kuran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kuran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2020 Cuma

Kur'an'da Sahabe Tevbesi - Tevbe 118

    Allah, Tebük seferine iştirak etmeyen ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişiyi [Ka'b bin Malik, Hilal bin Ümeyye, Mürare bin Rebi'yi] de affetti.

    Çünkü dünya onca genişliğine rağmen onların başına dar gelmiş, çektikleri vicdan azabı kendilerini ezdikçe ezmişti. Sonunda Allah'a karşı yine Allah'tan başka bir sığınak olamadığını anlamışlardı ki zaten Allah da onlara tevbeye yönelme azmi vermiş ve tevbelerini kabul etmiştir. Çünkü Allah samimi tevbeleri hep kabul buyuran, tevbekar kullarına çok merhametli olandır.+
    Bu güzel örnekliği görüyor musunuz?

    Dünya dar gelmiş kendilerine.
    Sahabe bu. Cihada özürsüz yere katılmama günahı işlemiş. Ve sonradan derin ve samimi tevbe. Bu şekilde vahye konu olup bize müthiş örnek olmuşlar.

Pratik hayat bu. Yaşanan hayat. Peygamberin cemaatinden.
    Madem Kur'an diyoruz ve okuyoruz. Bu güzel örneklikleri analım ve bu değerlerin farkında olalım..
Tevbenin nasıl olacağına dair pratik bir örneklik. İslam cemaatinin günaha giren kardeşlerine ıslah olmaları için uyguladığı sosyal tecrit. Ve daha nice derslerin çıkarılacağı örnek olay..

6 Mart 2020 Cuma

Kur'an Dışı Vahyin İmkansızlığı Kitabından Kesitler - Mehmet Yaşar SOYALAN

Tarihen sabittir ki, bugün eldeki Kur'an ayetleri ile Hz. Muhammed'in döneminde kıraat edilen Kur'an ayetleri birbirinin aynısıdır. Okunuş ve imladan kaynaklanan bazı harf ve telaffuz farkları, Kur'an'ın kendisi ile değil onu okuyanlarla ilgili bir sorundur ve Kur'an için herhangi bir eksiklik ve fazlalık anlamına gelmez. (20)
*
Nitekim Kur'an'da bir noksanlık ve çelişki-tutarsızlık olduğunu isbat edebilmek için ilk nüshalar ile mevcut metin üzerinde araştırma yapan oryantalistler, bütün çabalarına rağmen bugüne kadar bir delil veya örnek ortaya koyamamışlar, aksine birçok gayr-i müslim araştırmacı bu bütünlüğü ve değişmemişliği tesbit ve ikrar eylemiştir (20)
*
Rivayet merkezli anlayışın bir sonucu olarak ortaya çıkmış bulunan, muhkem-muteşabih, nasih-mensuh gibi konuların/sorunların, Kur'an'ın anlaşılmasının önüne bir engel olarak konulmasının ve bu gibi konular üzerinde yoğunlaşılmasının sonucu olarak Kur'an'ın anlaşılması ve ne dediği konusu toplumun gündeminden çıkmıştı/çıkarılmıştı. (25)
*
Çöl kültürünün bir yansıması olan her şeyi somutlaştırarak algılama alışkanlığı, zaman içerisinde Kur'an'ın anlaşılması üzerinde etkisini gösterdi. Kur'an'daki birçok mecazi ve sembolik anlatım tedvin dönemi sonrası süreçte somut ifadeler olarak algılanır oldu. (28)
*
Hariciler, Muaviye ordusunun Kur'an ayetlerinin yazılı olduğu levhaların arkasına saklanarak araçsallaştırma taktiğini -zahiri algıları sebebiyle- kavramayarak, Muaviye ordusuna saldırmayı, Kur'an'a saldırmak olarak algıladıkları için savaştan çekilerek Muaviye iktidarının önünü açtılar. Bu tavır, ayetleri sahifelerde somutlaştırmanın bir tezahürüydü ve müslüman topluluğun ilk ve en büyük kırılmasını yaşamasına sebep olmuşlardı. Sonrasında kırılmalar artarak devam etti. (31)
*

31 Mart 2016 Perşembe

Kur'an'daki Peygamber

Kuran peygambere söyletiyor:
"Deki: Ben beşer bir elciyim"
(isra:90)
Peki geleneksel kültür; uçan, hala yaşayan, teri mis kokan, yaratılmadan önce nuru ve olan türlü iddialar... nerden çıkardı bu peygamberi.....
Ey iman ettim diyenler! Peygamberinizi Kur'an'dan tanıyın! Aksi halde yanıltılabilirsiniz.

5 Mayıs 2013 Pazar

Minik Öncüler ve Bir Skeç

:::MİNİK ÖNCÜLER VE BİR SKEÇ::: 05/05/2013
Hatim etmek de ne demek? Nasıl dersiniz bunu? Kur'an'ı bitirmek de ne demek? Kur'an hiç biter mi? Tüketmeyin Kur'an'ı ne olursunuz? Bir yemeği bile bir kereden bitirmezken, Kur'an'ı nasıl tüketirsiniz? Kur'an hazmedilmeden, Kur'an yürek fabrikasında işlenmeden nasıl bitirirsiniz onu? O bitmek bilmeyen bir kaynaktan akan bir çeşme değil miydi? Onu hatim etmek oldu mu şimdi? Kur'an bitmemeli... Kur'an'a mühür (hatm) vurulmamalı... 
Kur'an yüreklere nakış nakış sorumululuk işleyen bir nakkaşın kitabı değil mi? Hatimlerle okunan Kur'an kendini nakşedebilir mi? Yürek üzerinde anlaşılmayan izlerden başka bir şey mi bırakır. Halbuki Kur'an yüreklere tevhidi-ahireti nakşedecekti. İnsanı inşa edecekti. Yeryüzünde cennetin provasını yapabilmenin kılavuzu olacaktı. Bu provada başarılı olanlar için bir diploma olacaktı... Hatmedilmemeliydi Kur'an... Bitmemeliydi Kur'an... Tüketilmemeliydi Kur'an... O, yüreğe nakış nakış sorumluluk işleyecek ve yeryüzünde insanca bir medeniyeti inşa edecekti...

Vahyi, seni inşa ediyor gibi okumalısın, dedi hoca. Gitti talebe ve hocanın dediği gibi yaptı. Daha önce bir gecede Kur'an'ı hatmeden talebe, bu defa ağlayarak geldi hocasının yanına. 'Bitiremedim hocam Kur'an'ı, bitiremedim' Kur'an bana nazil oluyormuş gibi okuyunca bitiremedim. "İyyake na'budu ve iyyake nestain" ayetine gelince öteye geçemedim hocam. Yalnız Ona ibadet edip yalnız Ondan yardım isteriz, ayetinden öteye geçemedim hocam', dedi.


Kur'an'ı yüzünden okumak ile yüreğinden okumak arasında işte bu kadar fark var dostlar... Durursunuz, gidemezsiniz öteye... Kur'an hayatı inşa edecek bir medeniyet inşası bekler bizlerden...
Ben... Okurken Kur'an'ı... Öyle manevi haz almak için değil... Ya da edebi haz... Hayır bunlar için değil... Yüreğime sorumluluk işlerken acıtır beni Kur'an... Canım yanar... İşte ben bu acıdan tat alırım... Tevhidi yakalamak... Ahirete uzanan bir ufka sahib olmak... Gece uzar, uykum gelir çöker üzerime adeta... Bırakmak istemiyorum Kur'an'ı... Ruhumu uyandıran Kur'andan ayrılmayı hiç göze alamıyorum... Alıyorum Kur'an'ı... Sarıyorum sıkıca... Bırakmasın diye beni... Yüreğime nakşedilen o sorumluluk bilinci çıkmasın benden... Evet... Alıyorum koynuma... Onunla uyuyorum... Yanı başımdan hiç ayrılmasın Kur'an... Hayır, bu duygusal bir bağlılık değil, duygusal bir bağlılığı da kapsayan şuurlu bir bağlılık... İkrime gibi... "Kitabu Rabbi" deyip ondan kopamayan İkrime gibi...


Minik Öncüler bana bu dersi verdi...
O temiz çocukların ruhlarına nakkaşın iğnesi olan yürek işçilerine selam olsun...

20 Aralık 2012 Perşembe

Günlüğümde "Bir Gün"

11.11.2012

    
Bu akşam Hakka Suresi'nin 25-52. ayetlerine çalışmaya başladım. Salı günü yapacağımız sohbette anla(t)mak için. Bana denk gelen ayetler amel defterini sol tarafından alacak olan bedbahtlarla ilgili olan ayetlerdi. Çok ürpertici bir üslupla anlatıyordu Kur'an. 

     Kur'an'ı Kerim'in konu ettiği meseleler bizlerin sürekli iç içe olduğu meselelerdir. Yani Kur'an'ı Kerim toplumsal meseleleri sistematik bir şekilde işliyor, yüzeysel bir temas yapmıyor. Bunların en önemlilerinden bazıları mal/para/servet...

     Okuduğum sure cehennemliklerin yoksulları doyurmayı teşvik bile etmediklerini söylüyor. İnsandaki bu merhametsizliğin sebebi maddeye/mala olan bağımlılıktır. Başka bir ayette şöyle diyorlar: " Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz?" (Yasin:47) Buradan anlıyoruz ki şahsiyetsiz kişilerin parası, malı çoğaldığında küstahlaşmaları da kaçınılmaz oluyor. Ruhunun hamurunu mana mayasıyla yoğurmayanlar en ufak bir sorumluluk gerektiren müdahaleden rahatsızlık duyarlar. Hayatın sonlu olduğunu unutmak veya ölümle her şeyin biteceğini sanmak bu çağda yaşayanların tipik bir özelliğidir. İnsanı cehenneme götürecek düzeyde olan ameller de bu özellikten neşet etmektedir. İnsanı tatsız yapan şey, ölümü unutması değil midir?

     Yaşadığımız şu hayatta tekamüle ulaşmak hep sıkıntılarla gerçekleşmektedir. Bundan dolayı hayat yolculuğunda heybenizde sürekli sabır azığı olmalıdır.

Sabır nedir peki?

Sabır şahısların, olayların, nesnelerin karşısında güçsüz kalıp tükenmemektir.

Sabır tüm olumsuzluklara rağmen hakikat kelebeğini yürekten uçurmamaktır.

Sabırlı olan kişi olayların ve şahısların karşısında yüce olmayı başarmış kişidir. Nice insanlar sabrı kuşanmadıkları için geleceğe dair tüm planlarını geçmiş kilerine atmışlardır. Vahiy bizlere Yüce Allah'ın sabredenlerle beraber olduğunu söylüyor. O halde bu hal, şerefli bir haldir.
İnsanı tatlı yapan şey Allah'lı bir yüreğe sahip olmasıdır. Rabbani öğretileri hayatına yansıtmayan insanların oluşturduğu bir toplumda yaşıyorum ve yüreğimin tadı sürekli kirletilmeye maruz kalıyor. 
Vahyin yüreğimdeki hakimiyetine darbe vuruyor bu toplum.

Evet, Hakka Suresi demiştim. Allah'a güvenmeyen ve yoksulla ilgilenmeyenler, zincirlerle bağlanıp ateşe yaslanacaklardır. Bunu bilmek ve buna inanmak ve ürpermek insana adeta sabrı öğretiyor. Küçük belalara ve sıkıntılara katlanmayanlar, bundan güç toplamayanlar zorlu bir sürecin eşiğine yaklaşıyorlar demektir. Dünyada yaşayan cehennem adayları, aslında bir bakıma insanı olgunlaştıran, geliştiren dünyevi sıkıntılardan kaçtıkları için azab yurdu dediğimiz sonsuz sıkıntıyı barındıran cehenneme giriyorlar. Peşin gelen sıkıntı aslında sana ileride verilecek bir ücretin habercisidir. Tabi ki bu sıkıntıyı Musa'ca karşılamışssan...

Mustafa TOSUN
     

28 Kasım 2012 Çarşamba

Tevhidi Gerçekliğin Işığında - Atasoy Müftüoğlu

- Batı Bloku sadece Doğu Bloku ile olan ilişkilerinin gerginleştiği dönemlerde kullanmak üzere İslam unsurunu yedekte bir araç olarak değerlendirmektedir. (31)

- Gerek Batı'lı ve gerekse Doğu'lu müstekbirler şemsiyeleri altına alınmış bulundukları Müslüman toplulukları, Allah'ın dini İslam'ın bütün dinamikleriyle ortaya çıkması ihtimaline karşı sürekli olarak uyarıyorlar. (31)

- İstiyorlar ki bu İslam, krallara, emirlere, başkanlara ve bunların her tür uygulamalarına karşı sesini yükseltmesin. Yine bu çevreler istiyorlar ki krallı, kraliçeli, emirli, şeyhli, şahlı İslamlar olsun, ancak İmamlı bir toplum örneği vücut bulmasın. (31)

- Emperyalistler için dünyada İslam'ın geri dönmesinden başka korku yoktur. (31)

- Kafirlerin sürüp giden saldırılarından ciddi bir şekilde etkilenen kimi çevreler İslam'ı bir sözcük olarak bile kullanmaya cesaret edememekte, sağcılığın, muhafazakarlığın, gelenekçiliğin, görenekçiliğin, milliyetçiliğin ve mukaddesatçılığın şemsiyesi altına sığınma ihtiyacı duymaktadırlar. (32)

- Mekke'li hanifler içinde iman şahsi ve özel bir durumun ifadesiydi. Bu bakımdan Haniflerle müşrikler arasında ciddi bir sorun çıkmıyordu. (34)

- Bugün de, kimi Müslüman topluluklar, kendi zihinlerinden düzmece mazeretler nedeniyle imanlarını saklı tutmakta, tevhidi bir tavır sergileyememekte, imanın kendilerine yüklenmiş bulunduğu sorumlulukları açıklamak üzere daha müsait mevsimler beklemektedirler. (34)
- Her mü'minin asli görevi hayatın içinde her olguyu tevhidi perspektifle değerlendirmektir. (34)
-Realitelerin baskısına karşı duramayanlar, tevhidi mücadelenin günümüzdeki yansımasını ya hayalcilikle ya da romantizmle suçlamaktadırlar. (35)

- Allah'a kulluğu çok soyut bir ilgi halinde, kullara kulluğu ise çok somut bir ilgi halinde yaşayarak tevhidin rahmet ve bereketine ulaşılamaz. (35)

Allah'ın velisi ve dostu olmak, Allah'ın hukukunu korumakla kabildir. Allah'ın velisi ve dostu olmak, Allah'ın ve O'nun yasalarının düşmanlarına düşman olmakla kabildir. (36)

- Belirsiz tavırlar kaçınılmaz bir azabı haber verirken, belirgin tevhidi tavırlar bir kurtuluşu haber vermektedir. (37)
- İslam'ın geçmişteki başarılarını konuşmak gelenek haline gelmiştir. (38)
Yığınlar nazarında İslam yalnızca ahiret hayatıyla ilgili kıymetler manzumesi olarak hatırlanmaktadır. (38)
Bir yandan siyasal düzenlerin fiili baskısı, diğer yandan modernizmin psikolojik baskısı sonucu Müslüman topluluklar, bu baskıları tümüyle ortadan kaldırmayı amaçlayan tavırlar ortaya koymak yerin, bu baskı unsurlarıyla uzlaşarak baskıları hiç değilse asgari sınırlar içerisinde tutabilecek tavırlar geliştirmişlerdir. (39)
Hayatın içindeki rolünü tevhidi duyarlılığa göre belirleyen Müslümanlar için, ne doğuculuğun, ne batıcılığın, ne sağcılığın, ne solculuğun bir değeri yoktur. (39)
Bir insan hem müslüman, hem laik, hem liberal, hem demokrat, hem kapitalist, hem marksist olamaz. İnsan bunlardan ancak biri olur ya da olmaz. (41)
Müminler namazla bütün putları ve putçu eğilimleri ayakları altına alır. (44)
Zekat, insanı eşyaya ve mala kulluktan, bireycilikten ve cimrilikten kurtaran, toplumla ilişkimizi kardeşlik hukuku içinde tanzim etmemizi sağlayan, müslümanların birbirlerini bütün yönleriyle paylaşmasını temin eden kutlu bir vecibedir. (44)
Beşeri yasalar kötülükleri ortadan kaldırmak yerine, onları sosyal realiteler olarak kabul ediyor. (44)
Sinenizde maraz yoksa her türlü kimlik sorunuyla başa çıkabilirsiniz. (45)
Allah'la ilişkileri dürüst ve düzenli olan, Allah'la ilişkileri sürekli ve içtenlikli olan Allah'ın himayesine mazhar olmuş demektir. (45)
Müslümanlar şu ya da bu kabileye, sınıfa ve renge, şu veya bu mezhebe ve ulusa bağlı bulunmakla değil, sadece İslam'a bağlı bulunmakla şöhret kazanır. (45)
- Kitabı Kerim zulme, isyan ve tuğyana başkaldırmayı emrederken, saltanat kültürü müslüman yaftasını taşıdıkça zalim, asi ve baği de olsa sultanlara itaat edilmesi gerektiğini uyulması zorunlu bir disiplin haline getirmiştir. (52)
- Tavrımız geçmişten gelen bütün köprüleri atmak olmadığı gibi, geçmişten gelen bütün köprüleri asabiyetle korumak da olmamalıdır. (53)
Geçmişten bize intikal etmiş bir eserin mutlaklaştırılması, bir alimin ya da fakihin mutlaklaştırılması, bir şeyhin ya da müçtehidin mutlaklaştırılması, atalar mirasına bağlı ve ancak onunla kayıtlı bir dini hayatın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. (53)
Hiç bir muvahhidin modern hayat hayat tarzının getirdiklerinden olumsuz bir yönde etkilenmesi düşünülemez. (56)
Günümüzde insan, modern teknolojinin ürettiği aygıtlar eliyle bilgilendiriliyor. Bu aygıtlar paketlenmiş bilgiler üretiyorlar. Paketlenmiş bilgiler de paketlenmiş çağdaş insanlar üretiyorlar. (57)
Her hangi bir sorunu çıktığında Kitabın hükmü budur, Resul'ün buyruğu budur tarzında bir tavır seçmek yerine, filan veya falan alimin ve de fakihin tavrı budur gibi bir yol seçiliyor. (58)
Dinini aslına ilişkin, tevhidin aslına ilişkin bir hassasiyeti canlı tutmak yerine, biçimsel kimi tezahürler yaşatılmak istenmektedir. (58)
Hicret, müşrik bir toplumda müslümanların karşılıklı ödünler almak ve vermek suretiyle içiçe yaşayamayacaklarının en açık kanıtıdır. (59)
- Allah'ın müdahalesine izin ve imkan verilmeyen bir ortamda yaşamaya yol bulanlar için hicret bir uyarı ve bir modeldir. (60)
Hicret, müşriklerin egemenliklerine razı olmamanın, onların egemenliklerini paylaşmamanın ilk göstergesidir. (61)
Bilindiği gibi Peygamberimiz Efendimizle hicret etmeyip Mekke'de kalan, imanlarını açıkça izhar etmedikleri için müşriklerle bir arada görünen müslümanlar Kuran'ı Kerim tarafından takbih edilmişler ve nefislerine yazık eden müslümanlar olarak anılmışlardır. (62)
Cahili hayat tarzı içinde ve bu hayat tarzına bağlı olarak yürütülen bütün arayışlar beyhudedir. (63)
Çağdaş ilişkiler, İslam'da Müslüman arasına aşılması güç barikatlar koymuş bulunmaktadır. (76)
- Muvahhidlerin Rabbani ve Rahmani tüm melekelerini bir ahlak haline getirerek karşı karşıya bulunduklarını kişilik zaaflarını gidermeleri tevhidi bir ibadettir. (76)
İslam kendisini seçen herkesten, her durumda bu seçimini en önde ve en başta tutmasını istemektedir. (76)
Ulusal ve laik ideolojilere dayalı düzenlerin gündeminde iki tür İslam bulunmaktadır. Bunlardan birincisi dost bir İslam, ikincisi ise düşman bir İslam'dır. Dost İslam ilgili düzenlerin her alandaki uygulamasını büyük bir teslimiyetle kabul eden, düşman İslam ise bu uygulamalara karşı çıkması ihtimali düşünülerek sürekli olarak baskı altında tutulan ve resmi dilde 'irtica' olarak yaftalanan bir İslam'dır. (77)
İslam dünyasından askeri varlıklarını geri çeken sömürgeciler, kültürel varlıklarıyla bu ruhu canlı ve etkin kılmaya devam etmektedirler. (77)
Sağcılık, solculuk, muhafazakarlık ve devrimcilik her hangi bir batı toplumunda o toplumun kendi sisteminin mantığı içerisinde bir değer ifade edebilir. (79)
Biz burada, tevhidi gerçekliğin bilincine varmış her  müslümanı sağcılığın ve muhafazakarlığın her türlüsünden tenzih ederiz. (79)
Tevhidi bilincin ve tavrın bütün boyutlarıyla yaşatılamadığı toplumlarda sapma daha geniş ve daha derin boyutlara ulaşmaktadır. (80)
- İslami kişiliğini yitirmemiş ya da kazanamamış bir toplumda Müslümanlar, siyasal, kültürel ve sosyal baskılar sonucu, bu baskıların yoğunlaştığı noktaların dışında, baskı unsurlarının gözüne batmayacak zeminler üzerinde çalışmalar yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. (81)
- İslam şu  veya bu sistemin yaralarını sarmak, şu ya da bu sistemi ıslah etmek için kullanılamaz. İslam şurada veya burada ortaya çıkmış kimi boşlukları doldurmaya memur edilemez. Dünyevi her hangi bir modelde İslam bir katkı maddesi olarak kullanılmaya elverişli değildir. İslam'a ait her ilke ve değer ancak kendi sistemi içinde bir aktivite belirtir. (81)
Sentez fikri de ne kadar iyi niyetlerle getirilmiş olursa olsun, sonuçları itibariyle bir güvensizliğin ve umutsuzluğun nişanesidir. (82)
İslamı, tevhidi bir görüş manzumesi içerisinde kabul edenler için tavırlarını Doğu'ya ya da Batı'ya göre belirlemek değil, Allah'a göre belirlemek vardır. (82)
İman ve İslam'ı tevhidi bir sevda haline getirenlerin önünde hiç bir kuşkunun ve kuruntunun bir yeri bulunamaz. (82)
Gerek geleneksel olanın ve gerekse modern olanın tevhidi bağlamda sorgulanmamış olması, giderek bunlarla uzlaşma sorununu gündeme getirmektedir. (83)
Rahmani gerçeklik kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmekte, şeytani gerçeklik de kendi sistematiği içinde bir varlık belirtmektedir. İki gerçekliğin birbirleriyle yardımlaşması söz konusu olamaz. (83)
Allah'a itaatın vücut bulmadığı her ortamda anarşi vücut bulur. (84)
İslam yazdıklarımızla ve söylediklerimizle olmaktan çok yaptıklarımızla vücut bulacaktır. (85)
- Kalbinde ve vicdanında helal kazanma kaygısını büyütenleri kuşkusuz Allah koruyacak, gözetecektir. (86)
- Cahili düşüncelerin şemsiyesi altında yaşamak, insanı bütünüyle dini hazlardan, coşkulardan uzaklaştırır. İlk dönemin Müslümanları, bilgiyle olduğu kadar aşkla, aşkla olduğu kadar coşkuyla da donanmış bulunuyorlardı. (87)
Kişiliğini Allah'ın eliyle bulmamış bir topluluğun izzetinden söz edilemez. (88)
İslam'ın yalnızca bir mezhebin imkanlarıyla açıklanması, ya da yalnızca bir mezhebin ilkeleriyle kuşatılmak istenmesi de Müslümanlar arasındaki farklılaşmayı derinleştiren etkenler arasında bulunmaktadır. Öncelikle bilinmesi gereken husus şudur ki, her hangi bir mezhebin ilkeleri din bütünü olarak algılanamaz. (91)
Tekelci zihniyet, dünyasını her şey bizimle kaim, her şey bizimle mümkün anlayışı üzerine bina etmektedir. (91)
Psikolojik iklim şartları sürekli olarak müslümanların aleyhine işletilmektedir. (93)
Müslümanlar başkaları tarafından belirlenen program ve yöntemlere bu bunları uygulamaya memur ve mahkum edilemezler. (93)
Müslüman topluluklar için din, yani İslam, bütün unsurlarıyla yaşanılabilir bir gerçeklik olmaktan çıkmış, yalnızca ideolojik bağlamda yaşatılabilen bir kültür ilgisi haline dönüşmüştür. (94)
Issızlarda İslami özlemleri dile getirenler, kamuoyu önünde sağcı politikaların uygar mümesilleri olarak hayatlarını devam ettirebilmektedirler. (94)
Zihni düzlemlerde Rahman'ın yasaları geçerliliğini korurken, pratik hayatın içinde Şeytan'ın yasaları yürürlüğe girmektedir. (95)
Müslümanlar geçmişi kavmi duyarlıkla değil, tevhidi bir duyarlılıkla irdelemelidirler. (95)
Bilinmelidir ki soyut tartışmalar Müslümanları birbirinden uzaklaştırmakta, bereketi ortadan kaldırmaktadır. (97)
Tevhidin ruhunu kavramak demek, kainatta her şeyin varlığının ancak Allah'ın iradesi eliyle mümkün olacağını kavramak demektir. (101)
- Tevhidi gerçekliği ruhunda bütünüyle yaşatamayan insanın bütün ibadetleri boşa çıkabilir. (101)
Tevhidi düşünceyi sadece soyut bir gerçeklik halinde tutan toplumlarla, onu bir harekete dönüştürmüş toplumlar arasında büyük farklar vardır. (103)
Modern kültür değerleriyle yoğrulmuş bir çevrede de İslami değerler ve davranış biçimleri bütünüyle yadırganmakta ve hayret nazarlarıyla karşılanmaktadır. (104)
Vahye dayalı bir sistemle, insan zihninin ürünü bir sistem arasında bir yakınlık kurulamaz. Bu iki sistemden de birbirleriyle uyuşmaları beklenemez. (104)
Bir düşünce ancak fonksiyonlarının tezahürleriyle hayatını sürdürebilir. Fonksiyonlarını yerine getirme imkanı bulamayan bir düşünce zamanla taşlaşma durumunda kalacaktır. (105)
Allah bir topluma neye layık bulunuyorsa onu veriyor ama sürekli olarak da her toplumu uyararak asıl layık olduğu şeyi hatırlatıyor. (106)
Taklit olgusu neredeyse bütün Müslüman halkların ayırd edici özelliği haline gelmiş bulunmaktadır. (106)
Din'i yalnızca toplumsal kültürün bir parçası olarak alan toplumlarda da müzmin bir durgunluk ve umursamazlık gözlemlenmektedir. (107)
Yığınların ruhi ve zihni melekeleri, uluslararası siyasetin en etkin aracı, haberleşme aygıtlarıyla iptal edilmektedir. (107)
Fikri temellerden yoksun her davranış yok olmaya mahkumdur. Fikri dayanaktan yoksun heyecanlar anlık hassasiyetlerin yansıması olacak kalacaktır. (109)
Pek çok ilke gibi İslam kardeşliği ilkesi de sözde yaşatılan ilkeler arasında girmiştir. Öteden beri Müslüman halklar üzerinde uygulanan ulusalcı politikalar nedeniyle İslam kardeşliği ilkesi bütünüyle tahrip edilmiş bulunmaktadır. (109)

26 Mart 2012 Pazartesi

Kur'an Nesli Ve Zama!

Kur'an Nesli'nin en önemi özelliği ve onu Kuran Nesli yapan özellik, ZAMANINI BOŞA HARCAMAMASI ve iyi bir şekilde KANALİZE edebilmesi idi.. Cahiliyenin boş kültürleriden yüz çevirip, Kur'an üzerine YOĞUNLAŞIYORLARDI..
 
Dikkatli olmalıyız. Emperyalizm ve türevlerinin en çok hedefe koyduğu şey, ZAMANIMIZDIR.
 
İnsanların çoğu güzel şeyler yapmak istemekte. Ve yine çoğu bunlara ZAMAN ayıramamaktadır..





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...