17 Mart 2014 Pazartesi

İslami Hareketin Özelliği

İslami hareketin en önemli özelliği:
azla başlaması, 
kaliteli olması,
sürekli olması...

Mazeret Yok!

Ey tüm beşeri sistemlerin takipçileri...
Kemalistler, Komünistler, Kapitalistler.....
Sizler de Allah'n Yüce Mesajından sorumlusunuz...
Ve şu mazerete asla sığınmayın:
MÜSLÜMANLARDAN DOLAYI BİZ SOĞUDUK BU DİNDEN!!

İslamoğlu Hocamızın Bir programda Bazı Söylemlerine Olumlu ve Olumsuz Eleştiri

İslamoğlu Hocamızın Esra Elönü ile yaptığı programı nihayet izleyebildim.
Programın ilk dakikalarını dikkatle izledim.
Tarz üzerine konuşmalar oldu. Buna birkaç yönlü yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
1)_ Tarz konusunda aşırı serbestlik ve başıboşluk olabileceğini kabul etmiyorum. Form norma bağlı olmalıdır. Şekil özden bağımsız olmamalıdır.Vizyon misyona uygun olmalıdır. Bununla alakalı da kendi zamanımızın müşrik yaşam biçimlerine/tarzlarına muhalif olmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum. Özellikle tesettürün bu çağda çok önemli mesajlar taşıdığını düşünüyorum. Kapitalizmin şımarıklığına bir tokat olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Esra Elönü'nün biçimi/tarzını benimsemiyorum. Örneklik makamında görmüyorum. Giyim kuşam konusunda üst perdeden bir genel açıklama yapıp geçebilirdi. Bu konuda hocamıza katılmıyorum.
2)_ Tüm bakış açılarının tarz eksenli olması ve insanları tarzlarına göre aforoz edilmesi asla İslami bir bakış açısı değildir. İnsanlar üzerine yapacağımız değerlendirmeler asla görüntüye indirgenmemelidir. Bu konuda ise hocamızın yaptığı bazı değerlendirmelere katılıyorum. Ufkumuzun geniş olması gerekiyor. İnsanları kendi alışkanlıklarımıza göre değerlendirmememiz gerekiyor. Sadece tarz değil, bir kaç konuşmasına bile bakarak insanı aforoz etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü farklı mizaçların varlığı bir vakıadır ve Rabbimizin takdiridir. Hasıl-ı tarz konusuna aşırı dar görüşlü ve katı olmamamız gerekiyor. Çünkü tarz saplantılı olduğumuzda insanların diğer yönlerinin gelişimini dikkate alamıyoruz. Diğer artı değerleri göremiyoruz. Heba ediyoruz insanı. Mesela bazı gelenekselci babalar çocuklarının faulüne takılıp sürekli azarlarlar. Ancak işe buradan başlanmanın yanlış olduğunu çok iyi anladık. Bu da tarz saplantılı olmanın avantajları ve hocamızın bu konudaki genel fikirlerine katılıyorum. Ancak özel anlamda Esra Hanım'ın tarzına ağır değerlendirme yapmamakla birlikte, onu bir örneklik makamında görmüyorum. Özetle fikrim bu! 

8 Mart 2014 Cumartesi

İMAN SEVGİNİN ALANINI SINIRLIYOR. (bakara:221)

“Müşrik kadınlarla iman etmedikleri sürece asla nikahlanmayın. Mü’min bir cariye, çok sevseniz de soylu bir müşrik kadından daha iyidir.” (Bakara:221)
SEVGİ, İMANLA SINIRLANDIRILIYOR.
Rabbimiz böyle emrediyor: Nikahlanmayın!
Sevginin sınırsızlığı imanla sınırlandırılıyor. Sevmek, aşık olmak dengesini bu şekilde buluyor. Müşrik olan bir kadın yani Allah’la bağlantısı allak bullak olmuş bir kadını sevmek, onunla evlenmek için yeter şart değil. Onun Rabbiyle bağlantısızlığı öte aleme uzanmayacak bir aile ortamının kurulmasının önünün açacak ve kurulan bir aile rabbani olamayacak. O halde aşkın gören gözüyle hareket etmemiz gerekiyor. Aşkın kör olan gözü doğru hedefe ulaştırmayacaktır. Veyahut aşkın kör gözünü iman ile açtırmak lazım.
Mümin bir cariye soylu bir müşrik kadından daha hayırlıdır. Kuran evliliğe bakış açımızı belirliyor. Müşrik kadının tüm artı özellikleri şirk tarafından ortadan kalkıyor. Mümin bir bakışın nazarında müşrik kadındaki güzellik ve soyluluk hiçbir işe yaramıyor. Cariyedeki iman onu güzelliğini meydana getiriyor, ona imani bir asalet veriyor ve Kuran işte bu kadını evlilik için uygun görüyor. Mümin erkeğe bu farkındalığı kazandırmak istiyor. Üstelik şu an bu durum şer’an yasak bir durum. Ancak bu hükmnü arka planında alacağımız hikmetler var. Eş seçiminde malum klasik kriterler değişiyor. Kuran yeni ufuk kazandırıyor topluma. Soyuna güvenerek kendini n cazib olduğunu düşünen bir kadın Kur’an nazarında cezp ediciliğini kaybediyor. Kur’an cariyeyi ona yeğ tutuyor. Çünkü cariye de var olan iman ona soyüstü bir statü kazandırıyor. Kur’an tercihin buna yönelik olması gerektiğini bildiriyor.
Eş seçiminde duygusallığı ön planda tutanlar kriterlerin seçip ayırma işlemini icra edememekteler. Evlendikten sonra duygusallık karşıt cinsin tutarsız tavırlarıyla adeta yağmura maruz kalmış bir ateş gibi yavaş yavaş sönüyor. Daha sonra nikah sözleşmesinin verdiği bağlayıcılıkla ona katlanmak zorunda kalıyor. Duygularla inşa edilen hayaller, realitenin varlığıyla bir bir yıkılıyor. Kur’an’ın bu emri aslında bir önfikirdir, tercih aşamasında yardımcı bir unsurdur. Kur’an asla sevgiyi küçümsemez. Hatta Rum:21’de: “Yanlarında sukünete eresiniz diye sizin bizzat kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda muhabbeti ve merhameti peyda etmesi O’nun işaretlerindendir. Düşünen taşınan kimseler için bunda kesinlikle pek çok ibretler vardır.” Diyerek sevginin yaratıcının varlığına bir delil olduğu anlatılıyor. Bunu dengeleyen bu ayet yuvanın temelinde sadece sevgi değil, imani bir alt yapının da olması gerektiğini dile getiriyor. Sevgi ve aşk, iki kişiyi bir arada tutar belki ama imani bağ ile o iki kişinin meydana getireceği aile ümmete bağlanacak topluma bağlanacak, ümmet içinde anlamlı yerini bulacak. Sevgi bağı iki kişi için gereklidir, ama imani bağ ise ailenin sağlamlığı ve ümmete intisabı için gereklidir. Aksi halde bu durum zevclerin arasını bozacaktır ve ümmetin gücü zayıflayacaktır.
Bu emir ile ümmet bağının önemini de daha iyi anlıyoruz. Duygusallığın uzun soluklu bir yürüyüş için yetmediğini bununla birlikte imanın da gerekliliğini ve böylece ümmet olabilmenin farkındalığını görüyoruz. Şirke bulaşmış kadın, kocasının imani değerlerini hiçe sayacak, önemsemeyecek. Bu şekilde doğan çocukların imani alt yapılı olmaları zor olacak ve ümmet bütünlüğü zedelenecek. Çünkü ailenin zedelenmesi ümmeti etkileyecektir. Çevrenizde nice erkekler görebilirsiniz ki, eşlerinin sorumsuzluğundan ve vurdumduymazlığından dolayı omuzları iniktir, başları büküktür. Sesleri gür çıkmamaktadır. Bunun sebebi imanına tevhidi boyut kazandırmamış eşlerin varlığı ve sonuç olarak erkeğin ümmetin sahasına ailesi ile birlikte çıkamaması. Kur’an’ın bu emrinin altında bu hayati gerçekleri görebiliriz. Ayetin devamında aynı durum erkekler için de söz konusudur: “Ayrıca kadınlarınızı da ima etmedikleri sürece müşrik erkeklerle evlendirmeyin. Mü’min bir köle, çok sevseniz de soylu bir müşrik erkekten daha iyidir.” Ayetin bu şekilde tamamlanması tabi ki soruna iki açıdan bakmamızı gerektiriyor. Mü’min kadın için mümin erkek, mü’min bir erkek için ise mü’min kadın. Velev ki biri köle veya cariye de olsa. İmani bağ bu durumda devreye girip duygusallığa yön veriyor. O halde, ‘sevenler ayrılmamalı’ deyip duygusallık denizinden çıkıp, imani alt yapılı olmadığı sürece sevginin uzun soluklu hayatta rol üstlenemeyeceğini ve birbirlerini olumsuz anlamda etkileyebileceklerini görmeliyiz, kabullenmeliyiz. Dünya hayatında evlilikte imtihan sırrına göre şekillenmeli. Sizi tembelliğe itecek eşinizin varlığı imtihanınızın kaybı demektir belki de. Bu ayırım özellikle imani bir ayırım. Yoksa imani dereceleri farklı olan insanların evlenmemesi gerektiği falan değil. Lakin bu konuda bile dikkatli olmamız gerektiğini ayetten çıkarabiliriz. Sevgi rotamızı imani bilincimiz taa baştan belirlerse yol arkadaşımız ile ilerleyebiliriz. Aynı imani dairede olup derece farklılığı bile gidişatı yavaşlatabilir. Buna da dikkat etmemiz gerekmektedir.
Son olarak şunu da ifade etmeliyiz ki, Kur’an hayatın içinden konuşuyor. Kur’an rotamızı belirleyecek ilkeler vazediyor. Buna kulak kesilmeliyiz, yürek kesilmeliyiz. Satır aralarına inebilmeliyiz. Bize ne mesaj verdiğini irdelemeliyiz. Müşrik bir topluma inen Kur’an’ı o zamandaki insanlara söylenmiş bir hitap olarak görmemeliyiz. Kur’an mutluluğumuz için gelmiştir. Onu dikkatli bir şekilde takib etmeliyiz. Onun hayata dair dile getirdiği püf noktaları tesbit edip kulağımıza küpe yapmalıyız. Hükümlerini hayata aksettirebilmeliyiz. Hayat kitabı Kuran diyebilmemiz için hayatın içine taşınması gerekir. Özelikle bu ayetle duygularımıza bir rota belirlendiğini rahatlıkla görebiliriz. Bunu taa baştan imanlı gençlerimizin kalbine yedirmeliyiz. Ki duygusallığın komasına girip aşk kurbanı olmasınlar.

4 Mart 2014 Salı

Soru Yumakları ve Dört Büyük Gücümüz

Hangisi doğru nereden bilebilirim? Ya o doğruysa?
İnsanlar bu sorular yumağından nasıl kurtulabilir?
Allah'ın bu soru yumaklarına terk ettiğini sanmayın!
4 önemli güç verdi bize, bunları hakkıyla kullandığımız zaman kurtulacağız inşaallah.
VAHİY, PEYGAMBER, AKIL, VİCDAN..
Birinin eksikliği, bizi kurtarmayabilir soru yumaklarından..
ÜStelik iyi olgunlaşmadığı zamanda..
Arkadaşlar hakikatin müntesib...i olmak kolay ve ucuz değil..
Agnostik olmak istemiyorsak bunları olgunlaştırmak zorundayız..
Önyargılarımızın esiri olmuş olabilir mi bu 4 gücümüz..
Çevrenin manipülasyonlarına maruz kalmış olabilir mi?
Bunları mukayese yeteneğimizle başarabiliriz.
Farklı toplumları, kaynakları irdeleyerek ve kıyaslayarak..
Bunun için bilgili olmalıyız ve çok okumalıyız..
Allah'ın bizden beklediği kulluğu basit düzlemlere bırakamayız..
Dünyayı kendimizden ve çevremizden ibaret göremeyiz.
Geniş ufuk, sorgulayan zihin, güvenen kalb, hikmetli vicdana sahib olmalıyız..
Vahyi tertemiz berrak bir zihinle okumalıyız..
Peygamberi vahiyle tanıyıp, hayatını örnek almalıyız..Onu üretmeliyiz..
Bu 4 büyük gücümüzü ve alt güçlerimizi şeytanların şerrinedn korumak için Yüce Rabbe sığınmalıyız...
UNUTMAYIN BİRİ EKSİK OLUNCA YUMAK ÇÖZÜLMEZ.

İman ve Delil

İnancınızı bir delil üzerine bina ettiğiniz zaman
Ve delil aklınız ve vicdanınız tarafından kabul edildiğinde
İşte o zaman inancınızı müntesibisiniz demektir,
Yaşayanı ve yaşatasınız demektir..

3 Mart 2014 Pazartesi

Cins-i Latif Olan Kadın Cins-i Kesif Oldu

Cins-i latif olan kadın letafetini modernizme kurban etti. Ekonomik özgürlük onu burnu kakık hale getirdi. Tevazuyu kaybetti. Degerleri yitirdi. Ana yürekli degil kariyer havalı oldu. Cocugu degil eşyayı sevdi. Hasılı kadın cinsi latif degil cinsi kesif oldu.
 ***

Kadının toplum içindeki rolünü İslami bilinç belirlemiyor. Kadın toplumsal varoluşunu imanıyla takvasıyla değil, dişiliği ve parasıyla arz-ı endam ediyor. Bu durum şeytanın kâr hanesini kabarık yaparken, İslami toplum ideali ise müthiş darbe alıyor. Tüm bunları söylerken de tabi ki erkeği de unutmuş değilim..





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...