11 Nisan 2015 Cumartesi

Uyku

Uyku... Küçük ölüm
Öte alemin eşiğine kadar gitmek
Buralı olmadığını anlamak
Uyku... Küçük ölüm
Kopmak dünyadan ve sığınmak sessizliğe
Farklı bir alemde yaşamak
Uyku... Küçük ölüm
Bir nebze de olsa uzak kalmak, insanlardan
Kapatmak gözleri bu den'i dünyaya
Gitmek uzaklara
Ancak ecel gelmemişse şayet
Zorunludur geri dönmek
Gözüm arkada kalacak
Öte alemin eşiğinde
Gün gelecek bizi de içeri alacaklar
Büyük uyku... Ölüm...
Hakiki yurda gidişin ilk adımları
İnşaallah Darusselam olur yurdumuz
İşte o zaman hakiki özgürlük ve hayat başlamış demektir.

8 Nisan 2015 Çarşamba

İran'la Reel Politik ve Hak olan - Hamza Türkmen

Güçlü bir kitlesellikle oluşan İran Devrimi, ‘Siret-i Resulden bu yana ilk’ olduğu tarzında hamasetli yaklaşımları da beraberinde getirmişti. Bu da kopuk ve romantik tarih algısını güçlendirdi.
Algı ideolojiyi, ideoloji taklitçi aidiyetleri üretti.
Bu durum, tarihimizi ‘siyasal merkezli’ bir okumanın sonucuydu. Oysa Kur’an’ın gösterdiği ise‘ümmet merkezli’ okumaydı.
R. Tayyip Erdoğan Türkiye Devleti’ni temsilen 7 Nisan’da gittiği İran’da vahyi ölçüleri unutup Şiiciliği politikleştirmiş zor ve pragmatik bir yönetimle temas kurdu. Bu temasların özel oturumlarında daha çok Şii ve Sünni çatışmasını körükleyen problemler ve ümmetin ortak sorunları mı; yoksa Türkiye ve İran’ın karşılıklı ekonomik çıkarları mı konuşuldu? Ya da diyalogun ne kadarı fikri ve siyasi, ne kadarı politikti?
Bu soruların ayrıntılı cevaplarını önümüzdeki günlerde öğrenmeye çalışacağız.
İran’daki Devrim, Afgani’nin İttihad-ı İslam çağrısını diriltmek için bir fırsattı. Ama olmadı.
Devrim, yani revolution/ihtilal ötekini yıkmayı; ıslah ise kısmen inkılâbı veyaevolution’ı/değişimi, daha çok da fikri ve siyasi ‘köklü dönüşüm’ü ifade etmektedir. İran’da Şah devrildi, ama ıslah temelli değişim açısından sığlıklardan, sonra da sapmalardan kurtulunamadı.
Olivier Roy’un ‘siyasal islamın iflası’ söylemine hep karşı çıktık. Ama fikri ve toplumsal değişimde sünnetullaha dikkat edilmemesi, sonuçta Batı’nın görmek istediklerini önümüze çıkardı.
Bir kere tağut’a karşı çıkmak, içinde FiravunKarunHaman ve Samiri motiflerinin olduğu tüm siyasi, ekonomik ve itikadi azgınlıklara karşı olmayı gerektirirdi.
Ümmetin korunması veya ıslah ve inşası için yapacağımız okuma dili, toplumsal yaşamla ilgilidir. Bizim için müslimlerin iktidarı ümmetin örgütlenmiş halidir. Yani bir sonuçtur. Yani dönüşüm, Kur’an’da resullerin siretinden okuduğumuzdur; alttan yukarıya bir süreçtir.
Sahih bir iktidara, romantik ihtilallerle veya molla oligarşisiyle değil; ancak  zeminden yukarıya merhale merhale oluşacak ümmet gücüyle ulaşılabilinir.
Ümmetin düşkünlük dönemlerinde İslam’ın yaşayan gücü; sıddıkları, salihleri, şehidleri üreten kuvve; ıslah çabaları ve hareketleriydi. 19. Yüzyıl Urvetu’l-Vuska hareketinin açtığı ıslah çığırı 20. yüzyılda karşımıza müşteşrik Esposito’nun ifadesiyle ‘İslam’ın Yükselen Yankıları’ olarak çıktı. İhvan, Ulema Hareketi, Cemat-i İslami, Hizbu’t-Tahrir ve Şia içindeki usûli hareketler bu çizginin farklı yorumsal açılımlarıydı.
İran’daki usûli kanat imkân buldu, beklemediği bir süreçte Şah Diktatörlüğü’nü alaşağı ederek iktidar imkânına ulaştı. Ama asıl imtihanı da o zaman başladı.
İran’daki ıslah ve usûli çizgi dayandığı kitle olarak iktidara ne kadar hazırdı?
İşte Safevi Şiası’ndan izler taşıyan kaos tutkunu Huccetiye’nin ve İran ulusçuluğu’nun önünün açılması, toplumsal dönüşüm imkânlarındaki boşluk ve zaafın giderilememesiyle ortaya çıktı.
Ve maalesef ki Huccetiye, bugün İran ulusçuluğunun asabiyesi içinde İran’a hakim hale geldi ve gücünü Akdeniz kıyılarına, Körfez ülkelerine ve Yemen’e kadar yaymaya çalışmakta ve ümmet birlikteliğini de mezhep ateşinin içine sürüklemekte… Coğrafyamızda mezhepçilik ateşi de emperyalizmi sevindirmekte…
Erdoğan’ın İran’da bu konuları gündeme getirdiğini, tartıştığını, sorguladığını tahmin etmek zor değil.
İran’la yürütülen tüm reel-politik ilişkilere rağmen, bugünkü İran’da hak olandan vazgeçmemek gerekli. İran’daki muhalif kitleyi dini ve nizami oligarşik diktatörlükten kurtarma ve Şia içindeki usûlî çizgiyi yeniden ihya etme çabalarına omuz vermek gerekli.
İran’da hakka yöneliş, haklı muhalefet ve özgürlük arayışı bizlerin gündeminde olmazsa, maâzallah İran’daki özgürlük arayışı tam da Batı’nın istediği gibi emansipasyona dönüşebilir.
 http://www.haksozhaber.net/iranla-reel-politik-ve-hak-olan-28972yy.htm

20 Mart 2015 Cuma

Ölüm - Şiir

Tüm insanların ortak acziyeti: ÖLÜM!
Suskunluğun en dip hali..
Bakışların en keskin hali..
Çaresizliğin diğer adı..
Sessizlik rüzgarı..
Maddenin en anlamsız anı..
ÖLÜM: Tüm insanların ortak acziyeti..

Ölüm

Tüm insanların ortak acziyeti: ÖLÜM!
Suskunluğun en dip hali..
Bakışların en keskin hali..
Çaresizliğin diğer adı..
Sessizlik rüzgarı..
Maddenin en anlamsız anı..
ÖLÜM: Tüm insanların ortak acziyeti..

Rahman Suresine Misafir Olun

Rahman Suresi
Alıp götürüyor insanı
Kalbi rahmetle dolduruyor
insanı huzura kavuşturuyor
Cennet tasviri muhteşem
Mizan ögüdü harika
Rahmandır Kuranı ögreten
Agaclar ve kaynak sular
Tertemiz eşler
İyilik karşılıgı iyiliktir müjdesi
Bitki ve agaçların secdesi
Denizlerin birlestigi yerdeki berzah
Daglar gibi gemiler
Her sey fanidir, baki Allahtır...
En güzeli de bu degil mi?
Kurtarıyor insanı şahisperestlikten, şirkten..
Baki Allahtır diyor ayet
Yok başka dost ve yardımcı yani...
Dostlar siz de misafir Rahman suresine,
Cennete...

28 Şubat 2015 Cumartesi

Güneş ve Umut - Şiir

Her sabah güneşi görmek
İnsanın içine tatlı bir umut damlatıyor
Her ne kadar biraz sonra insan onu kurutacaksa da
Güneş her gün damlatır umudu
O ayettir, ikan verir, iz'an verir, umut verir
Ama biraz sonra insan, bozar işte bozar
her şeyi bozar
Ey İnsan! Sen olmasaydın güneşten aldığım umutlar okyanus olacaktı
Sen kuruttun, çölleştirdin yüreği
Sen o mağrur sözlerin, o vitrinlik duruşunla bozdun tüm havamı
Kara bulutlar eksilmedi sayende kalbimden
Ama güneş yine de doğdu hep
Güneş umud ekti, yüreğimin ulaşamadığın yerlerine
Sabah gördüğüm bu aydınlık
Ufka uzatır gözlerimi, Umudu akıtır yüreğime
Ama ardından yine insan çıkacak karşıma...
Benim aklımda ise hep güneş vardır, hep aydınlık..
(urfa'da bir sabah)

26 Şubat 2015 Perşembe

Secdede Burnunu Yere Koymayan Genç-Yaşanmış Hikaye

Bir genç, camide namaza durdu, yanına yaklaşan orta yaşlı bir abi genç daha namazda iken kulağına yanaşıp:

- Burnunu tam yere değdir, öyle kafanı indirmeyle olmaz, dedi.

Ardından genci takibe devam eder, anlık gelişen olayı seyrediyoruz bizde.

Genç secdeye gittiğinde burnunu da yere değdirince, orta yaşlı adam:
- Hah şimdi oldu, dedi.
Yanındaki bir abi de: "Fazla karışma, serbest bırak, çok sıkma" dedi...
[İşte halimiz... Bence değişme ve gelişme var]





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...