nda oynayan Suudi Arabistan'dan sonra, tam da HERKES 'saha'ya inmişken...
Fethi Naci 'Ne kadar Türk futbolu varsa o kadar Türk romanı var' dediğinde kıyamet kopmuştu. O günden bu yana Fethi Naci'nin önermesinin, hayatın değişik açıları içinde doğrulanmasına tanık olduk. Şimdilerde önerme ne kadar demokrasi o kadar futbol muhtevasına bürünmek üzere...
IŞİD'ın boş oyun ve eğlence vurgusuna dikkatinizi çekmek isterim. Konuştuğumuz konu ne olursa olsun öncelikle ele almamız gereken boyut, mekan ve zaman duyarlılığı olmalı. Eskiler malayani işlerden uzak durmayı hatırlatırdı. Bunu hatırlatması gerekenlerin şimdi, kendilerinin ziyadesiyle malayani işler peşinde olduğunu görmek bendenizi ziyadesiyle karamsar yapıyor.
Fatma Barbarosoğlu
Yeni Şafak
11.07.2014
8 Haziran 2014 Pazar
Ey Mısır!
Ey Mısır
Türkiyenin kaderini yasayan Mısır..
Diktatörlerin hala elleri güclü ve de sahte kardeşliklerin dozajı yüksek..
Ey İhvan.. Kardeş..
Sözümona acemiliginden dolayı duymadıgın azar kalmadı..
Ayagı burkulan birine yardım yerine 'sakat mısın' diye bagıran küstah bir ses gibi..
Sana da söylendi..
Ve kardeşlerin seni devireni tebrik etti...
Kardeşlik mi?!!!!
Soracak Allah hesabını bunun..
Yazıklar olsun!!!
Türkiyenin kaderini yasayan Mısır..
Diktatörlerin hala elleri güclü ve de sahte kardeşliklerin dozajı yüksek..
Ey İhvan.. Kardeş..
Sözümona acemiliginden dolayı duymadıgın azar kalmadı..
Ayagı burkulan birine yardım yerine 'sakat mısın' diye bagıran küstah bir ses gibi..
Sana da söylendi..
Ve kardeşlerin seni devireni tebrik etti...
Kardeşlik mi?!!!!
Soracak Allah hesabını bunun..
Yazıklar olsun!!!
27 Mayıs 2014 Salı
Kabukları Kim Yiyor? - Gökhan ÖZCAN
İnsan azala azala büyüyor.
Farkına vardığımız yanılgılar kadar hiçbir şey büyütmüyor aslında bizi!
Zaman o kadar hızlı akıyor ve bizler o kadar hızlı ihtiyarlıyoruz ki, iddialarımızın çoğu bu hıza yetişemeyip geride kalıyor.
Kim olursak olalım, nasıl yaşarsak yaşayalım, biriktirmeyi başardığımız tek şey var: Geçmiş zaman!
Gözünün feri azaldıkça, zihninin aydınlığı artıyor insanın.
Ayrılıklar hakkında ağıtlar yakıp duruyoruz ya, bu dünya aslında ayrılığın ta kendisi!
Yiyecek çok şeyi olanların açlığı, yiyecek hiçbir şeyi olmayanlardan çok daha büyük!
Doymayı bilebilmek... İnsan olmaya giriş için en uygun eşik...
Bugünün insanlarına angarya gibi görünen bütün o zihin meşgaleleri var ya; insan kendini tam da onlarla çatıyordu işte!
Egosu dünyayı kaplayan insanlar, dönüp bir de yalnızlıktan şikayet ediyor. Hayatınızda bir başkasına yer mi bıraktınız?
Tek kullanımlık ihtiyaçlar listesine 'insan' da eklenecek yakında!
İnsanın kendini bozdura bozdura harcadığı bir laf ebeliği borsası, iki nokta üst üste, kapa parantez!
Sadece televizyonun gösterdiklerini izlediğimize göre kumanda neden bizim elimizde?
Uydu sistemleri seyretmeye imkan ve ihtimalimiz olmayan yüzlerce kanalı evimize getiriyor. Peki ama neden?
Depremi bizzat yaşayan binlerce insan, televizyon canlı yayınında depreme yakalanan sunucunun görüntülerini merakla izliyor. Peki ama neden?
Nefret etmek, hayranlık salgılamak ya da bedavadan gurur duymak dışında pek bir sosyal faaliyetimiz yok. Peki ama neden?
Evet, yeryüzünü delik deşik eden bu canavar makineler arasında iğneyle kuyu kazmak gerçekten sanatkârane bir fikir!
Güzel bir şey üretebilmek için fazladan bir gayret göstermek, bir çile çekmek, bir derinlik aramak, hiç kimseye uymayacak bir elbiseyi yeniden yeniden yeniden dikip durmak gibi artık. Konfeksiyon diye bir şey var!
Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes'dan yine önemli bir ödülle dönen bir önceki filmi 'Bir Zamanlar Anadolu'da' gelmiş geçmiş gişe sıralamasında 527. sırada. Sadece 161.181 kişi tarafından bilet alınarak izlenmiş ve bu rakam sadece 'Recep İvedik 4'ün gişesinin 45'te biri... Altın Palmiye'yi alınca etrafa gurur tweetleri attıran milyonlar hangi ülkeden acaba?
Beleş gurur, gün gelir paçalardan akar!
Çekirdek ne güne duruyor, hayatı çitlemeyin!
Marifet yüzünü boyadığında soytarı olmakta değil, yüzünü yıkadığında yeniden adam olmakta...
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/GokhanOzcan/kabuklari-kim-yiyor/53655
25 Mayıs 2014 Pazar
Başarı... Markar ESAYAN
Başarı...
Geçmiş pazar yazılarımdan birinde, 'Her insan mutlaka tüm dünyanın takdir ettiği biri olmak zorunda değildir, ama her insan kendi hayatının şampiyonu olmak zorundadır' gibi bir söz söylemiştim.
Tabii dünyanın takdir ettiği bir insan olmayı küçümsediğimden değil, vurgum cümlenin diğer kısmına...
Malum, herkesin böyle küresel bir başarı yakalaması o kadar kolay değil.
Ama farz edelim ki, bu mümkün olsun. Acaba bu başarı o insanın hayatının neresine tekabül eder, o kişiyi ne denli mutlu eder?
Allah'ın unutulduğu, materyalizmin iliklerimize işlediği modern çağlarda, insanın başarısı tamamen kariyerinin parlaklığına endekslendi. Yani bir insana ve tabii ki kendimize baktığımızda, başarıyı kariyerde aramak gibi bir hatanın içindeyiz.
İnsanların başarıyı eşini mutlu etmede, iyi bir anne, baba, dost, kardeş olmada aradığına şahit olmuyoruz pek. Sevgi, sadakat, iyilikseverlik gibi olgular küçümsenen pembe dizilerin değersiz klişelerine dönüşmüş durumda. Ya da en iyi ihtimalle, o kişi eğer işinde başarılı ve zengin ise bu özellikler de değer kazanıyor; değilse, aşağılanacak birer meziyet bile olabiliyor.
Doğru ya, eğer paran veya prestijli bir ismin yoksa, hangi cüretle iyilik yapmaya kalkışırsın ki, 'Önce kendi aç karnını doyur' derler insana...
Bu bakışın, 300 ailenin dünyanın yarısına yakın nüfusu kadar servete sahip olduğu bir dünyada ne kadar trajik kaçtığını söylemeye gerek var mı?
Oysa bu zor dünya isimsiz, yoksul birçok başarılı insan sayesinde de ayakta duruyor. İnsanlar dayanışma gösteriyor, bir dilim ekmeğini aç komşusu ile paylaşan o kişi, komşusuna sadece rızk değil, sevgi, güven ve ümit de vermiş oluyor. Ayakta kalmak için...
Yoksulluk yüceltmesi, zenginlik düşmanlığı değil ima ettiğim, anlamışsınızdır. Zengin, itibarlı bir insanın mütevazı ve yardımsever olması pastanın çileği gibidir.
Annemin kanser ameliyatı için lüks muayenehanesinde pazarlık ederken, o ünlü doktor Tam Gün yasası için bana köpürmekten de geri durmuyordu: 'Düşün' dedi bana, 'Şu ameliyatı Şırnak'tan elini kolunu sallayarak gelen birisi bana bedava yaptırabilecek artık, olur mu böyle rezalet!'
Annemin acilen bu büyük ameliyatı olması gerekiyordu; o nedenle öfkemi içime atmıştım.
Bu doktor mesleğinde çok başarılıydı. Annemi de bir günde ayağa kaldırdı. Onun sayesinde annem son 10 ayını acısız ve mutlu geçirdi. Aldığı para helal olsun, Allah da razı olsun.
Ama bu adam benim gözümde başarılı değildi. Onun evladı veya bir akrabası olmak istemezdim.
Yine aynı lüks semtte bir başka doktora yolum düştü. Astronomik bir vizite ücreti vardı. İçeride kalınan süreyi tutuyor, ona göre dakika hesabı üzerinden ücret alıyorlardı. Acayip sinir olmuştum.
Birkaç ay sonra yolda işsiz bir arkadaşımla karşılaştım. Nereden açıldıysa laf o doktora geldi. Arkadaşım da onun hastasıymış. 'Paran yetiyor mu tedavi için' diye merakla sordum. Kendisini ücretsiz ameliyat etmiş, ilaçları çok pahalı olduğu için kendisi sağlıyormuş, kontrolleri de bedava yapıyormuş. Ağzım açık kaldı. 'Helal olsun benden aldığı paralar' diye düşündüm.
Bu adam da bana göre başarılı bir insandı...
Aradaki fark nedir diye düşündüm. İkisi de alanlarında ünlü ve gerçekten yetenekli hekimlerdi.
Aralarındaki fark, gerçek başarının sırrını veriyordu. Birisi bencil, diğeri değildi. Birisi insanları insan gibi görüyor, onlara sevgi besliyor, merhamet duyuyor, diğeri insanlara bir meta gibi yaklaşıyordu. Her başarılı ameliyat bir insanın mutluluğunu değil, kariyerindeki yeni bir zafer halkasını ima ediyordu.
Biz yazarlar artık yazarken bile tedirginlik duyuyoruz; sevgiden bahsedene uzaylı gören saf köylü muamelesi yapılıyor.
Oysa sevgi, taş, tahta kadar somut bir olgudur. İnsanın yapıp etmelerinin merkezinde eğer sevgi yoksa, orada artan başarıyla artan trajik bir başarısızlık vardır. Peygamberlerin mucizelerini birer şov olarak değerlendirmeyiz, onun arkasındaki bize duyulan sevgidir bizi asıl etkileyen.
O nedenle, sanırım, evet, insanın iyi hissetmesi için başarı şarttır. Ama başarının kıstasları mekanik değil, aynı zamanda duygusaldır. Tam da bu nedenle, konumumuz, gücümüz, sağlığımız ne durumda olursa olsun, hepimiz kendi hayatımızın şampiyonu olabiliriz. Çünkü insan kendisini bir diğerinde gerçekleştirir. Ve etrafımız insanlarla doludur.
Pek çok insan 'Her şeyim var ama hâlâ mutsuzum' diye kendisine şaşıyor. Mutluluk endekslerine bakıldığında, fakir ülkelerin zengin ülkelerden daha az mutlu olmadığını görüyoruz. İtilip kakılan Roman kardeşlerimiz buna güzel bir örnek. Çünkü böyle toplumlar kendi öznelliklerini korumayı, toplumsal bir varlık olarak kalmayı başarmışlar. Mutlu toplumlarda paradan ziyade dayanışma ve birarada bulunma özellikleri öne çıkıyor.
Allah inancı, manevi tabiatımız, aile.. neden bu kadar tehdit olarak görülüyor? Çünkü bireyselleşen değil, bireycileşen kişi toplumdan kopuyor ve içinde oluşan büyük ihtiyacı tüketim sektörü suiistimal ediyor.
Çünkü herkes kendi hayatının şampiyonu olmak zorunda. Bu haklı bir istek...
Sadece yanlış yerlerde aranıyor.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MarkarEsayan/basari/53632"Şunu Derim Hakim Bey: Yıkılan Umutlara İnat Bir Umuttur Yaşamak!!!" Cümlesi Üzerine
Yusuf AYDAR: "Şunu Derim Hakim Bey Yıkılan Umutlara İnat Bir Umuttur Yaşamak"
Yaşamak Allah'ın bize verdiği haktır. Bu hakkı nasıl kullanacağımız bizim tercihimize bırakılmıştır. Ancak Allah'ımızın bize sunduğu kullanma seçeneği vardır. Bunu da bize Kur'an'da öğretmiştir ve öğretmen olarak peygamberi göndermiştir. Bu ikisine uyup uymamayı da bize bırakmıştır. Bunun karşısında ise şeytan vardır. Onun ise tek amacı insanın Allah'ın bize sunduğu seçenekleri seçmememiz için elinde geleni yapmaktır. Şeytan bunun için çok sinsi çalışır. Gençleri, kadınları, erkekleri aldatmanın türlü türlü yollarını arar ve uygular. Şeytan dediğim ise sadece cin olan şeytan değil.. Şeytanlaşmış insanlar da bu görevi yaparlar. İrademizi şeytanın yönlendirmesine izin vermemeliyiz. Nefse her hoş gelen şeyi tercih etmek, özgürce yaşadığımız anlamına gelmez. Özgürlük hakkımızı aklımızı da çalıştırarak kullanmalıyız sadece nefsimizi değil.
Yaşamak Allah'ın bize verdiği haktır. Bu hakkı nasıl kullanacağımız bizim tercihimize bırakılmıştır. Ancak Allah'ımızın bize sunduğu kullanma seçeneği vardır. Bunu da bize Kur'an'da öğretmiştir ve öğretmen olarak peygamberi göndermiştir. Bu ikisine uyup uymamayı da bize bırakmıştır. Bunun karşısında ise şeytan vardır. Onun ise tek amacı insanın Allah'ın bize sunduğu seçenekleri seçmememiz için elinde geleni yapmaktır. Şeytan bunun için çok sinsi çalışır. Gençleri, kadınları, erkekleri aldatmanın türlü türlü yollarını arar ve uygular. Şeytan dediğim ise sadece cin olan şeytan değil.. Şeytanlaşmış insanlar da bu görevi yaparlar. İrademizi şeytanın yönlendirmesine izin vermemeliyiz. Nefse her hoş gelen şeyi tercih etmek, özgürce yaşadığımız anlamına gelmez. Özgürlük hakkımızı aklımızı da çalıştırarak kullanmalıyız sadece nefsimizi değil.
23 Mayıs 2014 Cuma
Şiilik ve Sünnilik Üzerine
Davamız insanların bu dine Kuran ile girmesi.. Kuranı bilerek inanması.. Ayrıca mezheb, ismen bir kişiye atfedilebiliyor ancak görüşleri birçok farklı alim tarafından oluşuturulmuştur.. Mesela hanefiliğin görüşleri İmam-ı Azam'dan sonraki hanefi alimlerin görüşleriyle de dolu.. Ve İmam'ın sahih bulmadığı birçok hadis kullanılarak görüşler oluşturulmuştur. Şia da siyasi olarak Ali taraftarı iken, bu defa kendini tamamen ayırıp özelleştirmiş, ehli beyti özelleştirmiş, imamları masumlaştırmış, sadece onlardan gelen rivayetleri ve dahi Ali'den gelen rivayetleri doğru kabul etmiş.. Daha neler neler.. Oysa bizler geçmiştekilerin yaşantılarını kopyala yapıştır yapmamalıyız.. Kendimiz de, günümüzün alimleri de üzerinde düşünüp tefekkür etmeli.. Resmen akideler oluşturulmuş, sünnilerin akide kitapları da bu şekilde... Bunlar halkın zihinlerinin en uç noktalarına kadar sinmiş.. Ayetleri okuduğun zaman ürperme olmuyor.. Kendini değişime açmıyor.. Değişimi dinden kopmak olarak görüyor.. Mezhebi takıntılar birliğimizi engelliyor.. Söylemdeki vahdet ifadeleri, eylemde kendini gösteremiyor.. Oysa tarihi saplantılardan korunursak bu bizi kardeş yapar.. Muaviye ve Yezidin yaptıklarını yüzyıllar boyu sünni dünyaya mal etmek.. Ve hüseyinin şehadetini mitolojik bir dini ayin haline getirmek.. Hüseyini şiilerin bir değeri olarak lanse etmek.. Bunlar tamamen duygusallıklardır.. Sağolsun Ali Şeriati kısmen de olsa bunları kırdı.. Kendi dünyasında kırması gerekenleri kırdı.. elhamdulillah sünni dünyada da yapan alimlerimiz ve düşünürlerimiz var.. artık mezhebsel inançlar eleştiriliyor ve sorgulanıyor.. Kurani zeminde.. Yönümüz bu tarafa doğru olmalı.. Zaman bunun zamanı.. ***Aslında sünni dünyanın bu tür yönlerine yaptığımız iğnelemeler fazlasıyla oldu..[ve gücümüz yettiğince olacak... derdimiz Kuranı fazlasıyla gündeme alıp toplumsal aşırılıklardan kurtulmak ve bir de onların inanç haline gelmesini engellemek.. Yaptığımız okumalarda görüyoruz ki Kurandan kaynaklanmayan bilgiler akide haline getirilmiş vs]
**---Bir baktık ki içimizde bazıları başka dünyalara yelken açmışlar.. Oysa ki şiilerin de bu tür yönlerinin olduğunu bilmeleri de icab eder.. Dini ana kaynağından öğrenme isteği ve çabamızdan dolayı bu yorumları yapıyoruz.. Vahdet, sonradan oluşturulmuş yapay akideleri terketmeden olmaz.. Herkes hurafesine sarılırsa, olan Allah'ın davasına olur.. Sünni ve Şii uzaydan gelmedi elbetteki, içinde doğruları da olacaktır. Lakin tarihin yükünü taşıyan bu oluşumlar gereksiz ihtilafları da bu güne getirmişler ve bu günün insanları arasında firak meydana getirmişler.. Bunları bilmek lazım.. Hurafelerden kopmadıkça yapılan kardeşlik sözleri edebiyattan öteye gitmez.. Oysa ki Araf:157'de peygamberin insanların omuzlarındaki ağır yükleri indirmeye geldiği söyleniyor..
**---Bir baktık ki içimizde bazıları başka dünyalara yelken açmışlar.. Oysa ki şiilerin de bu tür yönlerinin olduğunu bilmeleri de icab eder.. Dini ana kaynağından öğrenme isteği ve çabamızdan dolayı bu yorumları yapıyoruz.. Vahdet, sonradan oluşturulmuş yapay akideleri terketmeden olmaz.. Herkes hurafesine sarılırsa, olan Allah'ın davasına olur.. Sünni ve Şii uzaydan gelmedi elbetteki, içinde doğruları da olacaktır. Lakin tarihin yükünü taşıyan bu oluşumlar gereksiz ihtilafları da bu güne getirmişler ve bu günün insanları arasında firak meydana getirmişler.. Bunları bilmek lazım.. Hurafelerden kopmadıkça yapılan kardeşlik sözleri edebiyattan öteye gitmez.. Oysa ki Araf:157'de peygamberin insanların omuzlarındaki ağır yükleri indirmeye geldiği söyleniyor..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:
__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...




