Sessizlikler var. Gecenin sessizliği, saygı duruşundaki sessizlik. Müzikte sesler kadar önemli olan sessizlik, yani es... Bir de olup biten kötü şeyler karşısında sessiz kaldığı düşünülen Tanrı'nın sessizliği. Ve bu sessizlik karşısında yakaran insan:
"Ey Tanrım, ne olur susma; Ne olur suskun durma kudretli Tanrım, sessiz kalma, işte düşmanların kükrüyor. Sana nefret besleyenler dikleniyor. Senin halkına karşı gizli hileler fısıldaşıyorlar, sana sığınanlar için düzenler kuruyorlar. Ey Tanrım, rüzgara kapılmış saman çöpüne, döne döne sürüklenen çalıya çevir onları. Ormanı yakan ateş gibi, dağları kavuran alev gibi, kasırgaların önüne kat, fırtınanla darmadağın et hepsini. Yüzlerini utançla kapla ve insanlar senin ismine yönelsin ey Yehova..." (Mezmur,83)
Peki sessizlikten kastımız ne?
Gecenin sessizliği derken, konuşan bir gecenin artık sustuğu mu anlaşılır? veya "orman sessizliğe bürünmüştü" derken, konuşan bir ormanın artık konuşmadığı, susmayı tercih ettiği mi kastedilir? Onların konuşması nasıl mecazsa susmaları da şüphesiz öyle.
