28 Aralık 2019 Cumartesi

Ali KOÇAK Hocamız

Değerli hocamızı kaybettik. Yüce Rabbimiz Rahmet Eylesin.


Söylemi eyleme dönüştüren bir bilgeydi.
Lise yıllarında karlı kış gecelerinde o şirin evinde bize Namaz Surelerinin anlamını öğretiyordu.
Hayattan damıttığı tecrübeyi, naif ve sempatik bir üslupla bize aktarıyordu.
Özellikle ahlaki bir yaşamın dikkatli takipçisiydi.
Radikalliği dengeledi, frenledi.
Kur'ani bir perspektifin peşinde idi. Hurafelerden uzak tutuyordu bizi.
Gelişmeyi seviyordu. Teknik bir zekaya sahipti.
Müzikal yönü de vardı. Bize ilahi okurdu.
Şiir yazar ve aynı zamanda yine o naif sesiyle okurdu bize.
Her değerli kimse gibi onun da kıymeti bilinmedi.
Gönüllülük esasını ilke edindiği için hep hayal kırıklıklarıyla karşılaştı.
Ama o yine tebliğ görevini aksatmadı. 'Bana anlatmak düşer, gerisi onlara kalmış' diyordu.

12 Kasım 2019 Salı

Kandilleri Eleştirelim De Kemalist Törenlere Göz Mü Yumalım?



Hayır! Asla!
Tevhid dini olan İslam’ın müntesipleri asla Kemalist törenlerdeki şirk eylemlerine duyarsız kalamaz, kalmamalı. Bu gibi dayatmaların özellikle resmi prosedür üzerinden Müslüman memurlara dayatılması kabul edilmemeli. Mustafa Kemal’e yönelik putlaştırıcı söylemlerin sarfedilmesi ve özellikle tertemiz yavruların dimağlarında adeta bir “ilah” gibi yer ettirilmesi Müslümanlar tarafından kabul görmemeli. Özellikle 10 Kasım törenleri bu işin çığırından çıktığı zamanlar olmaktadır. Okullarda zorunlu olarak kutlanması sebebiyle yavrularımıza okutulan o şiirleri belki Mustafa Kemal bile duysa itiraz edecek. “Bizi kurtaran O”, “O olmasaydı olmazdık”, “Bize yeniden hayat veren O” vb. insanı küfre götürecek sözleri o minik yavrulara tekrarlatmak tevhid ehli bir Müslümanın elbette ki rahatsız oalcağı bir durumdur. Yerin ve göklerin Rabbi olan Allah’a iman etmiş hiçbir Müslüman “ne olacak ki bundan” deyip bigane kalamaz bu duruma ve korur çocuğunu. Mekke müşriklerinin düştüğü halden farksız olan bir hali nasıl da farkedemeyiz dostlar?! Üstelik yalan söyleyen bir tarihle büyüdüğümüzü göz önüne alırsak, içinde olduğumuz garabetin katmerliğin ne kadar da fazla olduğunu anlarız.

3 Kasım 2019 Pazar

Sosyoloji Notları ve Konferanslar - Cemil MERİÇ

Cemil Meriç'in 11 bin ciltlik muhteşem kütüphanesini görenler, biraz da masumane bir edayla sorar:
"Hoca, bu kitapların hepsini okudun mu?" Bu sorunun cevabı belki de ilk defa kitap şekline kavuşan bu el yazma notlarda gizlidir. (s.11)
*
İdeolojiler de, kiliseler gibi yobaz yetiştirir.
Taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır. Kimse tarafsız değildir ve tarafsız bir sosyoloji de yoktur. (s.19)
*
Bilinçsiz ilim, insan ruhunun düşmanıdır, demiş, Rabelais. (s.21)
*
Tenkit, eleştiri kolaydır, asıl zor olan yaratıcı olabilmektir. (s.22)
*

1 Kasım 2019 Cuma

Anadile Yamyamlık ve Müge Anlı

Dün sosyal medyada bir paylaşımda gördüm. Ardından teyid etmek için haber sitelerini taradım. Sitelerde de yer almış bir haber. Son olarak videosunu izledim. Bu defa sorun Müge Anlı’nın kendisi. Belki 10 dk. boyunca, anadili olmayan Türkçeyi konuşan Siverekli teyzemiz bir ara artık doğal moda girerek muhatabı olan gence anadili olan Zazaca ile hitap ediyor, ediyor ama anında hemencecik sesi kesiliyor ve tv’den izleyenler hiçbir şey duyamıyor. Neymiş? Anlamadığımız bir dil. Tamam da o genç anlıyor ve bir iki ifadesi de zazaca olacak yani ne var bunda?!
Olay kısaca bundan ibaret. Zaten videosu var. Bir kısım aklı evveller, “ya kadın küfür ederse” falan diyor, yahu 10 dk. boyu konuşan kadın üstelik zazaca anlayan birine ve olayla ilgisi olan birine neden küfür etsin. Hem küfür etse de muhatabı anlamayacak mı? İtiraz etmeyecek mi? Yani Türkçe konuşan biri de aniden küfür edemez mi? O halde Türkçe de olmasın diyelim?!

12 Ekim 2019 Cumartesi

Ümmet Perspektifi ile “Barış Pınarı” Operasyonu



İslam ümmeti olarak, ulusçuluk zehri ile 150 yıldır malul haldeyiz. Bir türlü kurtulamadık bu mikroptan. Önce Türkler, ardından ise Araplar zehirlendi. Elbette bu zehri zerkeden birileri vardı. Ama Müslümanların da Kur’an ve Sünnetten kopması paralelinde bu  mikroba karşı yenik düşmemiz kolaylaştı. Coğrafyamızda olan savaşların en önemli tetikleyicisi işte bu ırkçılık(dayatmacı etnik aidiyet) mikrobu oldu. Hele bir de bu mikrop siyasal iktidara bulaşmış ise hastalığı daha katmerli bir hale getiriyordu. Sorunlarımızın can alıcı noktası burasıdır. Müslüman halkların bu yönden rehabilite olması gerekmektedir.  
Barış Pınarı operasyonunun 4. günündeyiz. Her ne kadar sıcak bir çatışma ortamı varsa da bizler gerçek ve kalıcı tedavi üzerinde kafa yormalıyız. Türkiye cumhuriyeti Adnan Menderes, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve R. Tayyip Erdoğan yönetimleri ile güçleri yettiği oranda mezkur dayatmacı etnik milliyetçilik mikrobunun etkisini kırma çabası gösteren yöneticilerdir. Ancak bu mikrop diğer halklara da bulaştığı için birisi iyileşmeye çalıştığı zaman diğerinin hastalığı nüksediyor, öteki iyileşme emaresi gösterdiği zaman diğerinin ki… Araplar ve Türklerden sonra çok rahatlıkla diyebiliriz ki kürtlere de sirayet etti. Ancak “kürtler zorunlu olarak benimsedi” dersek yanlış demiş olmayız galiba. Zira çevresindeki 4 ülkenin de bulaşmış olduğu bu hastalıktan korunmak zor olsa gerek. 1000 yıldır ortak bir kader inşa etmiş halklar maalesef bu mikropla birbirlerine düştüler ve bu düşme hala devam ediyor. Şunu da dipnot olarak belirteyim, dayatmacı etnik milliyetçilik mikrobuna karşı iman aşılı olup da kendisini korumul olan her halktan Müslümanlar mevcuttur. Zaten hastalığı da tedavi edecek olanlar bunlardır. Bu açıdan mesuliyetleri çok fazla.

Düşünceler - Malik Bin Nebi

Demokrasi projesi; demokratik nitelikte siyasal kurum ve örgütler inşa etmeden önce bizzat insanı
özel bir yapıda inşa etmektir. (s.18)
*
Dedemle ilgili hatırlayabildiğim bir başka husus, tam bir huzur ve istikrar ortamında yaşaması, herhangi bir sorun algısının bulunmamasıydı. Örneğin ekonomik anlamda hiçbir sorunu yoktu. Çünkü hayatta yetecek kadar yetinmeyi ilke edinmişti. (s.25)
*
Düzgün fert, toplumun inşasına katkıda bulunduğu zaman, harcadığı enerji kendisine bireysel kapasitelerini doğru yönlendirecek sosyal güvence ve teminatlar olarak geri döner. (s.33)
*
Medeniyete açılan ilk kapı, sorunlara karamsar değil iyimser bir bakış açısıyla yaklaşabilmemizdir. Zira karamsar bir bakış açısıyla yaklaşmak, onları çözümü imkansız problemlere dönüştürür. İmkansızı başarabileceğimizi düşünmek ise abestir. Bu zihniyet biz müslümanlarda iyice yerleşmiş durumdadır. Bir şeyi neden yapmadığımız sorulduğunda cevabımız hazırdır: İmkansız. (s.40)
*
Yükselen ve kalkınan toplum, haklara karşılık ödevleri bakımından fazlalığa sahip bir toplumu ifade eder. (s.41)
*

11 Ekim 2019 Cuma

Endülüs Çağırıyor 1- Mehmet SILAY

Yüz ellibin kişilik stadyumlar çağın zigguratları, hatta kapitalist modelin tapınakları... (s.15)
*
Ziyaretimize gelen büyükelçimiz anlatıyor: "İspanya'da polis, "vatandaşlara rica eden ve teşekkür eden nazik bir adamdır." (s.17)
*
Yunanistan'da ihtilal yapmaya hazırlanan generaller sivil mahkemelerde yargılandılar. Her general on beşer yıl hüküm giydiler. Basından öğreniyoruz, bazıları cezaevlerinde ölüyor, ya da cezalarını çekmeye devam ediyorlar. Yani seçimle gelen sivil idareye karşı ihtilal yapmaya hazırlanan Yunanistan'da zorbaların burnu sürtülmüş. DARISI TÜRKİYE'NİN BAŞINA! (s.17)
*
İspanya'da stadyumlar ve futbol (tutkusu), çılgınlığı kitlesel uyuşuturucu rolünü üstlenmiş. Dört katlı yüz elli bin kişilik modern tapınaklar. Reklam afişlerinde topa en iyi tekme vurmayı beceren RONALDO da haşa bu mabetlerin ilahı. (s.23)
*
Franco'ya sormuşlar: "Sen bu hırçın ve anarşist milleti, nasıl kırk yıl idare edebildin?" Franco: "Müzik, dans, futbol ve boğa güreşlerini kastederek: "3-F ile yönettim, Futbol, Flamingo, Feista" (s.26)
*





Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...