Zil çalıyordu. Meryem kapıya doğru yöneldi.
Babasıydı kapıdaki, "esselamu aleykum can kızım", dedi babası.
Meryem de "ve aleykumselam can babam" deyip sarıldı babasına.
Zil çalıyordu. Meryem kapıya doğru yöneldi.
Babasıydı kapıdaki, "esselamu aleykum can kızım", dedi babası.
Meryem de "ve aleykumselam can babam" deyip sarıldı babasına.
Kafirler bir insanın elçi seçilmesine şaşırırlar. Öldükten sonra dirilmeyi alaya alırlar ve inkar ederler. Allah ise onlara dört büyük ayetinden cevap verir. Gök, Dağ, Su ve Hurma.
Yüce Rabbimiz "Peygamberler arasında bir ayrım yoktur" der. İkincisi olarak da "Deki: Ben de sizin gibi bir beşerim". İşte size iki Kurani ölçüt..
Rivayetlerden de şöyle iki ölçütümüz var: Biri "Hanginiz Muhammed?" sorusu, diğeri de "Karşımda ne titriyorsun be adam ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum" nebevi sözü.
Bir mecliste konuşurken gündeme, Kur'an'da ilk inen kıssa olan "Bahçe Sahipleri Kıssası"nı getirdim, bahçe ortağı olan üç kişinin mülk üzerinden ver(eme)dikleri imtihanı anlattım. (kalem suresinde, merak eden Kur'an mealinden okuyabilir), dinleyici kardeşler şaşırarak dinledi.
Zira kendilerine din anlatanlar direk Kurandan mesaj vermemişler hep bilmem kaçıncı derece geride kıssalar anlatmışlar, çoğu da yanlış bilgi içerikli.
Kur'an'da inen bu ilk kıssanın şahsiyete katmak istediği erdemlerden biri olan "paylaşmak" ve "Allah yokmuş gibi hareket etmemek"tir, dedim.
Kıssayı anlattıkça dinleyicilerin şaşkınlığı daha da artıyor. Adeta "Neden bizim bu kıssadan haberimiz yok" dercesine dinliyorlardı. Pür dikkat dinlediler bu nedenle.
Davet ve tebliğde Kuran mesajını geride bırakarak direk hocalarımızın kitaplarındaki görüş ve yorumlarını dikte ettirircesine anlatmak, ilk doğru buymuş gibi lanse etmek kanaatimce vebaldir.
*
Ardından konu Urfa'da kısmi yaygın olan tefeciliğe geldi. Bu meselede de bu cürmün "Allah'a ve Rasulü'ne harb ilan etmek olduğunu" hatırlatıp onun üzerinden konuştuk. Tabi ki bu ifade Kur'an'da geçen bir ifade. Yani konuyu ilk olarak Kurani dayanaklarla anlatma çabasında oldum. Nebevi davet biçimi böyle olması gerekir. Zira Nebi ne öğrenmişse Kur'an'dan öğrendi. Daha sonra hocaların (tek birinin değil) fikirlerinden istifade edilebilir elbet.
Yine tuhaf olan şuydu ki, dinleyiciler bu meseleyi de Kur'an içeriği üzerinden dinlememiş gibi pür dikkat dinliyorlardı. Örneğin, "faiz yiyen anası ile zina etmiş gibidir" sözü nerde, "Faiz yiyen Allaha ve Resulüne harb açmış gibidir" sözü nerde. İnsanlar ikincisinde çok ilkini biliyorlar. Neden önce ayet bilinmiyor? Ve ilk söz acaba gerçekten sahih mi?
"... Sonra onlar eğri yol tutunca, Allah da kalplerini eğriltti. Allah, fasıkları sevmez."
"Ey Nebi! O münafıklar, yanına geldikleri zaman: 'Şahitlik ederiz ki sen şüphesiz Allah'ın Resulüsün' derler. Evet, Allah senin kendi peygamberi olduğunu mutlaka bilmektedir. Ancak Allah, o münafıkların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.
İnsana yaptığın iyilik/hizmet/yardım, eğer onu senin gözünde "esir/bağlı" hale getiriyorsa bilki sen iyilik yapmadın! Sen iyilikle insan satın almaya çalıştın! İşte cemaatlerdeki/toplumdaki en derin ve en berbat yanılgı bu!!
En başta sevgi ile yaklaşılacak çocuğa. (Daimi sevgi, gerektiğinde ise arızi kızma)
__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...