21 Aralık 2012 Cuma

"Evlilik Şiirle Başlar, Şuurla Devam Eder."

İnsanoğlu tam da imtihan edilecek bir formatta yaratılmıştır. 
İnsan hamken, ruhsal anlamda adeta
hayvani düzlemdedir. Basiretle bakarsak şayet Yüce Allah'ın insanın önüne çıkardığı kolaylıklar, zorluklar, engeller, rahatlıklar kısaca hayatta karşısına çıkardığı her şey hamlıktan kurtarmak içindir. Hiçbiri kalıcı değildir. Ne zorluk ne de kolaylık. Hedef insanın beşer düzeyinde kalmamasıdır.

Zorluğa düşen insan, hemen yelkenleri indirmemeli; kolaylığa eren insan "küçük dağları ben yarattım" türünden kibre kapılmamalı. Şayet olursa bunlar, işte o zaman kaybetmiştir insan, hamlıktan kurtulana kadar. Peki bu gel-gitler ne zamana kadar sürer? Tabi ki ölünceye kadar. Hamlıktan kurtulan insanca yaşamanın manevi hazzına erer ve ahirette salihlerle haşrolur, ham kalan ise dünyada da ahirette de ızdıraplar içinde kalır. 

Bu düzlemde, bu bakış açısıyla baktığımızda evlilik de hayatın önemli kavşak noktalarından biridir. Bu kavşağa geldiğinizde hangi tarafa döneceğinizi bilmiyorsanız, belirsizlik halet-i ruhiyesi peşinizi bırakmayacaktır. Ama siz, kararlılığınızı koruyabilirseniz yanlış da olsa girdiğiniz kavşakta ilerlerken elbet doğru yola döneceğiniz bir yol bulabileceksiniz, bu da işin önemli bir yönü. Buradan hareketle evlilik için bir önbilgi, ön hazırlık gerekli midir diye sorarsak, kaçınılmaz olarak 'evet' deriz. Hatta insanların evlilik ile ilgili bilgileri kulaktan duyma türünden basit ve sathi olmamalıdır. Bu bilgisizlik veya sathi bilgiler yuvanın temeline farkında olunmadan açılmış bir boşluktur ve o boşluk sürekli  yuvanın sarsılmasına sebeb olacaktır. Canım cicim ayları bitince bu boşluk etkisini daha da gösterir. Bu konuda ehil insanların kitaplarına bakılmalı ve ehil insanlara sorulmalıdır. Tecrübeler iyi okunmalıdır. 

İki özel insanın ömür boyu hayatını bir arada yaşaması basit ve sıradan bir olay değildir. Evvela bu bilinmelidir. Öyle 'battı balık yan gider' mantığıyla evlilik olmaz. İlerde severler nasıl olsa birbirlerini diyerek olmaz, çocukları olsun düzelir mantığıyla da olmaz. Sonu boşanma ile bitmeyen her evlilik mutlaka sağlıklıdır da denilemez. Evliliği taşıyacak bir şuur seviyesi oluşmazsa büyük bir acı kazanına dönüşür o yuva ve insan döner durur o kazanda.

Uyuşmayan hayaller, idealler ve istekler olduğunda bu iki füzenin çarpışması gibi bir etki yapar bazen. Bu bilinmelidir ve insan kendini buna göre hazırlamalıdır. Bu durumda "feragat ve fedakarlık" kavramını iyice bellemeli ve pratiğe dökebilmelidir. Bunu öğrenmelidir evli çiftler. Tabi ki var olan ideallerinden taviz vermeden. Ama hayatın her aşamasında idealinizin ayrıntılarına kadar icra edilmesini beklemeniz biraz da gerçekçiliğe aykırı olabilir. İdeallerinizin kesin ve kat'i olanlarını korumak şartıyla bazı zevkler ve renkler konusunda uyuşmadığınız durumlarda eşinizin isteğini tercih edebilirsiniz yahut saygı gösterebilirsiniz. Zira o sizin eşiniz ama kopyanız değil, olmamalı zaten. Bu aşamalarda "sevgi ve muhabbet" kavramlarının adeta bir itfaiye rolü vardır. Bu durumu iyi kullanmamız gerekmektedir. Şayet ihtilaflar derinleşirse ve bu konuda insani erdemler araya girmezse (anlayış, fedakarlık, feragat etme, sabır vs.) o zaman ihtilaf ateşi büyür ve belki bir süre sonra "sevgi itfaiyesi" de buna müdahale edemez. Egoların, hamlığın meydana getirdiği ihtilaf ateşini söndüremez. 

Sevgi ve saygı sürekli beslenmeli ve güçlendirilmeli. Hayatın her aşamasında gerekecektir yuvaya bu iki güç. Sevgi yürekte üretilen bir güçtür. Yüreği ham olan tipler bu gücü üretmekte zorlanırlar. Sonuç hüsran olur o zaman. En basit bir engel karşısında bile durulamaz. Yüreksiz insanlar evlilik yapamazlar sadece basit ve zorlukla dolu birliktelik icra ederler. Geminin alt katında kürek çeken köleler gibi... Hamlıktan kastım bu işte, sevememek, merhamet edememek, saygı duyamamak... 
Böyledir şuursuz evlilikler...

Temelini vahiyle atan evlilikler Allah'ın izni ile sarsılsa bile yıkılmaz. Vahiyle atmak demek öyle lafın gelişi değil, kastettiğimiz şuur halinin vahiyle oluşmasıdır insanda. Yoksa duvara Kur'an asarak olacak şey değil. Vahiyle ve Nebi'nin sünnet bilinci ile inşa olan şuurlar birbirini besler, yuvayı sağlamlaştırma konusunda destek olurlar. Şuur evliliğin mayasıdır. Evlilik tadını şuurda bulur. Şuur babalığın/anneliğin sorumluluğunu taşımaktır. Şuur, eşini kopyası olarak görmemektir. Şuur, eşinin ailesine saygı duymamaktır. Şuur, eşini köle gibi görmemektir. Şuur, eşinin de farklı huy ve mizaçlarının olabileceğini kabul etmektir.  

Bu aşamadan sonra şunu da ifade etmek gerekir ki, sevgi itfaiyesinin söndüremediği karı-koca çatışmasını sonunda "boşanma" dediğimiz negatif itfaiye söndürür. Ama bu defa ihtilaf tek sönmez, ailenin tamamı söner. Çok mecbur kalmadıkça bu duruma gelmemek gerek belki ama kaçınılmaz olunca da vaki olması engellenemez. Bu da hayatın bir gerçeği, şeriatın bir kabulü... 

Sevgili gençler... Evet şiir yazın nişanlınıza, sözlünüze... Çiçek alın... Ama bilin ki aile dediğimiz "devlet", şiir ve çiçekle ayakta durmaz sadece. Şiir ve çiçeğin yerini muhabbet, fedakarlık, saygı, anlayış, sabır, helal lokma, kıymet bilme, anne babaların değerini bilme, çocuğu hayırla yetiştirme gibi şuur hamleleri almazsa yuvanız sıkıntıya girer. Zira bu hayat zorlu bir hayat ve tek boyutlu değil. Bizden söylemesi... 

Selam ve dua ile... /Mustafa TOSUN

ELBET - Şiir



Sancılı zamanlar insana uzun gelir,
Sancıların sonu da hayır olur elbet.
Sancılar nur topu gibi bir sabır doğurunca,
O sabır cennete götürür insanı elbet.

Muhabbet nefrete galebe çalar,
Şeytan umduğunu bulamadan döner elbet.
"Güzel sonuç muttakilerindir" der Kur'an.
Ve daima iyiler kazanır elbet.

Gören göz, basiretle görür
Duyan kulak, hayrı duyar bir gün elbet.
Yüreğini şeytandan koruyan mü'min,
Toplumu cennetin bir şubesi yapar elbet.

Kanayan yaramızdır insanın hamlığı.
Dahası, hamlıkla gelen bir bilgiçlik.
Ne zaman tevazu ahlak edinilirse,
İşte o gün insan dünyaya cennetlik tat bırakır,
İşte o gün insan cennete gider elbet.

21.11.2012
Mustafa TOSUN

20 Aralık 2012 Perşembe

Acılara Farklı Bir Bakış

        Su sert kayalara hırçın bir şekilde çarparak tatlılaşır.
        Sevgiler de hayatın zor zamanlarını sabır ve dirençle yaşayarak olgunlaşırlar.

        Bu önemli bir gerçektir. 

        Kur'an ayetlerinin birinde:
        "Hoşunuza gitmese de savaşmak size farz kılındı; mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir: Allah bilir, ama siz bilmezsiniz." (Bakara:216)

        Yeter ki insan basiretle/derin bakışla olaylara bakabilsin. Ama şu da bir gerçek ki hayatın bu zor anları kişiye basiret kazandırmadığı zaman bilinmelidir ki karşısına daha zor zamanlar çıkabilir. Çünkü insan ilerlemeye/gelişmeye matuf olarak yaratılmıştır. Kişi kendini olduğu gibi bırakmamalıdır. Hayat okulunun yazılı/yazısız materyallerinden kendine ders almalıdır. Bu konuda Mustafa İslamoğlu şöyle der: "Basiretle bakarsanız acılarınız hocanız olur." Evet, bu basireti kazanıncaya kadar zorluklar/acılar canımızı yakacak. Kazandıktan sonra kişi hayatla dost olacak ve barışık olacaktır. Olaylar kişiyi yıpratmayacaktır.

        İnsanımız modern yaşamın sentetik yönüyle hemhal olduğu için bakışı da duruşu da sentetik hale gelmiştir. Tasavvurlar değişmiş, başlar ayak, ayaklar baş olmuş. "Bu devirde babana bile güvenme" herzeliği nakış nakış işlenmiştir modern insanın zihnine. Halbuki vakıayı hakikatmiş gibi dile getirmek de nerden çıktı. 

        Evet, toplum güvensiz bir hale gelmişse bile sen buna direnç göster ve bunu hayatında hissettir. Modern yaşamın bu tür dezenformasyonları insanı zehirlemiştir. Dolayısıyla hayata basiretle bakma yeteneği epeyce donuklaşacak ve insan acılar içinde kıvranacak ve yeni acılar ortaya çıkaracak eylemler üretmeye devam edecek. Kendi elleriyle kıyametini hazırlamış olacaktır insanoğlu...

        Bu halde 21. yy küstahlığına kapılmadan çağlar üstü mesajı taşıyan ve çağlara hayat veren vahiyle tanışmaktan başka kurtuluş yolu görünmemektedir. İnsanımız bunu anlamalıdır. Kendi kökenine inen insanın, karşılaşacağı tek şey acziyettir, aciz olanın üreteceği eylem kibir olmamalıdır.
 
        Hayatı inşa malzemesini iyi seçmeli insan. Hayat şeytani depremlerle sarsılmalara sürekli maruz kalmaktadır . O halde hayat için en sağlam malzeme VAHİYDİR.

Günlüğümde "Bir Gün"

11.11.2012

    
Bu akşam Hakka Suresi'nin 25-52. ayetlerine çalışmaya başladım. Salı günü yapacağımız sohbette anla(t)mak için. Bana denk gelen ayetler amel defterini sol tarafından alacak olan bedbahtlarla ilgili olan ayetlerdi. Çok ürpertici bir üslupla anlatıyordu Kur'an. 

     Kur'an'ı Kerim'in konu ettiği meseleler bizlerin sürekli iç içe olduğu meselelerdir. Yani Kur'an'ı Kerim toplumsal meseleleri sistematik bir şekilde işliyor, yüzeysel bir temas yapmıyor. Bunların en önemlilerinden bazıları mal/para/servet...

     Okuduğum sure cehennemliklerin yoksulları doyurmayı teşvik bile etmediklerini söylüyor. İnsandaki bu merhametsizliğin sebebi maddeye/mala olan bağımlılıktır. Başka bir ayette şöyle diyorlar: " Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz?" (Yasin:47) Buradan anlıyoruz ki şahsiyetsiz kişilerin parası, malı çoğaldığında küstahlaşmaları da kaçınılmaz oluyor. Ruhunun hamurunu mana mayasıyla yoğurmayanlar en ufak bir sorumluluk gerektiren müdahaleden rahatsızlık duyarlar. Hayatın sonlu olduğunu unutmak veya ölümle her şeyin biteceğini sanmak bu çağda yaşayanların tipik bir özelliğidir. İnsanı cehenneme götürecek düzeyde olan ameller de bu özellikten neşet etmektedir. İnsanı tatsız yapan şey, ölümü unutması değil midir?

     Yaşadığımız şu hayatta tekamüle ulaşmak hep sıkıntılarla gerçekleşmektedir. Bundan dolayı hayat yolculuğunda heybenizde sürekli sabır azığı olmalıdır.

Sabır nedir peki?

Sabır şahısların, olayların, nesnelerin karşısında güçsüz kalıp tükenmemektir.

Sabır tüm olumsuzluklara rağmen hakikat kelebeğini yürekten uçurmamaktır.

Sabırlı olan kişi olayların ve şahısların karşısında yüce olmayı başarmış kişidir. Nice insanlar sabrı kuşanmadıkları için geleceğe dair tüm planlarını geçmiş kilerine atmışlardır. Vahiy bizlere Yüce Allah'ın sabredenlerle beraber olduğunu söylüyor. O halde bu hal, şerefli bir haldir.
İnsanı tatlı yapan şey Allah'lı bir yüreğe sahip olmasıdır. Rabbani öğretileri hayatına yansıtmayan insanların oluşturduğu bir toplumda yaşıyorum ve yüreğimin tadı sürekli kirletilmeye maruz kalıyor. 
Vahyin yüreğimdeki hakimiyetine darbe vuruyor bu toplum.

Evet, Hakka Suresi demiştim. Allah'a güvenmeyen ve yoksulla ilgilenmeyenler, zincirlerle bağlanıp ateşe yaslanacaklardır. Bunu bilmek ve buna inanmak ve ürpermek insana adeta sabrı öğretiyor. Küçük belalara ve sıkıntılara katlanmayanlar, bundan güç toplamayanlar zorlu bir sürecin eşiğine yaklaşıyorlar demektir. Dünyada yaşayan cehennem adayları, aslında bir bakıma insanı olgunlaştıran, geliştiren dünyevi sıkıntılardan kaçtıkları için azab yurdu dediğimiz sonsuz sıkıntıyı barındıran cehenneme giriyorlar. Peşin gelen sıkıntı aslında sana ileride verilecek bir ücretin habercisidir. Tabi ki bu sıkıntıyı Musa'ca karşılamışssan...

Mustafa TOSUN
     

19 Aralık 2012 Çarşamba

Tevhidi Gerçekliğin Işığında 8

İslami kişiliğini yitiemiş ya da kazanamamış bir toplumda Müslümanlar, siyasal, kültürel ve sosyal baskılar sonucu, bu baskıların yoğunlaştığı noktaların dışında, baskı unsurlarının gözüne batmayacak zeminler üzerinde çalışmalar yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. (81)
***
İslam şu  veya bu sistemin yaralarını sarmak, şu ya da bu sistemi ıslah etmek için kullanılamaz. İslam şurada veya burada ortaya çıkmış kimi boşlukları doldurmaya memur edilemez. Dünyevi her hangi bir model'de İslam bir katkı maddesi olarak kullanılmaya elverişli değildir. İslam'a ait her ilke ve değer ancak kendi sistemi içinde bir aktivite belirtir. (81)
***
Sentez fikri de ne kadar iyi niyetlerle getirilmiş olursa olsun, sonuçları itibariyle bir güvensizliğin ve umutsuzluğun nişanesidir. (82)
***
İslamı, tevhidi bir görüş manzumesi içerisinde kabul edenler için tavırlarını Doğu'ya ya da Batı'ya göre belirlemek değil, Allah'a göre belirlemek vardır. (82)
***
İman ve İslam'ı tevhidi bir sevda haline getirenlerin önünde hiç bir kuşkunun ve kuruntunun bir yeri bulunamaz. (82)
***
Gerek geleneksel olanın ve gerekse modern olanın tevhidi bağlamda sorgulanmamış olması, giderek bunlarla uzlaşma sorununu gündeme getirmektedir. (83)
***
Rahmani gerçeklik kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmekte, şeytani gerçeklik de kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmektedir. İki gerçekliğin birbirleriyle yardımlaşması söz konusu olamaz. (83)
***
Allah'a itaatın vücut bulmadığı her ortamda anarşi vücut bulur. (84)
***
İslam yazdıklarımızla ve söylediklerimizle olmaktan çok yaptıklarımızla vücut bulacaktır. (85)

Tevhidi Gerçekliğin Işığında 7

Çağdaş ilişkiler, İslam'da Müslüman arasına aşılması güç barikatlar koymuş bulunmaktadır. (76)
***
Muvahhidlerin Rabbani ve Rahmani tüm melekelerini bir ahlak haline getirerek karşı karşıya bulunduklarını kişilik zaaflarını gidermeleri tevhidi bir ibadettir. (76)
***
İslam kendisini seçen herkesten, her durumda bu seçimini en önde ve en başta tutmasını istemektedir. (76)
***
Ulusal ve laik ideolojilere dayalı düzenlerin gündeminde iki tür İslam bulunmaktadır. Bunlardan birincisi dost bir İslam, ikincisi ise düşman bir İslam'dır. Dost İslam ilgili düzenlerin her alandaki uygulamasını büyük bir teslimiyetle kabul eden, düşman İslam ise bu uygulamalara karşı çıkması ihtimali düşünülerek sürekli olarak baskı altında tutulan ve resmi dilde 'irtica' olarak yaftalanan bir İslam'dır. (77)
***
İslam dünyasından askeri varlıklarını geri çeken sömürgeciler, kültürel varlıklarıyla bu ruhu canlı ve etkin kılmaya devam etmektedirler. (77)
***
Sağcılık, solculuk, muhafazakarlık ve devrimcilik her hangi bir batı toplumunda o toplumun kendi sisteminin mantığı içerisinde bir değer ifade edebilir. (79)
***
Biz burada, tevhidi gerçekliğin bilincine varmış her  müslümanı sağcılığın ve muhafazakarlığın her türlüsünden tenzih ederiz. (79)
***
Tevhidi bilincin ve tavrın bütün boyutlarıyla yaşatılamadığı toplumlarda sapma daha geniş ve daha derin boyutlara ulaşmaktadır. (80)

18 Aralık 2012 Salı

Tevhidi Gerçekliğin Işığında 5

İslam'ın geçmişteki başarılarını konuşmak gelenek haline gelmiştir. (38)
***
Yığınlar nazarında İslam yalnızca ahiret hayatıyla ilgili kıymetler manzumesi olarak hatırlanmaktadır. (38)
***
Bir yandan siyasal düzenlerin fiili baskısı, diğer yandan modernizmin psikolojik baskısı sonucu Müslüman topluluklar, bu baskıları tümüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan tavırlar ortaya koymak yerin, bu baskı unsurlarıyla uzlaşarak baskıları hiç değilse asgari sınırlar içerisinde tutabilecek tavırlar geliştirmişlerdir. (39)
***
Hayatın içindeki rolünü tevhidi duyarlılığa göre belirleyen Müslümanlar için, ne doğuculuğun, ne batıcılığın, ne sağcılığın, ne solculuğun bir değeri yoktur. (39)
***
Bir insan hem müslüman, hem laik, hem liberal, hem demokrat, hem kapitalist, hem marksist olamaz. İnsan bunlardan ancak biri olur ya da olmaz. (41)
***
Müminler namazla bütün putları ve putçu eğilimleri ayakları altına alır. (44)
***
Zekat, insanı eşyaya ve mala kulluktan, bireycilikten ve cimrilikten kurtaran, toplumla ilişkimizi kardeşlik hukuku içinde tanzim etmemizi sağlayan, müslümanların birbirlerini bütün yönleriyle paylaşmasını temin eden kutlu bir vecibedir. (44)
***
Beşeri yasalar kötülükleri ortadan kaldırmak yerine, onları sosyal realiteler olarak kabul ediyor. (44)
***
Sinenizde maraz yoksa her türlü kimlik sorunuyla başa çıkabilirsiniz. (45)
***
Allah'la ilişkileri dürüst ve düzenli olan, Allah'la ilişkileri sürekli ve içtenlikli olan Allah'ın himayesine mazhar olmuş demektir. (45)
***
Müslümanlar şu ya da bu kabileye, sınıfa ve renge, şu veya bu mezhebe ve ulusa bağlı bulunmakla değil, sadece İslam'a bağlı bulunmakla şöhret kazanır. (45)
***





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...