1 Ocak 2019 Salı
Milli Piyango Haramdır
Müslüman olan kişi bunlardan uzak durmalıdır.
İlahi mesaja göre şekillenen hayat ancak huzur getirir.
29 Aralık 2018 Cumartesi
Yılbaşı Üzerine
Miladi takvime/ölçüme göre yılbaşı yaklaşıyor. Başlangıç noktası İsa Peygamberimizin doğumu kabul edilmiş "teslisçi(tevhid dışı)" hıristiyanlar tarafından.
Bizim ülkemizde ise Cumhuriyet öncesinde hicri takvim yürürlükte idi. Yani Hz. Muhammed'in(as) ve sahabesinin Medine'ye hicret tarihini başlangıç noktası yapan bir takvim/ölçüm. Müslümanların bu takvimi kullanıyor olması son derece normal ve gerekli.
Başlangıç noktası ne olursa olsun takvimler nötr anlamda zamanı ölçer. Ama işin içine semboller girince elbette ki herkes kendi takvimine yönelir.
Asıl sorun 100 yıl önce batıcı/pozitivist/seküler/profan bir yapının Osmanlı'yı yıkıp halka yönelik yıkıcı bir sosyal mühendislik yapıp halkın kültür ve inanç kodları ile oynaması ile başladı. Her şeyi körü körüne batıdan alma işi takvim için de vaki oldu. Bu arada batı da Hıristiyan inancından kopup daha çok seküler ve din dışı bir pozisyona evrildi. Ancak dini ritüeller ve sembolleri kaldı yerinde. Böylece yılbaşını kutlama veya yeni yıla girme etkinliğinin içeriği dua, tevbe, ilahi gibi dini ritüeller yerine daha çok hazza ve hevaya hitap eden behimi bir kutlamaya dönüştü. Böyle bir dönüşüm olmakla birlikte yine Hıristiyan kültürüne ait semboller de tümüyle yok olmadı bu kutlamalarda.
İşte bizim batıcı/pozitivist/seküler kurucular batının bu çarpık ama daha çok hazza dayalı kültürünü bu topraklara taşıdılar. Bu ahvali kerih görerek şuurunu korumaya çalışan müslüman halk buna karşı direnç gösterdi. Bu tarz kutlamaları benimsemedi. Üstelik milli piyango kumarı eğlencenin bir parçası yapıldı. Halkın yılbaşı kutlamalarına karşı olması son derece haklı ve dini şuurdan kaynaklanan bir dirençtir. Evet halk günahkar olabilir ama dini anlamda sembol yüklü bu tür kutlamalara karşı direnç gösteriyorsa aynı zamanda halkın ıslah edilebilir olacağını gösteriyor.
Hasıl-ı yılbaşı nötr olarak elbette ki bir şey değil ama adet olarak muharrif bir dinin ve sonrasında profan bir kültürün zemininde olgunlaşan hazza ve kumara dayalı bir etkinlik süreci olduğu için müslüman halk haklı olarak direnç gösteriyor. Halkın başka günahlarını gündeme getirip bu direncini yok saymak bir çeşit uyanıklıktır ve ıslah dili değildir.
Bu konu ile ilgili bir paylaşıma yaptığım yorum:
İnanç ve kültürümüzle yoğrulmuş bir geçiş etkinliği olabilir ama yine de halkın bunu kerih görmesi başka inancın ürettiği kültüre benzememesi ile alakalı.. Yılbaşı kutlamaları konusunda müslümanların böyle bir adeti olmadığı için otomatik olarak batılıların yaptığı gibi yapma durumu ortaya çıkıyor.. Özellikle Türkiye'nin batısında anormal derecede içkili ve kızlı- erkekli karışık eğlence ortamları içerisinde olması bu kutlamanın örnekliği oluyor ve bizim nesilleri olumsuz etkiliyor. Biz ya sıradan geçireceğiz ya da yeme-içme konusuna girmeden İsa peygamberi gündeme alarak onun tevhid çağrısını hatırlama tarzında etkinlikler yapacağız.
Bir de bu konunun ne kadar din ile alakası yok dense de miladi takvim batılıların oluşturduğu ve zaman içerisinde kutlamalarını da onların şekillendirdiği bir adet olduğundan dolayı müslüman halka iğreti geliyor.
Mesela bizim hicri yılbaşı gelse biz vur patlasın, çal oynasın yapmadan dua, tevbe ve ilahi-ezgiler ile geçireceğiz. Asıl sorun bizim inanç kodlarımıza uygun bir adet üretememizdir. Çünkü dini bilincimiz iç alemimizde de henüz özne değildir.
Yani zemin onlara ait bir zemin ve biz o zeminde olmak istemiyoruz, diyoruz.. Ama bizim yerli, batıcı, kemalist sistem milli piyangosu ile içkisi ve göbek atması ile yıllarca o zemini popüler yaptı ve gözümüzün içine soktu.
3 Ocak 2017 Salı
Yılbaşı - Şiir
12 Ekim 2016 Çarşamba
Cennet Salt Bedensel Haz Yurdu Değildir
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ
"Ve diyecekler ki:
"HÜZNÜ/TASAYI bizden gideren Allah'a hamdolsun; gerçekten de Rabbimiz,
tarifsiz bir bağışlayıcıymış, Kendisine yapılan şükre hadsiz hesapsız bir
karşılık verenmiş."
(Fatır Suresi 34. ayet)
**
Cennet
konusu Kur'an'ı Kerim'de vazıh bir şekilde beşer düzeyine indirilmiş gaybi bir
konudur. Cennetteki nimetlere sürekli vurgu yapılır. Geleneksel algıda Cennet "hurilerle" meşhur
olmuştur ve özellikle bu konuda aşırı ve abartılı ifadeler dillendirilmiştir.
Allah için canını veren, dünyalar kadar sıkıntılara katlanan mücahidler ve
şehidler sanki sadece "hurilere" kavuşmak için
canlarını feda ettikleri iması yapılır. Bu da işi trajikomik durumlara
götürmektedir. Oysa cennet ayetleri tümüyle okunduğu zaman "huri" mevzusuna
birkaç atıf yapılıp geçilir. Bir ayette de cennetten de yüce olanın da "Allah'ın
rızası" olduğuna vurgu yapılır.
Bununla birlikte yukarıda verdiğimiz ayette cennete
girenlerin hamd etmesinin gerekçesinin kendilerinden "hüznün/tasanın" giderilmesi
olarak dile getirilmiştir. "yeme-içme" ve "huri" gibi
nimetlerle mukayese edildiği zaman, cennete girenlerin en çok rahata
kavuştuklarının ifadesi bunlar değil, "hüznün ve tasanın
giderilmesi" olduğunu görüyoruz. Çünkü bu dünyada var olan hüzün,
bedensel nimetleri bile anlamsız hale getirecek çaptadır. Öyleyse, cenneti daha
çok bedensel haz mekanı olarak lanse etmek eksik kalır ve hatalı da olur.
Kur'an, cennet yurduna şu ismi verir: "Darus'Selam" (Barış
ve Esenlik Yurdu). Değil mi ki bu dünyada nimetler içerisinde yüzsek bile
şayet "Barış ve Esenlik" ortamı sözkonusu değilse
arzulanan hazzı elde etmemiz akamete uğrayacaktır. O halde cenneti anlamlı hale
getiren bedensel hazlardan daha büyük nimetler vardır, cennet vurgusu
çoğunlukla bunlara yönelik olmalıdır.
Yine başka ayetlerde cennette "yalan
sözün" ve "boş söz"ün olmayacağı
yönündedir. Evet, insanın aslında şu dünyada en çok muzdarip olduğu konularda
biri de bu değil midir: yalan ve boş söz. Ne kadar nimetler içerisinde yüzersek
yüzelim şayet yaşadığımız toplumda bu iki kötü özellik (yalan ve boş söz)
varsa, nimetlerin tadına varılabilir mi?
O halde cenneti bu manevi nimetlerle anmamız daha
gerçekçi ve daha çekici olmaz mı? Bunları söyleyerek asla bedensel haz
nimetlerini boşa çıkarma çabasında değilim. Onların da olması son derece
doğaldır. Gayem sadece işi dengeye getirmek.
Cihad dendiği zaman insanın aklına gelen ikinci
kelime "Huri" olmamalıdır. Hem dünyada yaptığımız
cihadımızda gayemiz cariye elde etmek değil ki keza, ahirette de salt huri elde
etmek değildir.. Yüce Rabbimiz zaten, "hariran" ifadesiyle
bir görüşe göre özgürlük nimetini de vereceğini ifade buyuruyor. (Kimileri
"ipek" olarak anlıyor). İki görüşü birlikte ele alarsak ipekler
içinde özgür bir yaşam. Bu da en derin arzularımızdan biri değil midir?
Hasılı;,
cennet, salt bedensel hazza hitap eden, insanı sadece mide ve uçkura indirgeyen
bir yurt değil, bilakis bunlarla beraber (ki bunlar bu dünyada da var) daha
yüce nimetleri içerisinde barındıran bir yurt olacaktır. Aslında insanların şu
an dünyada ızdırabını çektiği durum hazların eksikliği değil, yüce erdemlerin
eksikliğidir. Cennet özlemimizi kamçılayan durum, bu dünyada tesis edilemeyen
yüce erdemlerdir. Bunun için cenneti arzuluyoruz. Barışın olduğu, kinin
olmadığı, tasa/hüzün/kaygının olmadığı, boş ve yalan sözün olmadığı, kıskançlık
ve tuzak kurmanın olmadığı bir yurt özlemi içerisindeyiz ve kendimizde yüce
hasletleri kesb ederek bu yurda layık hale gelme çabasındayız.
Cennet salihlerin yurdudur. Salih insanları bu dünyada
bulmak zor ise şayet (ki zor), o halde cennet gibi bir yurdun olması
duygularımız, arzularımız açısından da zaruri oluyor ve Yüce Rabbimizde
salihlerin bu özlemini giderecek bir yurt hazırlamıştır, bunu vahiyden
öğreniyoruz. O halde bizim de son sözümüz şu olsun: "Salihler için
Barış Yurdu hazırlayan Yüce Allah'a hamd olsun"
7 Eylül 2016 Çarşamba
Sevkiyat o gün Allah'a
3 Eylül 2016 Cumartesi
"Onlardan Sonra Gelenler" - Nesil Yazısı
Kurban'a Farklı Bir Bakış
Öne Çıkan Yayın
RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:
__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...