29 Aralık 2018 Cumartesi

Yılbaşı Üzerine



Miladi takvime/ölçüme göre yılbaşı yaklaşıyor. Başlangıç noktası İsa Peygamberimizin doğumu kabul edilmiş "teslisçi(tevhid dışı)" hıristiyanlar tarafından.

Bizim ülkemizde ise Cumhuriyet öncesinde hicri takvim yürürlükte idi. Yani Hz. Muhammed'in(as) ve sahabesinin Medine'ye hicret tarihini başlangıç noktası yapan bir takvim/ölçüm. Müslümanların bu takvimi kullanıyor olması son derece normal ve gerekli.

Başlangıç noktası ne olursa olsun takvimler nötr anlamda zamanı ölçer. Ama işin içine semboller girince elbette ki herkes kendi takvimine yönelir.

Asıl sorun 100 yıl önce batıcı/pozitivist/seküler/profan bir yapının Osmanlı'yı yıkıp halka yönelik yıkıcı bir sosyal mühendislik yapıp halkın kültür ve inanç kodları ile oynaması ile başladı. Her şeyi körü körüne batıdan alma işi takvim için de vaki oldu. Bu arada batı da Hıristiyan inancından kopup daha çok seküler ve din dışı bir pozisyona evrildi. Ancak dini ritüeller ve sembolleri kaldı yerinde. Böylece yılbaşını kutlama veya yeni yıla girme etkinliğinin içeriği dua, tevbe, ilahi gibi dini ritüeller yerine daha çok hazza ve hevaya hitap eden behimi bir kutlamaya dönüştü. Böyle bir dönüşüm olmakla birlikte yine Hıristiyan kültürüne ait semboller de tümüyle yok olmadı bu kutlamalarda.

 İşte bizim batıcı/pozitivist/seküler kurucular batının bu çarpık ama daha çok hazza dayalı kültürünü bu topraklara taşıdılar. Bu ahvali kerih görerek şuurunu korumaya çalışan müslüman halk buna karşı direnç gösterdi. Bu tarz kutlamaları benimsemedi.  Üstelik milli piyango kumarı eğlencenin bir parçası yapıldı. Halkın yılbaşı kutlamalarına karşı olması son derece haklı ve dini şuurdan kaynaklanan  bir dirençtir. Evet halk günahkar olabilir ama dini anlamda sembol yüklü bu tür kutlamalara karşı direnç gösteriyorsa aynı zamanda halkın ıslah edilebilir olacağını gösteriyor.

Hasıl-ı yılbaşı nötr olarak elbette ki bir şey değil ama adet olarak muharrif bir dinin ve sonrasında profan bir kültürün zemininde olgunlaşan hazza ve kumara dayalı bir etkinlik süreci olduğu için müslüman halk haklı olarak direnç gösteriyor. Halkın başka günahlarını gündeme getirip bu direncini yok saymak bir çeşit uyanıklıktır ve ıslah dili değildir.

Bu konu ile ilgili bir paylaşıma yaptığım yorum:

İnanç ve kültürümüzle yoğrulmuş bir geçiş etkinliği olabilir ama yine de halkın bunu kerih görmesi  başka inancın ürettiği kültüre benzememesi ile alakalı.. Yılbaşı kutlamaları konusunda müslümanların böyle bir adeti olmadığı için otomatik olarak batılıların yaptığı gibi yapma durumu ortaya çıkıyor.. Özellikle Türkiye'nin batısında anormal derecede içkili ve kızlı- erkekli karışık eğlence ortamları içerisinde olması bu kutlamanın örnekliği oluyor ve bizim nesilleri olumsuz etkiliyor. Biz ya sıradan geçireceğiz ya da yeme-içme konusuna girmeden İsa peygamberi gündeme alarak onun tevhid çağrısını hatırlama tarzında etkinlikler yapacağız.

Bir de bu konunun ne kadar din ile alakası yok dense de miladi takvim batılıların oluşturduğu ve zaman içerisinde kutlamalarını da onların şekillendirdiği bir adet olduğundan dolayı müslüman halka iğreti geliyor.

Mesela bizim hicri yılbaşı gelse biz vur patlasın, çal oynasın yapmadan dua, tevbe ve ilahi-ezgiler ile geçireceğiz. Asıl sorun bizim inanç kodlarımıza uygun bir adet üretememizdir. Çünkü dini bilincimiz iç alemimizde de henüz özne değildir.

Yani zemin onlara ait bir zemin ve biz o zeminde olmak istemiyoruz, diyoruz.. Ama bizim yerli, batıcı, kemalist sistem milli piyangosu ile içkisi ve göbek atması ile yıllarca o zemini popüler yaptı ve gözümüzün içine soktu.

3 Ocak 2017 Salı

Yılbaşı - Şiir

Seneler ard arda dizilmiş. Onlar durmuş, biz ilerliyoruz. Bir Son'a doğru ilerliyoruz. Yutkunuyor insan. Son'umuz ne olacak? Evet yutkunuyor insan. Geleceğini düşünmeyen insan, bugünden nasıl haz alabilir ki? Kendisine seneleri veren Allah'a neden sırtını döner? İnsan hesapsız, kitapsız seneleri nasıl tüketir. Cebindeki iki üç kuruşun hesabını yapan insan neden senelerinin hesabını yapmaz? İslam bizi aydınlattı ve bu hayatın imtihan olduğunu, asıl hayatın ahirette olacağını öğretti. Bize Kitap ve Peygamber gönderen ve Asr (Zaman/Çağ) suresini indiren Allah'a hamd olsun..

12 Ekim 2016 Çarşamba

Cennet Salt Bedensel Haz Yurdu Değildir



وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ

"Ve diyecekler ki: "HÜZNÜ/TASAYI bizden gideren Allah'a hamdolsun; gerçekten de Rabbimiz, tarifsiz bir bağışlayıcıymış, Kendisine yapılan şükre hadsiz hesapsız bir karşılık verenmiş."

(Fatır Suresi 34. ayet)


**
        Cennet konusu Kur'an'ı Kerim'de vazıh bir şekilde beşer düzeyine indirilmiş gaybi bir konudur. Cennetteki nimetlere sürekli vurgu yapılır. Geleneksel algıda Cennet "hurilerle" meşhur olmuştur ve özellikle bu konuda aşırı ve abartılı ifadeler dillendirilmiştir. Allah için canını veren, dünyalar kadar sıkıntılara katlanan mücahidler ve şehidler sanki sadece "hurilere" kavuşmak için canlarını feda ettikleri iması yapılır. Bu da işi trajikomik durumlara götürmektedir. Oysa cennet ayetleri tümüyle okunduğu zaman "huri" mevzusuna birkaç atıf yapılıp geçilir. Bir ayette de cennetten de yüce olanın da "Allah'ın rızası" olduğuna vurgu yapılır. 

        

        Bununla birlikte yukarıda verdiğimiz ayette cennete girenlerin hamd etmesinin gerekçesinin kendilerinden "hüznün/tasanın" giderilmesi olarak dile getirilmiştir. "yeme-içme" ve "huri" gibi nimetlerle mukayese edildiği zaman, cennete girenlerin en çok rahata kavuştuklarının ifadesi bunlar değil, "hüznün ve tasanın giderilmesi" olduğunu görüyoruz. Çünkü bu dünyada var olan hüzün, bedensel nimetleri bile anlamsız hale getirecek çaptadır. Öyleyse, cenneti daha çok bedensel haz mekanı olarak lanse etmek eksik kalır ve hatalı da olur. 

 

       Kur'an, cennet yurduna şu ismi verir: "Darus'Selam" (Barış ve Esenlik Yurdu). Değil mi ki bu dünyada nimetler içerisinde yüzsek bile şayet "Barış ve Esenlik" ortamı sözkonusu değilse arzulanan hazzı elde etmemiz akamete uğrayacaktır. O halde cenneti anlamlı hale getiren bedensel hazlardan daha büyük nimetler vardır, cennet vurgusu çoğunlukla bunlara yönelik olmalıdır. 

 

        Yine başka ayetlerde cennette "yalan sözün" ve "boş söz"ün olmayacağı yönündedir. Evet, insanın aslında şu dünyada en çok muzdarip olduğu konularda biri de bu değil midir: yalan ve boş söz. Ne kadar nimetler içerisinde yüzersek yüzelim şayet yaşadığımız toplumda bu iki kötü özellik (yalan ve boş söz) varsa, nimetlerin tadına varılabilir mi? 

 

        O halde cenneti bu manevi nimetlerle anmamız daha gerçekçi ve daha çekici olmaz mı? Bunları söyleyerek asla bedensel haz nimetlerini boşa çıkarma çabasında değilim. Onların da olması son derece doğaldır. Gayem sadece işi dengeye getirmek. 

 

        Cihad dendiği zaman insanın aklına gelen ikinci kelime "Huri" olmamalıdır. Hem dünyada yaptığımız cihadımızda gayemiz cariye elde etmek değil ki keza, ahirette de salt huri elde etmek değildir.. Yüce Rabbimiz zaten, "hariran" ifadesiyle bir görüşe göre özgürlük nimetini de vereceğini ifade buyuruyor. (Kimileri "ipek" olarak anlıyor). İki görüşü birlikte ele alarsak ipekler içinde özgür bir yaşam. Bu da en derin arzularımızdan biri değil midir? 


        Hasılı;, cennet, salt bedensel hazza hitap eden, insanı sadece mide ve uçkura indirgeyen bir yurt değil, bilakis bunlarla beraber (ki bunlar bu dünyada da var) daha yüce nimetleri içerisinde barındıran bir yurt olacaktır. Aslında insanların şu an dünyada ızdırabını çektiği durum hazların eksikliği değil, yüce erdemlerin eksikliğidir. Cennet özlemimizi kamçılayan durum, bu dünyada tesis edilemeyen yüce erdemlerdir. Bunun için cenneti arzuluyoruz. Barışın olduğu, kinin olmadığı, tasa/hüzün/kaygının olmadığı, boş ve yalan sözün olmadığı, kıskançlık ve tuzak kurmanın olmadığı bir yurt özlemi içerisindeyiz ve kendimizde yüce hasletleri kesb ederek bu yurda layık hale gelme çabasındayız. 

 

        Cennet salihlerin yurdudur. Salih insanları bu dünyada bulmak zor ise şayet (ki zor), o halde cennet gibi bir yurdun olması duygularımız, arzularımız açısından da zaruri oluyor ve Yüce Rabbimizde salihlerin bu özlemini giderecek bir yurt hazırlamıştır, bunu vahiyden öğreniyoruz. O halde bizim de son sözümüz şu olsun: "Salihler için Barış Yurdu hazırlayan Yüce Allah'a hamd olsun"

 


7 Eylül 2016 Çarşamba

Sevkiyat o gün Allah'a

"İla rabbike yevme izinil mesaq" O gün Rabbine dogrudur sevkiyat (kıyamet:30) ** Ne kadar da ürpertici, Tüm planlar altüst oluyor adeta. Tüm hesaplar oldugu gibi kalıyor. Yaralar unutuluyor ama saçlar ağarıyor. Rabbe karşı kulluk yapmışsan, İçinde tatlı bir eminlik olabilir. Rahmet budur işte. Ama kulluk yapmamışsan, Oturacak yüregine bu söz. Kalbini eritecek. Sonunu merak etmekle beynini tüketeceksin. Midenin yıllarca elde ettigi haz, Bir kereden kuruyacak. Sana hiçbir faydası olmayacak, Eglenmelerin, gezmelerin, kazançların. Vurdumduymazlıgın var ya, Bu ayetle yerden yere vurulacak. Salihat üretmedigin için bu hayatta, Rezil-i rüsvay olacaksın. Sevkiyatta başkalarının olması, Moralini az da olsa iyileştirmeyecek. Geri dönüşü olmayan bu sevkiyatta, Kim seni kurtaracak?! ** La havle vela kuvvete illa billah. Estagfirullah.

3 Eylül 2016 Cumartesi

"Onlardan Sonra Gelenler" - Nesil Yazısı


        Bizleri yaratan ve yaşatan Yüce Rabbimize hamd olsun. Kendisini bizim için örnek kıldığı Rasulüne salat ve selam olsun.

        Toplumsal istikametin sürekliliği, nesillerin istikamet doğrultusunda yetişmesine bağlıdır. Bu döngü ise aynı zamanda her neslin omuzunda şerefli bir yüktür. Kuşaklar “emaneti” birbirine dosdoğru bir şekilde taşımak zorundadır. Bu konuda gevşeklik göstermek sapmakla eş değerdir. Geçmiş nesilden alınanları gelecek nesle bozmadan, eklemeden çıkarmadan taşımak tüm kuşakların sorumluluğundadır. Bunun için ufku geniş olmak ve günübirlik hengamelerin içinde boğulmamak gerekir. Rabbimizin Kerim Kitabı’nda nesillere dair iki ayeti vurgulayarak üzerinde tefekkür/tezekkür/tedebbür etmeye çalışacağız.

Kurban'a Farklı Bir Bakış

Bismillahirrahmanirrahim
Bizi yaratan ve yaşatan Yüce Rabbimize hamd olsun.
Kendisini bize elçi, rehber ve önder kıldığı Peygamberimiz Muhammed’e salat ve selam olsun.

Kurban’a  Farklı Bakış

İnsan yeryüzüne başıboş yaşasın diye gönderilmedi. İnsan ünsiyet/bağ kurup hayatında anlamlı yaşamlar inşa etme çabasıyla yürüyen bir varlıktır. İnsan ve hayatı rastgele oluşmuş değildir. Ki şu alemde rastgele olan bir şeyin olmaması bile ünsiyet kuracağımız bir çok varlığın olduğuna delalettir. İnsan, bağ kuran bir varlıktır akıl sahibi olduğundan dolayı. İnsanın ünsiyet meziyeti onun sosyal bir varlık olduğuna, akıl nimetine sahip olması da onun düşünsel bir varlık olduğuna delalettir. Akıl ile hem somut hem de soyut bağlar kurar ve yücelik nimetinin hayrını görür. Burada kastettiğimiz aklın kalb ile birlikte hareket eden akıl olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Kuru akıl az öteye kadar görse de, kalbe sadık kalan akıl taa ötelere uzanır. İnsan öteleri bulanık ve karmaşık gördüğü zaman an’ı da anlamsızlaşır, buğulaşır. İşte ahirete iman ve gayba iman bu aşamada ruhumuzu çamurlaşmaktan kurtarıyor. Bugün modern ve seküler insan Allah’tan kopuk olmasının sancısını bu şekilde yaşıyor. Öteleri bulanık görerek anını yapay meşgalelerle doldurup şişirmeye çalışıyor ama nafile çalıştığını ömrünün üçte ikisi gidince daha iyi anlıyor. O halde insanın bağ kurması ve yakınlaşması gereken doğru hedefleri olmalıdır. Bu hedefleri yanlış belirleyen rezil ve hüsran olmaya mahkumdur.

Duamız

وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (Haşr 59:10, )
Onlardan sonra gelenler şöyle yakarırlar: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olanları bağışla! İman edenlere ilişkin gönlümüzde en küçük bir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphe yok ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin! (Haşr 59:10)
**
Bugünkü ve her zamanki duamız..
Allahın huzuruna temiz ve selim kalple dönmek en güzeli...





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...