13 Nisan 2019 Cumartesi

Meryem'in İyilik Sorusu

Meryem babasına sordu:
- Baba her iyilik güzeldir, değil mi?
Babası şu cevabı verdi kızına:
- Bunu en iyi Allah bilir kızım ama hayattan öğrendiğim bir şey var ki, niyeti sağlam olmayan iyilikler nice kötü ve bencil duygulara perdedir, yani güzel değildir.
Bu cevap karşısında şaşıran Meryem:
- Ama nasıl olur baba?
Babası sakin bir şekilde sözlerine devam etti:
- Niyetler, eylemlerin direksiyonudur kızım. Bazen birine iyilik yaparlar ama karşılığında gizil bir şekilde o kişinin şahsiyetini satın almak isterler.
Devam eder babası sözlerine:
- Yüce Rabbimizin Kerim kitabının İnsan suresinde iyilik yapanların niçin iyilik yaptıkları anlatılır, şöyle: "Biz bir karşılık beklemiyoruz sizden biz sadece Allah'ı razı etmek için yapıyoruz"
Babasını dikkatle dinleyen saf yürekli Meryem mutlu bir gülümseme ile girdi söze:
- O halde babacığım bir kişi başkasına iyilik yapmadan önce kendine iyilik yapmayı başarmalıdır.
Meryem'in bu sözlerine karşı babası tefekkürane bir şekilde şaşırdı ve içinden bakalım Meryem ne diyecek diye geçirdi ve gözlerini kızına dikti ve:
- Bir kişi kendisine nasıl iyilik yapar canım kızım, çok merak ettim.
Meryem ise çok sakin ve sade bir şekilde hemen cavapladı babasının sorusunu:
- Bir kişi önce iç dünyasını yani niyetlerini temizleyip düzelterek. Direksiyonu sağlam olmayan iyilikler çoğu zaman kazaya yol açar.
Bu cevabın ardından, Meryem babasına bu güzel sohbetinden dolayı teşekkür ederek izin isteyip mutmain bir halde odasına gitti.

Korkma Dosttur Yağmur

Yağmurlu havada korkuyordun
Korkma, yağmur incitmez, dosttur o
Şimşek çakar bazen bulutlar ama
Öfkesi sana değil başkalarına
Titremesin kalbin, Rabbe dayan
Merhametlidir O..
Emrindedir O'nun yağmur ve bulut
Bırak kötüler korksun şimşekten, karanlıklardan
Hadi yat uyu, sükunetle, teslimiyetle
Korkma Allah bizimle
Hayat O'nun elinde

*

Acılar içinde kıvranırken
Sesini duymadı kimse
Hiç kimse
Dostun yoktu çevrende
Elinde tutan da olmadı

Tüm bunlara rağmen
Kalbin kibir ateşiyle alevliydi
Yakıyordun kendini
Cezandı aslında bu senin
Kimse yaklaşamadı kibir ateşini söndürmeye

Müslümanları Beğenmedikleri İçin İman Etmeyenler Taa Nuh Kavminde Bile Var

"Onlar ise: En rezil kimseler sana tabi iken sana iman mı edelim? dediler. Nuh: Ben amellerinin nasıl olduğunu nerden bileyim. Onların hesabı Allah'a aittir. Keşke bilinçli hareket etseniz. İman edenleri azarlayıp kovmak benim işim değildir. Ben sadece açıkça uyaran kişiyim." dedi. (Şuara: 111-115)

**

İşin kaynağına bakmıyorlar. Etrafındaki inananların statüsüne belki de bazı hatalarına, fakirliklerine, soylarına v.s. bakıyorlar. Oysa Nuh peygamber çok sade bir cevap veriyor: "Onların hesabını Allah tutar". Tabiri caiz ise, "siz kendi hesabınıza bakın" diyor adeta..

Ah şu hastalık ah.. Kendi hesabını unutup başkalarının hesaplarını tutanlar.. Bu zamanda da var değil mi böyle tipler? Adam kendisini bir kere bırakıyor, onun bunun muhasebeciliğini yapıyor. Yahu kardeşim yap yap ama bari insaflı ol, yap ama kendini de unutma.. Allah herkesten her şeyin hesabını soracak elbet.. Zayıf öğrenciler var diye dersi kötü ve gereksiz gören öğrencinin durumuna düşme. Sen de bak derse, belki sen daha başarılı olacaksın...

10 Nisan 2019 Çarşamba

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa?

__ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) yöneltendir.

(Taha:49-50)
****
İşte mesele burda çözülüyor. Yüce Allah'ı sadece yaratıcı olarak mı kabul ediyorsun yoksa RAB (hem Hallak hem Hadi) olarak mı? 


Firavun da yaratıcı olarak kabul ediyordu Allah'ı ama "RAB benim" diyordu. Yani "doğru yolu ben size göstereceğim" diyordu. "Yasalarınızı, kanunlarınızı benim ilke ve inkılaplarıma göre belirlemelisiniz" diyordu. "Evet, tamam yaratıcı vardır ve Allah'tır ama Rab de, Melik de benim" diyordu.

İşte birçok Müslümanın anlamadığı nokta burasıdır. Yüce Allah'ı hayatında hem yaratıcı hem Rab olarak mı görmek istiyorsun, yoksa sadece yaratıcı olarak hayatımda kalsın diyorsun?


 İşte, aile yönetiminden devlet yönetimine kadar Allah'ın Rablığını kendin ve inananlar için savunmamız gerektiğini daha iyi anlamıyız bu ayet üzerinden. Yerin dibine girsin Rablık taslayan liderler ve ideolojiler diyeceksin. Ama kendin de Allah'ın gösterdiği doğru yolda örnek olacaksın. Adaleti ve merhamet tesis edeceksin evvela.. Salavat çekmeyi ve Hatim indirmeyi veya bir liderin/partinin/şeyhin/ partizanı/müridi olmayı değil.. 

Tevhid yüreğine oturduktan sonra abdest almayı sor, hatta ahlaklı olduktan sonra abdest almayı sor..

Kasap Neden Israrla Yağmur Yağsın Diye Dua Ediyor? — Yaşanmış Öykü

Dün mesleği kasap olan bir arkadaş şu ifadeleri kullandığını söyledi: Önceleri şöyle bir dua yaptım "Allah'ım yağmur yağdırırsan bir kurban kesip fakirlere dağıtacağım", bugün yağmur yağdığı için, ben de söz verdiğim adak kurbanımı yarın kesip dağıtacağım", dedi.
Sordum: Yağmurun yağmasını neden bu kadar istiyorsun?
(Hani çiftçi değil, tarlada su bekleyen ekini yok).
Verdiği cevap şu:
- Yağmur yağmadığı veya az yağdığı zaman hayvan fiyatları yükseliyor. Yağmur yeteri kadar yağarsa da hayvan fiyatları düşüyor.(saman fiyatları v.s. bağlamında).
"Sübhanallah" dedim.
"Abi bakın demek ki tırnak içinde gerçek patron, melik, padişah, hükümdar Allah azze ve Celledir. Biz hepimiz O'na muhtacızi öyle değil mi?"
Hepsi başlarını sallayarak tasdik etti. Birçok insan bu süreçleri yaşıyor ama birçoğu da bu yaşadıklarından tevhidi bilinç devşiremiyor. Vahiy ve Peygamber işte insanın ufkunu tevhide ulaştırmak için gelmiştir. Bunu unutmamalıyız.
Özellikle gençlerimizi uyandırmalıyız. Nimetin tek ve gerçek sahibi olan ve hayat kaynaklarımızı kudret elinde tutan Allah'a karşı şükürsüz ve umarsız bir tavra girmemeleri gerekir. Her daim şükür ehli olmak gerek, namaz bunun sadece bir parçası. Ve şükrün zıddı ise nankörlüktür, kafirliktir. Dikkatli olmalıyız.

29 Mart 2019 Cuma

Nevruz/Newroz'u Nasıl Anlamalıyız?


Nevruz, ‘yeniden diriliş’in kültürel bir adıdır.
Nevruz, Allah Azze ve Celle’nin, bizi bahara yeniden kavuşturarak gönlümüze ferahlık vermesidir.
Nevruz, Allah Azze ve Celle’nin bu baharla içimize umut vermesidir.

Nevruz, Allah Azze ve Celle’nin, gözlerimize fer, dizlerimize derman vermesidir.
O halde Nevruz dendiği zaman akla ilk gelen Allah Azze ve Celle olmalıdır ve bu nedenle O’na sonsuz hamd ve senalar getirilmelidir. Çünkü baharın da sahibi O’dur.
Hasıl-ı kelam Nevruz’u kutlayan hangi etnisite olursa olsun Allah’ı anmadan bunu yapıyorsa derin bir gaflet içindedir demek yanlış olmayacaktır.
Yüce Rabbimiz Kerim Kitabı’ında şöyle der: “Böylece bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri çıkardığımız gibi ölüleri de böyle çıkaracağız. Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız.” (A’raf:57)
Buna benzer birçok ayet-i kerime ile yüce Rabbimiz insanların tespit ettiği Nevruz gününün sahibi olduğunu ifade etmiş olmuyor mu? Buna itiraz edebilecek olan var mı? O halde neden atalar kültürüne bağlı olduğumuz kadar Allah’ın ayetlerine bağlı olmaya çalışmıyoruz? Neden Allah’ın bizim için hazırlamış olduğu yeryüzü üzerinde, atalarımız yaşamışken ve bizler de yaşamaya devam ediyorken Allah’ı hesaba almadan yaşayalım? Kendisine ait olmayan şeyle mutlu olunur mu? Yoksa kendisine ait olmasa bile sahibine minnettar kalıp teşekkür ederek mi mutlu olunur? Bunu bir düşünelim. İlahi bir vizyon ile hayatımızı yaşamaya çalışalım. Bu vizyon ile Nevruz’u yeniden ele alalım.
**
Nevruz deyip de bir kere Allah demeyenler nasıl bir akideye sahipler acaba?
Nevruz demek, Allah’ın kainat ayetlerinin cuş-u huruşa gelmesidir.
Nevruz demek Allah’ın rahmetine nail olmak demektir.
Nevruz asla kültürel bir kod olarak sınırlanmamalı, ilahi rahmetin tecellisi olarak ifade edilmelidir. En azından biz inananlar için böyledir.
Son söz olarak şu soruyu sormak istiyorum: Siz Allah’ın arzında, mülkünde yaşayıp O’nu kaale alanlardan mısınız, yoksa almayanlardan mısınız?
**
Nevruz kutlanacaksa şayet –ki kutlanmalı, ancak kutlamanın ilk ve son cümlesi şu olmalıdır:
BAHARI YARATAN ALLAH’A HAMD OLSUN, ÇİÇEKLERİ AÇAN ALLAH’A HAMD OLSUN…
Mustafa TOSUN

17 Mart 2019 Pazar

ÇANAKKALE: ÜMMET BİLİNCİNİN TECESSÜM ETTİĞİ YER



Tarih: 18 Mart 1915

Ümmet bilincinin olduğu son zaman.
Ve bugün zihni ve kalbi etnisite/ırk merkezli çalışan/çarpan insanların seslerini kestikleri ve yutkundukları gün.
**
Çanakkale Savaşları ümmetin birlik olduğu ve düşmana karşı iman gücüyle direndiği savaşlardır...
İman gücünü dışarıdan çökertemediler ama içeriden bizden görünenler çökertti.. Şu an nesil islam'dan, iman'dan uzak/kopuk/yabancı. 
O halde savaş ve mücadele devam ediyor demektir...
**
Çanakkale, etnik ayrılığı/algıyı paramparça eden bir gerçeğimizdir. Ümmet gerçeğimizin elimizdeki en son halkasıdır.
Asla ve kat'a bir subayın başarısı olarak lanse edilemez. 
Koparıldığımız kökümüzü bulacağımız yerdir Çanakkale. 
Genç nesillerimize demeliyiz ki Anasır-ı İslam savaştı Çanakkale'de.. Sadece Türk ırkı değil.
Anasır-ı İslam anahtar kavramdır bizim için..
**
Çanakkale ortak bir payda. 
Yine bu ruh, getiren bizi bir araya.
Bu konuda ise bize müthiş bilgi veren ise M. Akif.
Onun şiirleri üzerinde kafa ve yürek yormalıyız.
Şiirdeki o ruhu elde edip, öyle girmeliyiz 21. yüzyıla.
Ama bir şeyleri tarihselleştirmeden yapmak en güzeli.
Ama bir şeyleri tarihselleştirerek yapmak en sahtesi.
Yani bu ruh, 18 Mart'ta bir geliyorsa aklımıza, olmaz.
Bugün, İngiliz'e düşman deyip, yarın ise onu sarılmak.
Nasıl bir ruh, nasıl bir çelişki, nasıl bir dayanak..






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...