12 Ekim 2019 Cumartesi

Düşünceler - Malik Bin Nebi

Demokrasi projesi; demokratik nitelikte siyasal kurum ve örgütler inşa etmeden önce bizzat insanı
özel bir yapıda inşa etmektir. (s.18)
*
Dedemle ilgili hatırlayabildiğim bir başka husus, tam bir huzur ve istikrar ortamında yaşaması, herhangi bir sorun algısının bulunmamasıydı. Örneğin ekonomik anlamda hiçbir sorunu yoktu. Çünkü hayatta yetecek kadar yetinmeyi ilke edinmişti. (s.25)
*
Düzgün fert, toplumun inşasına katkıda bulunduğu zaman, harcadığı enerji kendisine bireysel kapasitelerini doğru yönlendirecek sosyal güvence ve teminatlar olarak geri döner. (s.33)
*
Medeniyete açılan ilk kapı, sorunlara karamsar değil iyimser bir bakış açısıyla yaklaşabilmemizdir. Zira karamsar bir bakış açısıyla yaklaşmak, onları çözümü imkansız problemlere dönüştürür. İmkansızı başarabileceğimizi düşünmek ise abestir. Bu zihniyet biz müslümanlarda iyice yerleşmiş durumdadır. Bir şeyi neden yapmadığımız sorulduğunda cevabımız hazırdır: İmkansız. (s.40)
*
Yükselen ve kalkınan toplum, haklara karşılık ödevleri bakımından fazlalığa sahip bir toplumu ifade eder. (s.41)
*

Yeniden parlayan bu toplumdaki gerilimin tezahürleri nelerdi? Bunun en canlı göstergelerinden biri, vicdanı İslam'ın getirdiği gerilimle bir hanımın sergilediği davranış biçiminde kendini göstermektedir. Bu hanım, peygamber efendimize gelerek, kendisine zina için belirlenen had cezasının uygulanmasını istemiştir. Oysa işlediği suç, gizliliğini korumaktadır. Ama ruhunda yaşadığı o gerilim, inanılmaz bir ısrarla had cezasının uygulanmasını istemeyi dayatmaktadır. Hamile olduğunu öğrendiğinde peygamberimiz onu geri çevirmiş ve: "bebeğini doğur da gel" buyurarak cezanın infazını ertelemişti. İnançlı hanım, bebeğini doğurduktan sonra cezanın uygulanmasını istemek üzere tekrar gelmiştir. Vicdanındaki canlılık ve yüreğindeki gerilim, sıcaklığını korumaktadır. Had cezası uygulandıktan sonra bu inançlı hanımın vicdanındaki dipdiri gerilim, yeni toplumun hafızasına kazınan önemli motiflerden biri olarak ebediyete taşınmıştır. (s.52)
*
İslam, kahramanlığın odağını değiştirerek başkalarının iyiliğini esas alan, 'ben'den çok, 'biz' ile irtibatlı bir olguya dönüştürülmüştü. "Onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir kırgınlık olsa da onları kendilerine tercih ederler"(haşr:59) seviyesine ermiş insanlardı. Kahramanlığın yeni temellerinin tam ifadesi buydu. (s.54)
*
Hayvanlar esasen fert merkezli bir hayat sürerken, insanlar başkalarının yararını düşünebilme seviyesine yükselme kabiliyeti olan varlıklardır. (s.54)
*
Miladi takvimin 1000. yılında Avrupa kıtasında bu türden bir 'dayanakları yitirme' hali yaşanmış ve o yıl kıyamet kopacağına inanan halk genel bir buhrana sürüklenmiş, birçok intihar vakası yaşanmıştır. (s.56)
*
Sufi, hayatın tabii düzeninden çıkan, evrad ve zikir programlarıyla dünyevi sorumluluklardan sıyrılan bir insandı. (s.57)
*
Bir zamanlar İslam Toplumu'nun geçtiği, Gazzali'nin yeni dayanaklar arama teşebbüsünde bulunduğu o tehlikeli süreci, bugün Avrupalılar yaşamaktadır. İhya kitabının, arzulanan hedefe ulaşmayı başaramadığını, İslam Toplumunun gerek sufi cephesiyle gerek diğer duyarsız cepheleriyle durağanlık ve atalet yolunda iflasa doğru yürümeye devam ettiğini biliyoruz.
Batı toplumu bugün aynı kavşaktan geçmektedir. Bu krizin etkilerini hemen her alanda, hatta günümüzde yaygın olan batı edebiyatında, yani varoluşçu edebiyatta görmekteyiz. Varoluşçu edebiyat, gerçeği ifade etmek gerekirse, temsilcileri farkında olsun ya da olmasınlar, yitirilen dayanakların telafisi için çabalamakta, en azından bunu ifade etmektedir. (s.61)
*
İslami faaliyet alanında yeni bir uyanış sağlayabilecek sebep ve dayanakların seçimi noktasında her Müslüman konunun idrakinde olmalı, üzerinde ciddiyetle kafa yormalı, öğüt ve tavsiyelerinde doğru bir misyon kuşanmalıdır. (s.62)
*
Dolayısıyla hayatımızın seyir ve devamı için başkalarından ödünç fikirler alarak bunları uygulamamız mümkün değildir. (s.69)
*
Eşyanın sınırları, hayatın her an çoğalan mecralarını içine alamayacak kadar dardır. (s.76)
*
Burada hatırlamadan geçilmemesi gereken bir husus da Japonya'daki ekonomik kalkınmanın tamamıyla ilkel vasıtalarla gerçekleştiğidir. Japonya, evlerde üretim modeli geniş bir kitleye yayarak kalkınmasını sağlamıştır. Ev üretimi, bugün devasa ekonomik boyutlara ulaşmış bulunan Japon ekonomisinin kuruluşunda asli rol oynamıştır. (s77)
*
Geri kalmışlık; medeniyet öncesi insanının, yani sorunlara eşyanın içinde yaklaşan insanın bulunduğu sosyal durumdur. (s.77)
*
"Gerçek izzet, Allah'a, Resul'üne ve mü'minlere aittir. (Münafikun:8)
Ayetteki "izzet=onur" kelimesi, maddi unsurlara bağlı şan şöhreti değil ahlaki üstünlük ve ruhi inceliği gösterir. (s.96)
*
"Seküler Demokrasi" veya "Laisizim" ise insana önce haklar ve sosya güvenceler sunsa da onu iki tehlikeyle başbaşa bırakır: İnsan ya belli çıkar gruplarının, dev sermaye topluluklarının komplolarına kurban olup köleleşir. Ya da diğer insanları sınıfsal bir dikdatörlüğün baskısı altında ezer. Çünkü kendi benliğindeki köleleşme ve köleleştirme temayüllerini ortadan kaldıramamıştır. (s.97)
*
Çalışma ve seyahat hürriyeti ise şu ayet-i kerime ile güvence altına alınmıştır:
"Yeryüzünü sizin için gezilebilir kılan O'dur. Varın onun omuzlarında yürü)ün de rızkından yiyin." (Mülk:15)
*
Mesken dokunulmazlığı da şu ayetle teminat altına alınmıştır: "Ey iman edenler! Size ait olmayan evlere, sakinlerinden izin almadan ve onları selamlamadan girmeyin." (Nur:27)
*
İslam hukukuna göre, toplum yararı, fert yararına tercih edilir. (s.105)
*
Zekatı emreden Kur'an bu günkü sosyal ve ekonomik fikirlerin doğuşundan binlerce yıl önce sosyal düzenin yasal zeminini oluşturmuştur. (s.108)
*
Bir gün Halife Ömer, bir bebeğin, memeden erken kesildiği için ağladığını haber almıştı. Annesi, devletin sütten kestiği çocuklara bağladığı gıda yardımını bir an önce almak için yavrusunu sütten kesmişti. Bunun üzerine Halife Ömer, Medine'de şöyle bir ferman ilan ettirdi: "Çocuklarınızı sütten kesmek için acele etmeyin! Hazineden her bebeğe maaş bağlayacağız." (s.109)
*
Fakirliğin sebeblerini Halifeye bağlayarak sitem eden yaşlı kadına, "Ömer nerden bilsin senin derdini?!" dediği vakit, yokluk içinde kıvranan yaşlı kadın hiddetle cevap verir: "Niye halife oldun öyleyse?" (s.110)
*
Faiz yasağı, paranın iktidarını sınırlamış ve müslümanın ekonomik hayatta bir iktisadi despotluğun kurbanı olması ihtimalini oradan kaldırmıştır. (s.111)
*
Peygamber (sav), Ebu Hureyre'nin rivayetine göre, "Hiçbir şehirli, bir köylünün şehre getirdiği malı tekrar satmak için almaya talip olmasın." buyurmuştur. Gayet açıktır ki köylü, malını şehirde kalabileceği sınırlı bir süre içinde satmak zorundadır. Bu yüzden fiyatta çok fazla ısrarcı olamayacaktır. Fakat bu malı satın alan şehirli, dilediği fiyatta ısrar etmek suretiyle ürünün fiyatını yükseltecektir. Bu, tüketicinin aleyhine bir durum olup bir tür parazitliktir. (s.111)
*
Günümüz deyimiyle İslam demokrasisinden bahsederken, kutsi ruha sahip bir demokrasi dememiz gerekmektedir. Nitekim tarih de kutsi ilke ve prensiplerin ne kadar kalıcı ve ne kadar tesirli olduğunu göstermektedir. (s.113)
*
İkinci Dünya Savaşı, konuyla ilgili karşılaştırma yapabilmemiz için bize örnek sunarak mesele karşısında takındığımız tavrın olumsuzluğunu görmemize katkıda bulunmuştur. Savaşın ilk aşamasındaki sonuçlarından biri, Cezayir'deki yahudilerin statülerini değiştirmesi olmuştur. 1940 yılında Fransa'da üçüncü cumhuriyet yıkılmış, yahudie politikasını ister istemez Hitler'in belirlediği şekilde uygulayacak şekilde kukla bir hükümet kurulmuştu. (s.174)
*
Yükseliş ve ihtişam devirlerinin ardından yaşanan gerileme ve çöküş asırlarında tarih çarkının atıl bıraktığı enerjileri harekete geçirmek ve toplumumuzu yeniden kurmak gerektiğini güçlü bir şekilde hissediyoruz.
Mensubu olduğumuz insan topluluklarına benzeyen dünyadaki hayvan toplulukları üzerinde biraz düşünsek, örneğin arıları ele alsak şunu görürüz: Arılar, mensup oldukları toplum hayatı içinde genel ve istikrarlı bir düşünmeyi hedefleyen tarzda faaliyet göstermeseler, ne çabaları ve ürettikleri balla yaşamlarını sürdürebilir, ne de varlıklarının gayesi olan amaçları gerçekleştirebilir. Bilindiği üzere arı topluluğu, bir kolonide yaşayan üç dört bin arıdan oluşur. Kolonide yaşayan arı, günlerden bir gün veya mevsimlerden bir mevsim oradan ayrılsa, tabiatta var olan onca çiçeğe ve sahip olduğu enerjiye rağmen ziyan olup gidecektir. Çünkü Yüce Allah onun hayatını mensup olduğu topluluğa bağlamış, ruhuna ve dürtülerine sosyal hayatın sırrını yerleştirmiştir. (s.190)
*
Toplum birden çok sayıda insanın bir araya gelmesi değildir. Toplum, beşer yığını değil daha özel bir yapı, fertlerin üzerinde birleştikleri mukaddesleri bulunan bir kavramdır. (s.191)
*
İnsan, başka hedefler için yaşayan bir varlıktır. İnsan toplumu da, düşüncesini varlığın devam ettirme seviyesinde değil daha ulvi bir seviyede yoğunlaştırır ki o, türünü geliştirmek ve yüksek erdemlerle donatmaktır. Varlığı bu esas üzerine kurulan insan toplumunun gerçeği budur. (s.192)
*
Tarih, kendi rotasına girmeyenleri izole eder. Tarihin izole ettiği halklar ise, ya yokluğa ya da ilkel kavimlerin arasına itilir. (s.219)
*
İnsan, belli bir mekanik ortamda kullanmak istediğimizde mikroskop altına koyabileceğimiz veya test için radyoaktif bir maddeye maruz bırakabileceğimiz bir metal çubuk değildir. (s.224)
*
 Japon Uyanışı, Batı Medeniyeti karşısında 'öğrenci' konumundadır. Biz ise aynı medeniyetin karşısında 'müşteri' konumunu seçmişizdir. Japonya Batı'dan düşünce ve bilgi ithal ederken, biz özellikle eşya ithal etmişizdir. (s.229)
*
Amaçsız bir hareket, ya da amacı net ve açık bir biçimde belirlenmemiş her hareket yolda şaşırma, araçlarda israf ve savurganlık ile hedefte hataya sebep olacaktır. (s.232)
*
Sayısı denizci kuşağı Amerika kıtasını keşfedemeden dünyadan ayrılmıştır. Bunun asıl nedeni, uzak deniz yolculuklarına bakış tarzını belirleyen temel faktörün geleneksel düşünce alışkanlıkları olmasıydı. Bu alışkanlıklar, hayatın her alanında gelişimi olumsuz etkiliyordu. (s.235)
*
Karşımıza çıkan sorunların büyük bölümünü kendi düşüncemizle değil, düşünme alışkanlıklarımızla anlamaya çalışıyoruz. (s.236)
*
Hiçbir medeniyet, dışarıdan gelen bir şey gelmeksizin cam fanusta doğup gelişmez. (s.245)
*
Davranış, soyut iyiliğin anlamını sosyal gerçeklikte tahakkuk ettiren şeydir. (s.267)
*


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...