24 Haziran 2024 Pazartesi

Tanzanya Notlarım 2024 - Fotolu

Zanzibar havaalanına indik. 2 dil ile karşılaştık. Biri ingilizce biri de yerli dilleri (svahili). svahili dili eskiden Kur'an harfleri ile yazılıyormuş.

Arabalarda direksiyon sağda. Yolun gidiş gelişi bizimkinin tersi.

Zanzibar adasının yüzde 99’u müslüman. Tüm Tanzanya’nın ise yüzde 50’si müslüman.

Ummanlıların yaptırdığı büyük bir cami var havaalanına yakın.

Zanzibar adası zencilerin toplanıp köle olarak götürüldüğü adaymış. (Araplar zencibar diyormuş.)Oradan da Avrupa’ya…


Cami mimarisi kubbesiz, düz. Minareler kısa.

Tanzanya'da galiba meşhur bir slogan olmuş, turistik malzemelerin üstünde de yazıyor:
Hakuna Matata Yani sorun yok, problem yok anlamında. Bizdeki canın sağolsun’adenk geliyor sanki. Ama orda ülkeyi tanıtan bir slogana dönüşmüş. Bir yük taşıyıcısı illaki valizlerimizi taşımak istiyor. Yok dedik istemiyoruz dedik, o da sonunda hakuna matata dedi.


Cuma namazını Zanzibar’da bir camide kıldık. Hutbe yerel dilde okundu. Şafi mezhebi hakim. Farzdan hemen sonra tesbihata geçildi. Kadınlar da üst katta kıldı. Müslümanlar için ortak buluşma zemini olan ezan, cami, arapça Kuran okunması güzel bir his veriyor.

Zanzibar’ın tarihi Urfa sokakları gibi dar sokakları var. Aileler yaşıyor. Kapılar ahşap ve işlemeli. Kaldığımız otelde de merdiven basamağı, korkulukları, yemek masası, yatak bazası hepsi ahşap ve işlemeli.


Yolda bir adam keçi boynuzu meyvesi
ne benzer vanilya satıyordu. Bizdeki toz gibi değil. Ağaçtankoparılmış haliyle. Kahverengi. Tanzanya dünyanın baharat ihtiyacının büyük bir kısmını karşılıyormuş.


Naylon poşet yasak. Bu çok dikkatimizi çekti, ilkin dedik yasak ama yine de vardır naylon poşet, inanın hiçbir yerde karşımıza çıkmadı. Sağlam kumaş bez poşet ve kese kağıdı kullanılıyor.

Bisiklet ve motorsiklet yaygın. Camilerde namaz kılma bilinci var. Cami çok var. Yemyeşil ağaçlarla kaplı bir ada Zanzibar adası. Dünyanın turistik merkezi. Tabi bizim asıl gideceğimiz yerler Tanzanya’nın muhtaç yerleri.

Baharat bahçeleri var. Envai çeşit baharat ağaçları var. Hayranlık uyandırıcı.. Ruj ağacı, karabiber, zencefil, kahva, kakao, değişik tatta ekşimsi meyveler, hindistan cevizi ve başka bitkiler.. subhanallah dedik. Hayranlık içinde dolaştık baharat bahçesini. Sahibi Türkçe karşılıklarını biliyordu, bu vesileyle daha iyi algıladık. Erik tadı ama eriğe benzemeyen bir meyve gördük, yıldız şeklinde portakal limon arası tadı olan bir meyve yedik. Bir de bize Hindistan cevizi verdiler, içinde suyu var, tadı hoş gelmedi ama sağlık niyetiyle içtik ama dibini kaşıkla kazıdık bildiğimiz Hindistan cevizi tozunun tadı geldi. Burda yeşil renkli muzu haşlayıp patates gibi yiyorlar.  

  

Aman Allahım hayretler içindeyiz. Ülkemizde benzeri olan bir ağaç görmedim desem yeridir. Bu da Rabbimizin muhteşem kudretini gösteriyor.

En merkezi yerler hariç sokak lambaları yok denecek kadar az yaygın değil. Elektrik var.
Şehir içi otobüslerine "dala dala" diyorlar. Otobüs dediğim bizdeki minibüs olanlar. Tabi daha çok diğer Afrika ülkelerinde olan üç tekerlekli motosikletler mevcut, ismini unuttum şimdi.

Zanzibar adasının karşısında Kaplumbağa adası var. Asıl adı prison island yani hapishane adası, Avrupa'ya götürülen sağlam bedenli köleler burada hapsedilip öyle götürülüyormuş. Slave (köle) müzesini de gezdik aman Allahım.. Şimdi de beyaz Avrupalılar gidiyor siyah rehberlerden dinliyor atalarının yaptığı zulümleri… Ne acı verici. Müzenin bodrum katına indik. Kölelerin adeta depoya mal yığma misali yığıldığı bodrum katı var. Onları bağlayan zincirler hala duruyor. Üst katta satış olunca alt katta olanlardan getiriyorlar. Öylece iki büklüm halde bekliyorlarmış. Afrika’nın köleleştirilme tarihini iyi bilmeliyiz. Büyük zulümler olmuş.


 


200-300 yaşında olan kaplumbağalar var. İri iri kocaman. Subhanallah diyor insan.. ayrıca tavus kuşları da var. Svahili dilinde de tavus deniyor bu kuşa..







Darusselam’a feribotla geldik. Darusselam Türkiye'nin İstanbul şehrine eşdeğer. Kalabalık ve hali vakti yerinde diğer bölgelere göre. Tabi gördüğümüz kadarıyla. Trafik polisleri beyaz elbiseli. Şapkaları bizdeki eski kalıp şapkalardan. Kervan adlı Türkiyeli lokantasına gittik. Adıyaman Samsatlı bir kürttü ustası. Eşi Hint kökenli Tanzanyalı. Burada 3-4 kuşak olan Hintliler de yaşıyor.

Darusselam İstanbul gibi büyükşehir desem de kaldırımlar da 5 ton su alan büyük depolar görüyoruz. Bunlar nedir diye sorunca, su şebesi olmadığından su ihtiyacı bu depolardan karşılanıyor dendi.  

Darusselamdan sonra Tanzanya'nın Moro Goro şehrine doğru gidiyoruz. 200 km ötesinde. Darusselam trafiği çok yoğun olduğu için yol süresi uzun oldu. Trafik tek yol gidiş-geliş şeklinde ve tehlikeli. Ancak Tanzanya’nın gördüğümüz bu şehirleri Uganda, Moritanya şehirlerine nazaran bir tık gelişmiş durumda. Ancak biz kurbanlarımızı Moro Goro şehrinde keseceğiz. Orada muhtaç aileler varmış.
Şu var kirehberimizin dediğine göre büyük şehirlerin bu gelişimi son 5-6 yılda böyle olmuş.

Gördüğümüz şehirlerde yer altından su şebekesi yok denecek kadar az. Bu nedenle çevremizde sık sık büyük siyah depolar görüyorduk. Sorduğumuz zaman su için olduğunu söyledi rehberimiz. Evlerde şebeke olmadığından..

Bayram namazını yine geniş ve açık alanda kıldık. Kadınlar da arkada saf tuttu. Tam bayram havası. İmam hutbeyi svahili dilinde irad etti. Buradaki müslümanlar Şafii mezhebinden...









Kurbanlarımızı kestik isimleri okuduk. Yorucu bir süreç… Etrafı tuğla taşlarla çevrili bir mekânda kesim yaptık. Yakıcı güneş vardı kış mevsimi olduğu halde. Kadınlar, çocuklar, adamlar dışarıda birikmeye başladı. Mecburen yereldeki rehberimizin planlamasına uymak zorundayız. Birkaç polisin olması da işi kolaylaştırıyor. Nihayet içeri aldık ve sıra yaptık. Sırayla kadınlara çocuklara et ve para verdik. Bize emanet edilenleri..

Kırsal bölgede arabamızla ilerliyoruz yol çöl kumu. Büyük çukurlar var. Ancak başka ülkelere göre evler biraz daha yapılı. Büyük çatı katılı evler gördük. Muhtemelen sıcaktan korunmak için çatı kısmı uzun yapılmış. Bu yerlerde evlerin içine çekilmiş su şebekeleri yok. Muhtemelen çoğunda buzdolabı yok. Bu gibi yerleri görünce kendi ülkemizdeki gelişmişliği daha iyi hissediyoruz.

Yolda kadınlara, çocuklara verdiğimiz takılar ve infak karşısında sevinçlerini belli ediyorlar ve “assante” diyerek teşekkür ediyorlardı. Muhtemelen bu gibi eşyalara sürekli ulaşamıyorlar. Bu gibi manzaraları gören ancak anlar.

Masayi kabilesi var burada kırmızı siyah renkli yöresel kıyafetleri ile geziyorlar. Bu bölgede çobanlık yapıyorlar daha çok.

Moro Goro'ya giderken "dikkat zebra çıkar" tabelasını gördük. Özel safari turları var. Oralara gidemedik. Avrupalıların yazlık olarak kullandığı evleri varmış bir şehirde. 1 dolar 2675 şiling. Örneğin feribotla karşıya gidiş 30 dolar idi. Bir şişe 0,5lt su 1000 şiling idi veya başka yerlerde 2500 şiling (1 dolara yakın)…

Havaalanındaki güvenlik görevlisi ile biraz konuştum. Baktım elinde Türkçe İngilizce kitapçık var ve de bir defteri. Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Sebebini sorduğumda Türkiye’den gelenler çok oluyor onlarla iletişim için, dedi.

Şeker kamışı ağacından harika tadıyla şeker kamışı suyu içtik. Dönen iki silindirin arasına parçalanmış şeker kamışı ağacı konuluyor, böylece ezilerek suyu çıkarılıyor. Buz gibi tadı da harikaydı.








Muz bizdeki karpuz gibi çok fazla. Ananas da öyle. Türkiyede olmayan farklı meyveler de vardı. Rabbimizin nimetleri o kadar çeşitli ki…

Türk hava yollarıyla gidiş ve dönüş yaptık. Hava yollarımızın kalitesini söylemeye gerek yok. Ayrıca Siyonistlere destek veren ürünleri boykot ettiklerini farkettim. Daha önce cappy meyve suyu varken şimdi dimes’i gördüm. Ayrıca İstanbul havalimanında ücretsiz su içme imkanının olması ve alaturka tuvaletlerin olması da hoşuma gitti.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...