6 Nisan 2021 Salı

Ebu Hanife Sünnet-Hadis İnkarcısı Mıydı?

  


 İslam dininin temel kaynakları, genel kanaat olarak Kur’an ve sünnettir. Diğer bir ifadeyle kaynak, ayet ve hadistir. Hadis uzmanlarına göre hadis konusunda iki temel bakış açısı (ekolü) vardır. Bunlardan biri Hicaz ekolü, diğeri de Irak ekolüdür. Hicaz ekolü, bütün dini konularda muhakkak bir hadise dayanılması gerektiğini ileri süren ve Medine’ye yerleşmiş olan bir okuldur. Irak ekolü ise, yeteri derecede sahih hadisler bulunmadığında akıl ve rey ile hükümler koyan bir okuldur. Böylece erken dönemlerde dinin anlaşılmasına yönelik hadis ve rey ekolü diye iki büyük akım ortaya çıkmıştır.

    Hadis ekolü İmam Malik ile başlamış olsa da asıl imamı Ahmet b. Hanbel’dir. Rey ekolünün imamı da tartışmasız Ebu Hanife’dir. Bugün halen Müslümanlar arasında sert bir şekilde tartışılan ve hatta yer yer birbirlerini ötekileştiren meselenin kaynağı budur. Yani ehli hadisin yolunu takip edip, hadis adına her ne varsa hepsini alacak mıyız, yoksa bütün bir hadis malzemesinden sadece sahih olanları mı alacağız? Diğer bir ifadeyle, Ahmet bin Hanbel’in yolunu mu takip edeceğiz, yoksa Ebu Hanife’nin yolunu mu?

    Şimdi “Hadis inkarcılığı” adı altında propaganda sürdürenler için burada Ebu Hanife’nin kısaca hadise yaklaşımını belirtmek isterim. Bakalım, Türkiye’de % 80 nüfusun mezhep imamı olarak kabul edilen Ebu Hanife de bu “hadis inkarcılığı” içerisinde olacak mı, olmayacak mı?

    Ebu Hanife ve arkadaşlarının hadis ve sünnete bakışları şöyledir:
    
    1. Hadis ve Kur’an bütünlüğü. Hadislerin Kur’an’a arz edilmesi gerekir. Yani hadislerin ayetler doğrultusunda anlaşılması lazım. Çünkü Ebu Hanife’ye göre, Resulullah as Kur’an’a ters düşecek bir şey asla söylemez ve Kur’an’a muhalif bir tutum içerisinde de olamaz. (Ehli hadis, tersini yapmaktadır. Yani, “Kur’an’ı sünnete göre anlamak gerekir” demektedirler.)

    2. Hadis ve akıl-ı selim bütünlüğü. Onlara göre, akıl-ı selim ve fikre başvurmadan, yani dinin genel ilke ve esasları doğrultusunda fikir yürütmeden hadisler doğru anlaşılmaz. Hanefilerin bu konudaki metotları, başta Hz. Aişe olmak üzere Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mesud gibi sahabilerin anlayışının devamıdır.

    3. Hadis ve anlam bütünlüğü. Onlara göre hadis ravilerinin sika (güvenilir) ve senedin muttasıl (kopuksuz) olması yetmez. Metnin (sözün) muhtevası, anlamı önemlidir. Metin, dinin genel ilke ve esasları bakımından sağlam olması ve dinin insana verdiği değere uygun olması gerekir. Kur’an ve elçisi Muhammed as’ın yolu ve maksadı bellidir. Dolayısıyla hadisler bu yola ve maksada uygun olmalıdır.

    4. Hadis ve maslahat bütünlüğü. Hadisin metni, lafzın anlamından ziyade, toplumun maslahatına, sahih örfe, dinin gaye ve amacına ve kolaylık ilkelerine uygun olmalıdır.

    5. Resulullah as’ın döneminin konjonktürel durumunun (hal ve şartların tayin ettiği durum) dikkate alınması. Onlara göre, hadisin anlam ve yorumunda dönem şartlarını dikkate alarak tercihte bulunulması gerekir. (mesela, çok evlilik sünnet değil, dönemin şartları icabıdır.)

    6. Hadisleri rivayet eden kimsenin fakih olması gerekir. Onlara göre fakih olmayan bir ravi, sözü eksik ve yanlış anlamaya müsaittir. Hadiste en ufak bir hata büyük sonuçlara götürdüğü için, fakih (ehil olan) tarafından nakledilmelidir.

    7. Hadislerin (nerdeyse bütünü) lafzı aynen korunarak değil, mana ile rivayet edilmiştir. Hanefiler, mana ile rivayeti, delalet bakımından katiliği ortadan kaldırdığı için, hadis ile sabit olan her hükmü delalet bakımından zanni kabul etmiş ve Kur’an ile sabit bir hükme eşdeğer kabul etmemişlerdir.

    Özet olarak ifade edersek, Ebu Hanife ve arkadaşları, bir hadisin sahih olup olmadığını veya bir davranışın sünnet olup olmadığını tesbitte, anlayıp değerlendirmede hadis ehli (hadisçiler) gibi davranmamışlardır. Hadis ve sünneti bir takım kriterlere tabi tutarak kabul etmiş veya ret etmişlerdir. (Bu yüzden hadisçiler tarafından büyük suçlamalara ve hakaretlere maruz kalmışlardır.)

    Kanaatimce bu konuda en doğru yol Ebu Hanife ve arkadaşlarının yoludur. Onlar ne toptan kabul, ne de toptan ret ediyorlardı. Biz de böyle davranmalıyız. Toptan (tüm rivayetleri) ret etmek, bir anlamda Resulullah as’ı Kur’an dışında hiç konuşmamış veya fiilleri ve sözleri bize ulaşmamış demek olur ki bu taşıdığı misyona ve fıtrata aykırıdır. Toptan (tüm rivayetleri) kabul etmek de Allah’ın bize sunduğu İslam dinini değil, rivayetlerin dinini kabullenmek olur ki bu da zaten merduttur.

Beşir İslamoğlu - Facebook Profilinden Alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder






Öne Çıkan Yayın

RAB NE DEMEKTİR? MUSA PEYGAMBER CEVAPLIYOR:

__ Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? __ Bizim Rabbimiz her şeyin YARATIŞINI (helqehu) takdir edip, sonra da yaratılış AMACINA (heda) y...